11.06.2014

Ömür Kılıçaslan


2008 senesiydi, Olimposta 3 gün süren Olympos Music Fest - MTV Alternative Nation adında bir müzik festivali tertip etmişlerdi,
Olimpos bizim için "şurası"ydı, yıllarca Rock'n Coke'a gidememiş belki de gitmeyi kendimize yakıştıramamış bizler için, MTV Türkiye'nin düzenlediği bu festival bizler için nimetten sayılıyordu.
 kendi aramızda hazırlıklarımızı yaptık, çadırlı kamp için kombine bilet ve çadırlar aldık, artan paramızı da orada yeme ve özellikle de içmeye harcayacaktık,
üstelik festivale Gevende, Direc-t, Ayyuka, Kreş, Dorian, 110, Makine, Nükleer Başlıklı Kız ve Hariçten Gazelciler gibi dönemin son derece afilli ve alternatif müzik toplulukları geliyordu.
  
Hariçten Gazelciler benim tesadüfen farkettiğim ve müziklerini çok beğendiğim ancak Murat K. başta olmak üzere hiç bir arkadaşıma benimsetemeiğim bir topluluktu, festivalin 3. ve son günü sahneye çıktılar biz 3.güne kadar ucuz alkol alıp kafamız çok güzel gezmenin ve bir hot dog ile gün geçirmenin yolunu bulmuştuk, Hariçten Gazelciler sahneye çıktı ve içinde Anadolu toprağı olan müziği ile bizleri bütünledi o kafayla Murat K. bana "abi çok iyilermiş ya"  demişti.
 
Hariçten Gazelciler'in sahnede olduğu o an festivalden de öte hayatımın en mutlu anlarından birisiydi.
2014'ün 11 haziran sabahı öğrendim ki 
Hariçten Gazelciler'in solisti,abisi, kaptanı, çağlamanın mucidi  terastan düşerek hayatını kaybetmiş.
önce gün boyunca böyle değerli bir insanın ölümüne üzüldüm ,
sonra da "niye benim mutluluğum ölüyor ki?" diye düşündüm.

5.06.2014

Uzak Yakınlık

Kadıköy sahilinde haziranın ilk günlerinden biri olmasına rağmen ılık bir havada oturuyorduk, dalgalar bizi sakinliğe davet edercesine yavaş bir tempo ile kıyıya vuruyordu, Beyazıttaki üniversitenin arkasından güneş batmakta, vapura yetişmeye çalışan insanlar koşmadan seri adımlarla arkamızda yol almaktaydı. 
 Mangolu soğuk çayından bir yudum aldı ve iğrenç martıların berbat sesini bastıran bir ses tonu ile söze girdi:
-Bu sefer haber verdiğin için teşekkür ederim.

 "Bu sefer" diyerek kıyas yaptığı bundan tam bir sene öncesiydi teşekkür ederek kinaye yaptığı ise o sene görüşememiş olmamızdı.
Cevabımı verirken kafam onun baldırına gelecek şekilde kucağına uzandım,
 -Söylemiştim, mazeretlerim vardı ve sana elimi mis işareti yaparak mazeret açıklamamın beni ne kadar tiksinç göstereceğini biliyorsun. 
Üstelik yanımda olmak için diretseydin o meşhur ve meşgul mazeretler anılarımız olabilirdi.

Konuşurken ben ona, o gün batımına bakıyordu,
söze girerken güzel gözlerinde az sonra güneş değil ben batacakmışım gibi bir ifade vardı.
 Önce yüzümü sonra saçlarımı okşadı ve ekledi:
-Peki.

"Peki" dedi, kısacık bir peki, Şebnem Ferah hariç tüm kadınlar gibi o da "artık kısa cümleler kuruyorum" mesajını alttan veriyordu.
Yüzümü ve saçlarımı okşaması sayesinde "peki"yi şu anın tadını çıkartalım gibi olumlu bir yere koydum, güneş batana kadar sustuk. 
Ben çoğu zaman onu, biraz da manzarayı seyrettim, 
İstanbul sevmediğim bir yer olduğu için değil gerçekten onu evrenin geri kalanından daha anlamlı ve güzel bulduğum için yapmıştım bunu. 
Zaten o sıralar benim için günbatımı Antalya Kaş'dan başka sadece onun yanında gözatılabilir bir şeydi.

 Sessizliği bozdum:
-Sence tüm kadınlar kendileri suçlu hissederler mi?

 Biraz düşündü, ben de bu kısa sürede onun düşünmesini ve onu düşünmeyi ne kadar sevdiğimi düşünüyordum ki cevap geldi:
 -Bilmem, olabilir, bu diyarlarda öyle bir durum ve bundan faydalanan çok insan var herhalde.

 "Herhalde"li, "olabilir"li iyi bir cevap verebilmek için karşınızdakini düşündürmemiz gerekir, soru ile düşündürmek çok kolaydır ancak bir cevabı iyi yapan şey kişiyi düşündürebilmesidir.
 Onu çok zeki buluyordum, öyle ki gıdıklamak istediğim ilk organı beyniydi ve diğer klasik organlarının da ölümsüzlüğü hakkeden güzellikleri vardı.
Keşke bu düşündüklerimi ve kendini asla suçlu hissetmemesi gerektiğini ona söyleyebilseydim fakat nedense onu bu şekilde seviyor oluşumdan hep çekineceğini düşünüyorum, garip bir şekilde sevildiği için kendini sorumlu ve hatta az önce sorduğum soru ile paralel bir biçimde kendini suçlu hissedeceğini düşünüyorum.
 Bu yüzden cevaptan sonra sadece elini tuttum ve işaret parmağı ile yüzük parmağının birleştiği yeri uzun uzun öptüm.
 Saate baktım, ben saate bakınca yüzüme baktı yüzünde anahtarını kaybettiğini farkeden insanların telaşı vardı, bir şey demesine müsade etmeden sıkıca sarıldım, 
-Hadi beni yolcu et.

" Evet" anlamında kafasını oynatabildi, Ağladığı ve suratının ısındığını hissedebiliyordum.
Geri çekildim, gözlerine baktım, gözlerini kaçırdı, hafifçe yüzüne güldüm, iki elimi yanaklarına koydum baş parmaklarımla gözyaşını sildim, cebimden kumaş mendil çıkardım uzattım, tekrar sarıldı, tekrar ağladı bu sefer ağlaşıyorduk, zaten biz birbirimiz ile her zaman, her türlü işteş fiile hazırdık fakat olmamıştı.
 Bundan tam üç sene önce bu sefer çok sıcak bir haziran başında  herhangi bir sebepten ötürü ölmüştüm; fakat sanki o an: 
"Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan.
İkimizdik, iki kişi değildik.
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine.
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin.
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum.
Sanki bir bakıma ayrılık böyle."


  Not: tırnak işareti içersindeki son dizeler Edip Cansever'in güzel şiiri "Uzak Yakınlık"dan alınmıştır.


1.06.2014

Ir


Yeşil adamın tam siz yaya geçidin ortasındayken duran kırmızı adama dönüşmesi insana işlemediği bir suç ile itham ediliyormuş hissi verir, 
bazıları bu işten aynı kanunsuzlukla yırtarcasına hızlı adımlar atarak sıyrılırken gerçekten adalete inanlar istiflerini bozmaz.

Dünya yaşamamız için değil bişeye tutunamadığı için  dönmektedir, dünyanın dönüşünü manevi anlamlarla insanlığa adamak bir aciziyet üzerine asalak cumhuriyetler kurduğumuzun itirafıdır.

Her vazgeçiş kendi çöpünü, kendi cesedini, kendi yolunu üretir.
İnsanın biraz yeri varsa hiç bi'şey yapmadan kabullenişler yaşayabilir fakat bütün vazgeçişler eylem gerektirir.

 Doğru yer ve doğru zaman kuralı hep geçerlidir.
 Kimse mezarlıkta ağlayan birine acımaz ancak en berbat durumları anlatırken kullandığımız "sokaklarda ağlamak" diye bir deyim vardır.
 Ölülerin sokağında akan gözyaşı, üzerine düşünülecek bir şey değilken yaşayanların sokağında yaşama dahil olan gülmek, ağlamak ve benzeri tüm eylemler nedense garip karşılanır.
 İnsanoğlu kendine medeniyet adı altında otokontroller atamıştır.

Devlet tarafından düzenlenen kanun ile hesap işletim ücretinin kaldırılacağını öğrenen bankaların hesap işletim ücreti kaldırılmadan biraz önce büyük bir lütuf gibi "hesap işletim ücretinini kaldırdık!" ve benzeri reklamlarla kendilerini övüyor olmaları çok da şaşırılacak bir şey değildir.
 Genelde böyle olur, cebinizdeki paranın dönüp dolaşıp kendilerine gelmesini isteyenler mecbur kaldıkları durumları bile sahte gülüşleri ile süsledikleri  kâr durumlarına çevirmeye çalışır.

Hiç bir zaman kep fırlatamayacağımı 2012 haziranının sonunda farketmiştim.
 İstanbulun "özel" üniversitelerinden birinde bir arkadaşım mezun oluyordu, çok fazla mezuniyet gördüm  ve olayın doğrudan içerisinde olmadığım için bu mezuniyetleri iyi inceleyebildim, özetlemek gerekirse saçma sapan sıkıcı ve çok gerekli şeyler,
tabii gerekli olduğu için de eğlenceli hale getirilmeye çalışılıyor, neyse zaten bu "mezun" olanların problemi.
 Arkadaşım mezun olmuş kepler hızla fırlatılmışken bir an eğitim yaşamım boyunca bir üniversite bir de lise bıraktığımı düşündüm, 
üstelik o an için kimseye söylememiş olduğum bir üniversite ve bir şehri daha terketme fikri aklımdaydı, 
2.lisem odunluktan hallice bir yapıda olduğu için kep töreni falan yapılmadı, adeta istifa etmiş bir devlet memuru gibi ayrıldık lisemizden. 
 Ortaokulda ise kep ve cübbe organizasyonu yaptık ancak o kep ve cübbeleri sıradaki sınıfa vereceğimiz için bir şeyleri havaya atmamız kati suretle yasaktı, 
gerçi ben bir ara bize verdikleri kurdeleli rulo kağıdı havaya attım ama sonra belki diplomamdır diye korkarak havada geri yakaladım, zaten o sıralar boyum erken uzadığı için basketbol ve kalecilik işleri de bana bakıyordu..
2012 senesindeki törende, 
insanlar aileleri ile fotoğraf çekinirken "bizimkiler gelmezdi herhalde" diye düşündüm, 
yerden bir kep aldım kafama taktım arkadaşlarıma baktım çok güzel duruyorlardı, yanlarına giderken "bunlar gelir herhalde lan" diye düşündüm, 
yanlarına keple gidince şaşırdılar, durumun kederli yanını yansıtmadım ve "ne var beleşten özel üniversite" diyerek geçiştirdim sonra kepsiz olan arkadaşlarım da kep takıp fotoğraf çekinmeye başladılar, o gece haliçin bittiği yerde bilip bilmeden de olsa hepimiz gene bir olmuştuk.
 Bazen böyle olur, insanın ailesi çok farklı yerlerde çok farklı kişilerde de var olabilir.
Bunu bilmek her zaman iyidir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...