27.04.2010
koşmadan seri adımlarla tavan yapmak.
1 lira karşılığında 1 şişe uludağ efsane gazoz alıyorum.Cam şişe olması sayesinde normal gazozlardan daha keyifle içtiğim bu gazoz,umduğum kadar soğuk değil.
dışarı çıkıyorum rüzgar ne uzun ne kısa olan saçlarımı çekiştiriyor,saçlarım ile de sınırlı kalmıyor rüzgarın çekiştirdikleri.
Barış abinin betimlediği gibi bir vaziyette:''ellerim ceplerimde,bir türkü tutturmuşum'' biraz yürüyorum.Normalde çekirdeki yiyerek sohbet eden çeşitli uyruklardan öğrencilerin mevcut bulunduğu banklar o anda bomboş durumdalar ve henüz akşam o voleybolu saati gelmediği için bahçede de pek kimse yok.
adeta bilinçli bir pazar atmosferi yaşatılıyor etrafa.
Atatürk heykelinin yanındaki banka oturuyorum,oturunca paçam yukarı çıkıyor bordo renkli çoraplarımın eski beyaz ayakkabılarımın mavimsi çizgileriyle yaşadığı uyuma takılıyor gözüm.
yemek yemeye giden yahut yemek yemekten gelen öğrenciler tek tük ortaya çıkıyorlar öğrencilerin büyük çoğunluğu yavaş yürüyorlar,en fazla koşmadan seri adımlarla ileyleyenleri var ancak koşan yahut koşmaya yeltenen öğrenciler yok,zaten acele de, acele edilecek bir şey de yok.
1930 yılından beri üretildiğini üzerinde 1930 yazmasından anladığım gazozumu yarılıyorum.
canım fena sıkılıyor,
klasiklere saygım sonsuz, her canım sıkıldığında yaptığım şeyi yapıyorum tavana bakıyorum...
çekiştirdikleri sadece saçlarımla sınırlı kalmayan rüzgar,çorabımınkinden oldukça mat bir bordo tonunda olan bulutları iteleyip duruyor.
Günde sadece 2 kere görebileceğimiz bir maviliğe sahip gökyüzü ise rüzgar ve bulutların mücadelesine fon dekoru oluyor.
son ve uzun bir yudumun ardından gazoza ve mat bordo-maviye veda etmeden kütüphaneye doğru yürümeye başlıyorum.
beton parçalarından yapılmış gri bir yolun sağını ve solunu kaplayan baharın gelmesi birlikte kahverengi toprakları yok eden bir yeşillik var.
yeni renklerim beton grisi ve kahverengi döven yeşil ile pek muhatap olmuyorum.
kütüphaneye geliyorum,tam içeri girmeye yeltenirken içeriden de normal tipli bir kız dışarı çıkmaya yelteniyor.
yüzde 80 centilmenlik aroması içerdiğimden ötürü kıza kapıyı tutuyorum.
aklımda bu yazıya yazdığım şeyler var yarı bilinçliyim.
anlamdığım yarı bilincimin oluşturduğu bir refleks ile birden dönüp halen kapı önünde duran kızın ayakkabılarına bakıyorum.
mavimsi çizgilere sahip eski beyaz ayakkabılarımın gri üzerine beyaz çizgileri olan süet ve daha klasik bir modeli var kızın ayağında.
klasiklere saygım sonsuz,bu ayakkabıyı giyen kızları severim,onu da taktir ediyorum.
taktir ile bakmaya devam ederken kıza yakalanıyorum,istifimi biraz bozarak dönüp kütüphaneye gidiyorum,kalem ve kağıt çıkartıp bu yazıyı yazıyorum,
yazı bitiyor,tavana bakıyorum.
bir bok yok.
fotoğraf bana,renkler gökyüzüne aittir.
25.04.2010
be a piano
*arkadaşlarınızın yanındaki bir arkadaşınız ile telefonla konuşurken selam söylüyorsunuz ve konuşmanın biterken tam kapatmadan söylediğiniz selamın arkadaşınız tarafından diğer arkadaşlarınıza iletildiğini duyuyorsunuz ya o harika bir şey.
*Antalya Büyük Şehir Belediyesi Başka Musfata Akaydın'ın göreve gelemesinin ardından süperkulade işlere imza atıyor,onlardan birisi de şehirde ayakla çalınan dev piyano
yaşamayı sevdirdi bana yemin ediyorum.
neyse..
*kocaman müziksetlerini omuzlarında taşıyan eski dönemin süper insanları bence i-pod'un gerçek mucitleridir.
*yurtta iki kız kulağımdaki kulaklığı çalışıyor zannederek benim hakkımda kendi aralarında ''aslında yakışıklı'' yargısına vardılar.
*iskoçya'nın irlanda kökenli Celtic takımı lizbon(potekiz) aslanları olarak bilinir ve liverpool(ingiltere) ile st.pauli(almanya) ile taraftar kardeşiliği vardır.
Ayrıyetten kendisi tarafımdan desteklenmektedir.
böylesine evrensel işte..
*tom ve jeeri
tom ve jeeeri
dispanseeeri
dispanseeeri
elem yuuu yuuu yuuuuu
elem siii siii siiiii
elem yuu
elem siii
hooooopp
pepsi!
bu nedir lan?
*elektrik prizlerinde mi fişlerinde mi artık neyindeyse dişi erkek muhabbeti var zerre anlamıyorum anlamak dahi istemiyorum zira birbirine sokulan insan dışı şeylere böyle isimler verilmesi biraz iğrenç geliyor bana
*Sunay Akın cumartesi günleri TürkMax adlı kanalda Sunay Akın'la Hayat Deyince diye bir bir program yapıyor yalnız programa ne zaman denk gelsem trabzonspor formalı yahut tişörtlü bir konuk seyirci oluyor programda.
izleyin izletin.
*madonna çok çirkin bir kadın lan!!
Sadece yaşlılık halinden bahsetmiyorum..
*istanbulda sağda solda finike portakalları adlı markayı görüyorum aklıma memleket düşüyor.
*huyumdur,
american women adlı şarkıyı
emercnys women diye söylerim.
*boyacıköy'e gittiğimizi öğrenen otobüs şöförünün ''Ceva''ya selam söylemesi ve akabinde müfit adlı rolü oynayan oyuncunun babasının da bir şöför arkadaşı olduğunu söylemesi..
*futbolcu düşer,kaleci uçar
tam tersi olursa
futbolcu kendini yere atmış olur
kaleci golü yemiş
*''Tembel içgüdü'' dedi çiğdem.
kelimeye gel ,oyuna gel
*bence tadın damakta kalmasının aslı yediklerimizin diş arasına sıkışmasından kaynaklanıyor.
yoksa ben baktım damak adlı organımızın öyle tutucu bir hali yok.
doğan çocuklar isimler
erkek:damak
kız:napoliten
fotoğrafı kim çekti bilmiyorum, ayaklar fotoğrafını izinsiz kullandığım bir arkadaşıma piyano belediyeye aittir.
fotoğrafı kim çekti bilmiyorum, ayaklar fotoğrafını izinsiz kullandığım bir arkadaşıma piyano belediyeye aittir.
şarkı tavsiyesi Fergie - Be italian
22.04.2010
çok kuru yemiş, çekinrim
istikbal göklerde, istiklal beyoğlundadır.
istiklal caddesindeki en küçük vitrine sahip en büyük mağazalardan olan mavi'nin vitrinine kedi girmiş.
bu da yetmemiş kedinin ardından küçük bir çocuk kediyi sevmeye içeri dalmış.
ben pek umursamadım da küçük çocuk ve sevimli kedi gibi kavramların hastası olan kişilere tam vitrin olmuştu bu durum.
çok eski solcuya soluk denir.
buralara birşeyler yazmadığım geçen zaman ve kalbur saman içerisinde istanbul ilinde antalya usulü piyaz yeme şerefine sevgili arkadaşım çiğdem ile nail olduk.
evet artık nail olduk biz.
o kız olduğundan naile oldu.
''neyıl'' diye okunabilir.
hepsi gider, kuzen kalır.
hatta ''kuzen colour.''
''uzun zamandır görmüyorum seni yakında yolda denk geliriz'' dediğim arkadaşımı istiklal caddesinde gezerken görüp hiç şaşırmamam.
hatta ''nasılsa gene görürüm'' diyerek üşenip selam bile vermemem.
yaklaşık 90 dakika sonra ise aynı kişi ile beşiktaştaki kadıköy iskelesinde karşılaşmam ve yine hiç şaşırmamam.
bu sefer yanımda olan çiğdemin de bu olaylara şahit olması.
bu durumun bu kişiyle yıllar yılı aynı şekilde devam etmesi ve edecek olması.
bence amudaya ''hamuda'' demekten daha fena birşey varsa o da yersiz amuda kalkmaktır.
ben şahsen mum duruşu adlı duruşa ilgiliyim.
çok kuruyemişten çekiniyorum ben,
sanki böyle içine yanlışlıkla düşsen falan sonsuzluğa ericekmişsin gibi çok oluyorlar.
hele de leblebiler.
cevahir alışveriş merkezinin yanıdaki bahar pide salonu,
pide salonu olmana aldırmadan döner yapıyorsun
üstelik çok kokutuyorsun hoş olmuyor.
düşün ki bana bile geliyor o koku.
kim olursa olsun tırnaklarını yeni kesmiş birisini her zaman rahat rahat dövebilirim ben.
rolling stones ile beatles arasındaki farkın aynısı
aşk yapmak ilse s*kişmek arasında var galiba.
aşk yapmak da biraz komik bir kelime bütüncüğü.
maymuncuk denilince zihninizde ne canlanıyor?
benim hep iki maymun geliyor.
biri diğerinden küçük oluyor ki ''cuk'' oluyor.
leman dergisine de gitmiş bir kimseyim.
ustanın karşısında yıllardır dökmediğim teri döktüm.
haftaya gene gidicem galiba.
geniş ailedeki ümran süreyya karakteri büyük ihtimalle cemal süreyyayı hatırlatıyordur.
Bir de veda ederken hadi görüşürüz demek yerine hadi okulun kuralları demesi var.
önce björk ile sonra satılığa çıkan ilk ülke olmasıyla öne çıkan izlanda,yanardağ ile intikam alıyor zengin avrupa ülkelerinden.
dağın adına dikkat kesilirseniz içerisinde okul kelimesini görebilirsiniz.
''eyjlafjallajokull''
ushugitsu diye bi kelime uydurmuşluğum var benim.
ortaokul futbol,
lise basketboldur,
üniversite,pis yediliymiş.
bazı kızlarda meme çok sakil duruyor.
olmamış da değil,
olmuş fakat sakil.
aradan yıllar geçince anlıyorsun değil mi mezuniyet partisi çok salak birşeymiş ve sen bunu ciddiye almışsın.
ben şahsen kendiminkinin yüzde 76'lık bölümünü sarhoş geçirdim.
ben hiç sarhoş olmadım deyip de beton gibi durulan sarhoşluktan bahsetmiyorum.
bugün yaptığımız esprileri hatırlasam dünyayı değiştiririrm öyle bir kafa.
eski parayla kafalar 1.000.000 tl.
ben, benimle yeni tanışsam
bir anda değil de
ince ince harlarım geyiği.
ne zaman maça adlı kart ile karşılaşsam kendisinin adını bir ninja sesi ile seslendiriyorum.
''maçaaaeeeaağ''
insanın kusması....
yıllardır kusmuyorum
değişen şeyler de değişir diye bi laf etti anıl.
tamam dediğimle kaldım.
sonra da hadi markte gidiyoruz dedi.
yazıyı bitirdiğimle kaldım.
doğan çocuklara...
dur bi laf daha söyliycekmiş.
''market yolu tatile çıkmak gidbir,geri döneceğini bilirsin ve sürprizle dönersin...ya şiirsel olmadı bu..sürprizler hani hediye gibi ya..yani çikolata falan..ehehe..yaz kızım...''
doğan çocuklara isimler
erkek: yazkı zım
kız: kışoğ lum
tişört adidasa aittir.
alın da bana ait olsun.
hesapladım okur başına 7 lira falan verseniz oluyor.
(hesapladım yerine hep sapladım yazmam.)
14.04.2010
''deprisa deprisa a rumbo perdido !''
bence diğer renk isimleri bir yana lacivert bir yana.
lacivert bir başka yahu.
bir insanın bir insanı ağlatması kadar pis bir şey yok.
olaylar durumlar falan ağlatır da
insan insanı ağlatır mı lan?
Süper Mario Kardeşler ekibinden süper Luigi Mario şeklinde bir anahtarlığım var.
cevizlibağdaki kocaman üst geçitten aldım.
Fairuz ile başlayan bir müzik topluluğunun Derinbulut klayve soloları var.
Tarantino'da sonradan öyle olmuşluk hali var
ne bileyim?
önceden de öyleyse ortaokulda falan dalga geçmişlerdir onunla.
arkadaşım iyi güzel bostancı konserleri veriyorsunuz da hepiniz neden oradaki kitleye ''bostancı'' diye sesleniyorsunuz ki?
maltepeden,küçük çekmeceden falan da gelen vardır belki.
ayrıca bostancı dediğin yer sadece o konser alanıyla bitmez.
konseri bostancılı, gelinlik çağdaki kızların babaları basar vallahi.
bazıları klayve delikanlısıyken
bazıları da klayve gevezesi
başka bir hayatı yaşıyor bu kişiler klavye başında.
bir klavye gevezesi internet başında çok konuştuğu bir kız ile normal hayatta pek yüz göz olamıyor.
Ersin Karabulut'ın Sandık İçi adlı kitabında detaylıca olması lazım bu konu.
neşeli hayat filminin dwd'si çıkmış
oldu mu hemencecik şimdi?
messenger'ı ilk açınca gözleriniz birilerini arıyor mu?
ben de pizzacılar gibi kampanya yapmak isterdim fakat blogger aleminde biraz zor oluyor.
bir alana bir bedava mı yapsak?
nasıl olacak ki..?
fotoğraftan çok, photoshopçu kızlar var.
kız kısmısı çok fazla ''oha'' demesin.
''lan'' da demesin ama ''oha'' daha mühim.
yoksa sandalyede otururken hafifçe göbeğine mi yükleniyorsun?
yapma bunu.
internet starları devri geçmiştir.
boşuna elinizde gitarla videonuzu çekip yüklemeyin.
kontenjanlar doldu.
çok yavşak kişiye yavuşak,yavışak yahut yevşek denir.
bence yevşek çok komik oluyor.
alakasız yerlerden 10 tane ortak kişi ile ortak arkadaşım olan birini buldum
2000li yıllar ne acayip.
bir de şey var:
bi şekilde ekleşmişsiniz facebookta ama sadece az tanıdıksınız,
birbirinizin bütün abidik gubidik facebook coşkusunu görüyorsunuz.
bazen reel hayatta denk gelip selamlaşmıyorsunuz bile..
o çok garip.
o çok garip.
bir de bu az tanışanların aslında ne kadar iyi anlaşabilecekleri potansiyelinin ortaya çıkması durumu var
ki bu durum için sanıyorum ''x bunu beğendi'' diye birşey var.
ki bu durum için sanıyorum ''x bunu beğendi'' diye birşey var.
desaparecido adlı şarkıyı sokakta söylerken bazen abartıyorum insanlar bakmaya başladılar.
''deprisa deprisa a rumbo perdido !''
göğüs böyle doğup, büyüyüp, olgunlaşıp, yaşlanıp, yıpranıp, sönüyor ya
o hiç garip bir şey değil.
aynı şeyler sizin de başınıza geliyor.
kareli battaniyem diye bi şarkı çıkmış
yanlış
battaniyenin hası ekoseli olur.
öğrenecek gençler bunları hep.
üçlük şiir.
3 yanlış 1 dorğuyu götürür.
3 nokta her türlü 1 klişe doğurur.
3 çizgi zaten adidastır.
3 maymun da unutulur.
bence amelie karakterini oynayan hanım kızımız hiç seksi değil.
biraz olsa iyiydi ama değil.
sizin kimseyi sevmemeniz mi?
kimsenin sizi sevmemesi mi?
seçin ikisinden birini.
esmer kızlara ingilizce de bi torpil var bence.
sarışına blonde,
kızıla redhead denirken
esmere brunette gibi havalı bir söylem..
kuyruk sahibi olmayan bir canlı için ''götünden sallıyor'' demek.
''x ve y aynı cümle içerisinde bile kullanılamaz''bdiye bi cümle kalıbı vardı o yok olmasın istiyorum.
''x ve y aynı cümle içerisinde bile kullanılamaz''bdiye bi cümle kalıbı vardı o yok olmasın istiyorum.
çirkin ama karizmatik bir kızı
az çirkin ama karizmatik bir kıza
elbette yeğelerim.
bebek boy çorabı sadece parmak ucuna giyebilip onun üzerine babet giymiş bir çingene gördüm.
aklım gidecek yer bulamadı.
yeğelemek...böyle sadece patetes püresi yemek gibi..
metrobüse binen insanım ben.
biraz saygı istiyorum.
çok mu?
dem kelimesine verilen değerin yarısını da gem kelimesine vereydiniz ya..
şimdi
''lov'' var
bir de
''enadhır lov'' var.
ikisi bir olmaz bunların.
ikisi bir olmaz bunların.
şimdiki zaman diye bişe yok.
''şimdi'' dediğiniz andan itibaren o ''az önce '' oluyor zaten.
bugün karaköyde çok güzel bir fransız kız gördüm.
fransız olduğunu kendisini 2.görüşümde annesinine akbili anlatırken anladım.
ne güzel ingilizce idare ediyorken, kadın birden ''coin'' yerine ''jötöğğn'' dedi.
orada kayış koptu bende.
şimdilik hepsi bu kadar.
doğan çocuklara isimler
erkek:kek
kız:pasta
fotoğraf: google'a brunette yazınca çıkan ilk sayfadandır.
kızı tanımıyorum,iyimiş aslında..
biterken R.E.M - Man On The Moon çalıyordu.
12.04.2010
Dev Öğretmenim
hepimizin mavi önlük giydiği, erkeklerin önlüklerinin altına penye aşortman altı (lcw kids) giymelerinin
kasap gibi beyaz önlüklü,
yüzünde yaklaşık 40 küsür tane beni olan
(bir tanesi göz kapağında ki gözü kapanınca şişiyordu)
iri yarı, kabarık, balyaj saçlı ilkokul öğretmenimiz tarafından yasaklandığı yıllardı.
5 dersimiz varsa öğretmenimiz ilk 4 ders matematik işliyor
geri kalanlarda ise diğer alternatifleri değerlendiriyordu.
hangi ders olduğunu hatırlamıyorum zira pek pek küçüktüm.
geri kalanlarda ise diğer alternatifleri değerlendiriyordu.
hangi ders olduğunu hatırlamıyorum zira pek pek küçüktüm.
(ha, kızların tiplerini falan hatırılıyorum mesela demek ki ders olduğundan hatırlamıyormuşum.)
neyse dediğim gibi pek küçüktüm
ve küçük olduğumdan dolayı harita metot boy bir defter kullanmıyordum.
solaktım.
ve kalemi diğerlerinin tuttuğu gibi tutmuyordum.
yukarıda bence korkunç olan korkunç özelliklerini saydığım öğretmen (niteliği o idi)
daha önceki derslerde de kendine göre çirkin olan yazıma ''arapça'' yakıştırması yaparak
hem köklü bir edebi dil olan arapçaya haksızlık etmiş,
hem de faşizanlığın temellerini atmıştı.
öğretmenimiz (ismi lazım değil) çok ve hızlıca yazı yazdırırdı.
onun bu yazı yazdırma tarzına alışmamız gerektiğini yoksa üniversite de çok zorlanacağımızı söylerdi,
üniversiteye hepimizin gireceğine inanıyor gibi yapıyordu.
inanmadığını ben ve bazı arkasıralarda oturan arkadaşlarım net bir şekilde farkedebiliyordu.
onun bu yazı tarzına ancak sene sonunda alışabiliyor yazın gene koyverip gidiyordum.
bu yüzden de defterimin çoğu kısmında eksikler olabiliyordu.
yine çok hızlı yazı yazdırdığı bir derste yetişmek için sol elim ve ben üstün gayret gösterirken bir anda ışığımın kesildiğini fark ettim,
üzerime dev öğretmenimin gölgesi düşmüştü.
yavaşça kafamı kaldırdığımda meymenetsiz suratını gördüm.
ne olduğunu çabuk idrak eden biriyimdir,
ancak ben ne olduğunu anlayana kadar üzerime bir pençenin geldiğini gördüm.
hemen kendimi geriye çektim zira pençenin hedefi ben değildim.
pençe defterime uzandı.
küçük boy olan defterimi tek bir hamlede aldı ve söylenerek sınıfın diğer ucuna doğru yürümeye başladı.
tüm sınıfın onu rahatça görebileceği yer olan tahtanın önüne geldiğinde ise
halen nasıl başardığını anlamadığım üstün bir kuvvet ile bütün senenin notlarını
tuttuğum defterimi yan tutup tek bir hareketle ikiye ayırmış ve çöpe atmıştı.
bu hareket üzerine tüm sınıf donup kalmıştık,
donup kalanlar:
bana bakanlar,öğretmene bakanlar olarak ikiye ayrılmıştı.
ben bana bakanlardandım.
burnumun ucuna konsantre oluyordum.
Zerre ağlamıyor içimde büyük bir öfke biriktiriyordum.
eğer film yapımları o zaman da bu denli etkileyici olsaydı sinirimi içimde yoğuşturup da
neyse dediğim gibi pek küçüktüm
ve küçük olduğumdan dolayı harita metot boy bir defter kullanmıyordum.
solaktım.
ve kalemi diğerlerinin tuttuğu gibi tutmuyordum.
yukarıda bence korkunç olan korkunç özelliklerini saydığım öğretmen (niteliği o idi)
daha önceki derslerde de kendine göre çirkin olan yazıma ''arapça'' yakıştırması yaparak
hem köklü bir edebi dil olan arapçaya haksızlık etmiş,
hem de faşizanlığın temellerini atmıştı.
öğretmenimiz (ismi lazım değil) çok ve hızlıca yazı yazdırırdı.
onun bu yazı yazdırma tarzına alışmamız gerektiğini yoksa üniversite de çok zorlanacağımızı söylerdi,
üniversiteye hepimizin gireceğine inanıyor gibi yapıyordu.
inanmadığını ben ve bazı arkasıralarda oturan arkadaşlarım net bir şekilde farkedebiliyordu.
onun bu yazı tarzına ancak sene sonunda alışabiliyor yazın gene koyverip gidiyordum.
bu yüzden de defterimin çoğu kısmında eksikler olabiliyordu.
yine çok hızlı yazı yazdırdığı bir derste yetişmek için sol elim ve ben üstün gayret gösterirken bir anda ışığımın kesildiğini fark ettim,
üzerime dev öğretmenimin gölgesi düşmüştü.
yavaşça kafamı kaldırdığımda meymenetsiz suratını gördüm.
ne olduğunu çabuk idrak eden biriyimdir,
ancak ben ne olduğunu anlayana kadar üzerime bir pençenin geldiğini gördüm.
hemen kendimi geriye çektim zira pençenin hedefi ben değildim.
pençe defterime uzandı.
küçük boy olan defterimi tek bir hamlede aldı ve söylenerek sınıfın diğer ucuna doğru yürümeye başladı.
tüm sınıfın onu rahatça görebileceği yer olan tahtanın önüne geldiğinde ise
halen nasıl başardığını anlamadığım üstün bir kuvvet ile bütün senenin notlarını
tuttuğum defterimi yan tutup tek bir hareketle ikiye ayırmış ve çöpe atmıştı.
bu hareket üzerine tüm sınıf donup kalmıştık,
donup kalanlar:
bana bakanlar,öğretmene bakanlar olarak ikiye ayrılmıştı.
ben bana bakanlardandım.
burnumun ucuna konsantre oluyordum.
Zerre ağlamıyor içimde büyük bir öfke biriktiriyordum.
eğer film yapımları o zaman da bu denli etkileyici olsaydı sinirimi içimde yoğuşturup da
Oz Man'a dönüşebilirdim.
dönüşmedim.
evde falan olayı anlattım.
(normalde anlatmazım ama ''defterimi kaybettim'' demek daha utanç vericiydi)
kimse bir şey yapmadı.
hep ''cık cık cık'' dediler.
babam bir ara küfür etti.
galiba,eşlik etmedim.
o günden sonra ''arapça,çince'' gibi isimlerle adlandırılan ''çirkin'' yazım,
bir çok kez daha tartışma konusu oldu.
çeşitli fikirlerin yarattığı baskılar yüzünden solak bir insanken,
sağ ile yazı yazmak zorunda kaldım.
haliyle ileri bir dönem yazım daha da ''çirkin''leşti.
yazım boka battıkça eğitim hayatımda aradığım düzeni ve nizamı bulamıyor.
yazılı sınavlardan düşük not alıyordum.
lise yıllarına gelince öss'nin test olması sebebiyle bazı sınavlarımız test oluyor ben de iyi motivasyon ile çalışıp notlarımı yükseltiyordum.
eksiklerim çoktu,
sınav testi
ancak zordu
ve eksiklerimin çok olduğu yerlerden çok sorular geliyordu.
neyse aradan çokça vakit geçti.
2008-2009 yıllarında çok sevgili canım teyzem 'in çeşitli katıklarıyla doğru dershaneyle kavuşup
Hititoloji adlı lisans programında yıllarca okumaya hak kazandım.
şimdi çivi yazısı öğreniyoruz.
yine küçük boy defterim var
çivi yazımda gayet güzel.
Çizim Bana Ait
şarkı tavsiyesi:Dinar Bandosu - Nimet Belası
dönüşmedim.
evde falan olayı anlattım.
(normalde anlatmazım ama ''defterimi kaybettim'' demek daha utanç vericiydi)
kimse bir şey yapmadı.
hep ''cık cık cık'' dediler.
babam bir ara küfür etti.
galiba,eşlik etmedim.
o günden sonra ''arapça,çince'' gibi isimlerle adlandırılan ''çirkin'' yazım,
bir çok kez daha tartışma konusu oldu.
çeşitli fikirlerin yarattığı baskılar yüzünden solak bir insanken,
sağ ile yazı yazmak zorunda kaldım.
haliyle ileri bir dönem yazım daha da ''çirkin''leşti.
yazım boka battıkça eğitim hayatımda aradığım düzeni ve nizamı bulamıyor.
yazılı sınavlardan düşük not alıyordum.
lise yıllarına gelince öss'nin test olması sebebiyle bazı sınavlarımız test oluyor ben de iyi motivasyon ile çalışıp notlarımı yükseltiyordum.
eksiklerim çoktu,
sınav testi
ancak zordu
ve eksiklerimin çok olduğu yerlerden çok sorular geliyordu.
neyse aradan çokça vakit geçti.
2008-2009 yıllarında çok sevgili canım teyzem 'in çeşitli katıklarıyla doğru dershaneyle kavuşup
Hititoloji adlı lisans programında yıllarca okumaya hak kazandım.
şimdi çivi yazısı öğreniyoruz.
yine küçük boy defterim var
çivi yazımda gayet güzel.
Çizim Bana Ait
şarkı tavsiyesi:Dinar Bandosu - Nimet Belası
10.04.2010
Sarmal Uyak
Selam-ın Hello vardı bir zamanlar o ne oldu ki..
dişi kişilerin uzun çizmemsi pabuçları ile giymek için aldıkları diz kapağının hemen altında bitiveren o pantolonları var ya...onların allah bin belasını versin.
o pantolonlar aşırı sinsi ve hin pantolonlar benim gözümde.
hatta gül gibi kocasını 8 erkek ve 1'i travesti 2 kadın ile aynı anda boynuzlayan pantolonlar bence onlar.
düşman başına öyle pantolonlar(başına pantolon giyen düşman?)
varın yayılacak sevişme kokusunu siz düşünün.
ayrıca literatüre ''gül gibi koca'' diye bişey soktum galiba
neyse ne ?
sokarım literatüre.
kontörlü şarkılar yalan oldu
ha çok yoktu ama yalan oldu.
Yeşim Ceren Bozoğlu'na karşı giderek kabaran bir sempatim var galiba.
bir de kendisi dudak parlatıcı dediğimiz zaman akla gelen isimlerden.
saate ''kelepçe'' demek akabinde kolu bileklikle doldurmak.
işte size bir takım marjinallikler peşinde koşmak !
Stabilo kalemleri renk itibariyle Adanaspora sponsor olsa ya..
oda arkadaşım üzerimdeki kıyafet düzenime bakarak ''nostaljik olmuşsun üstat'' dedi.
ben de ''nostalji diye üniversite bölümü olsa ya'' dedim.
gülmedi.
kanarya tercihi aslan ve kartal tercihine göre daha bir özüne güvenli duruyor.
saçlarını mavi ve yeşil arası olan, üstelikte bu renk turkuaz olmayan bir kızın hemen önümde tramvaya binmesi sonucu çatalı ile göz göze geldim.
nefret ettiğim altan çıtçıtlı devrinin bu sene de bitmesine mi sevineyim çatalın saçların aksine karanlıklar lordu modunda olmasına mı adını koyamadığım bir his besleyeyim bilemedim.
gerçi çatal da saçla aynı renk olaydı günlerce kendime gelemezdim.
hatun ve kız anlam olarak yakın anlamlara gelse de benim kafamda oluşan şekiller baya bi farklı
haun genel olarak kızdan iyi güzel falan çok sigara içiyor be gülüm.
benim tırnaklarım çok çabuk uzuyor ve parmak uçlarım da biraz etlice
bunu antalya kaleiçindeki şahane okuluma gittiğim yıllarda sınıfıma giderken merdivenlerin ortasında farketmiştim sanırım o gün tırnak kontrolü vardı ve benim dibine ulaşamadığım tırnak diplerim inceden pisti.
bu derdimin bi kısmını anlattığım bi arkadaşım ''oje sür'' dedi.
haydaaa...
bugüne bugün mimarsinanı rıhtımına oturup da kız kesmiş bir kimseyim.
üstelik yalnız değildim.
ismini vermeyeyim. hami-Sami dil ailesine mensup bir arkadaşım vardı.
düdük kuzenim ne yapıyordu acaba o sırada?
sene 2010 ve bir sürü insan halen ekonomist oluyor lakin bende halen para yok bu nasıl iş?
hititoloji okuyup hititli turistleri gezdirmek?
''erinmek'' diyormuş kayserililer ''üşenmek'' yerine.
yazıyı bulan sümerlilerde şairlerde varmış.
bence biraz uyanık kimselermiş onlar.
uyanık adamdan şair olmaz.
şair adam dalgın olur.
Aria ve Aycell'in birleşmelerini unutamıyorum lan.
bir de Aycell adını seçen kişi de süper geyik potansiteli varmış.
uyaklar arasında en çok yarım uyağı severim.
zengin uyağa kıl giderim.
uyak düzenin de ise sarmal uyak favorimdir.
çapraz uyak ile ise aram bozuk.
şiir bilincine sahip bir dişi ile gönül bağı kurarsam,sarmal uyağa boğacağım kendisini,
yahut sarmal uyak ile uğraşmayıp direk sarıpsarmala mı girişmeli?
''bu çocuk birine benziyor ya bak dur neydi...'' ile başlayan ve sonu gelmeyen sohbetlerin öznesiyim.
ne hayıflanırım, ne gurur duyarım.
her seferinde olmaz zannediyorsun falak oluyor.
ne yapıp ne edip o da artık herkes gibi olmayı başarıyor.
sonra bir gün şu aralar favori dizini izlerken dizinin bir sahnesinde yahut bir dolmuş durağında yenisini bulmuşken karşına çıkıyor.
evet ahir ömrümde az çıktığım bir kızı geniş aile dizisinde gördüm ya.
bir de o zamanki sevgilimle durakta beklerken önümden sırıtışıyla ve annesiyle geçen eski sevgilim var.
gelecek sefer el yazımın çok çirkin olmasının nedenleri üzerine nostaljik ve travmatik bir yazı ile karşınızda olacağım.
özellikle dişi okurlarn aşk meşk baabında kendilerini tutamayıp bana koşacakları bir yazı olacak!
şimdilik bu kadar..
hop bitmedi
yeni alışkanlığım bir anda doğumgünü kutlamak zira orjinal tarihi hatırlamıyorum ve bazen canım kutlamak istiyor.
kutladıklarım tabiiki hep kız oluyor. (heeea)
ve sevinenine rastlamadım genelde şaşırıp delirmiş olduğumu düşünüyorlar.
(şaşırmış kız,susan kızdan iyidir.susan kızdan korkarım)
şarkı tavsiyesi
Coldplay - The Scientist
çocuklara isimler
erkek:kurşun askerden kalem.
kız:etine dolma kalem.
çizim benim.
6.04.2010
flüte,flüt
merabayın.
çok eski model, toplu fare arıyorum, kullanacağım.
elinde olan varsa atmasın bana versin.
yazıhanedeki kadın beni görünce ''yes'' dedi
ben de gülerek ''saat 21 istanbul aracının peronunu öğrenebilir miyim? ama isterseniz ingilizce de sorabilirim'' dedim.
kadın peronu söyledikten sonra kahkahalarla benim çinliye(aklına gelen ilk çekik gözlü ırk) benzediğimi de ekledi.
neyse, yola çıktıktan 1 saat sonra yan koltuğuma gerçekten çekik gözlü ırka mensup bir kimse oturdu,
oturur oturmaz die hard 4 adlı filmi açan bu şahıs,
yaklaşık iki saniye sonra başını omzuma koyarak uyudu.
ben de omuz atmalı yöresel dans figürlerimizi çaktırmadan uygulayarak uyardım kendisini.
dinlemedi gene uyudu
arkada boş koltuklar vardı kalktım gittim.
arkada boş koltuklar vardı kalktım gittim.
işte size,
gidene dair bir hikaye..
gidene dair bir hikaye..
''mudanya resmen ülke ismi ya,
geçen sene mudanyaya gidiyoruz dediler.
oha dedim okul mudanyaya götürüyor..
meğersem türkiyedeymiş.''
diye coşkuyla anlattı anıl çelikkaya.
bu arada türk kablo tarihinde önemli bir yeri varmış mudanyanın
yarın
yusuf,fatih,anıl,manıl gidiyorlar hep ..
yarın
yusuf,fatih,anıl,manıl gidiyorlar hep ..
yan fülüt normali, öbürsü acayip olanı olmasın?
o zaman yan flüte,flüt
öbürsüne de düz flüt diyelim.
hatta fülüt diyelim rahat rahat...
öbürsüne de düz flüt diyelim.
hatta fülüt diyelim rahat rahat...
Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde, 18 Yaşındaki Soner Semih Sipahi'nin,Faizleriyle Birlikte 5 Bin 250 Tl'lik Dersane Borcu Yüzünden Annesinin İcralık Olup Tutuklanmasına Üzülerek İntihar Etmesi Kimin Ayıbıdır Bilemedim?
cidden çok fena.
o çocuğun o dersaneye mecbur olması ayrı fena
o dersanenin dershane değil başka hane olmaya çalışması daha da fena.
ayrıca delikanlı canına kıydıktan sonra milli eğtim borcu üstlenmiş
neyleyim.
o çocuğun o dersaneye mecbur olması ayrı fena
o dersanenin dershane değil başka hane olmaya çalışması daha da fena.
ayrıca delikanlı canına kıydıktan sonra milli eğtim borcu üstlenmiş
neyleyim.
usb'ler laptoplarda çok iğreti duruyor bence
bükümlü falan yapılsa da uyumlu olsa daha bi güzel olur.
feridun düzağaç'da akşamüstü ekmek almaya bakkala giden adam tipi var.
düğüne katılmak üzere uşak adlı şehre gittim,
şehrin bir adet caddesini yaklaşık 43580456344443434 kere gezdim.
öğretmen evine gitmem gerekiyor sandım esnafa şehrin yeni öğretmeni ayağına yatmayı denedim.
sonra vazgeçtim.
yöresel lezzet soruşturayım dedim.
kimsenin bir şey bildiği yok.
zar zor tarhanası meşhurmuş onu öğrendik de
normal güzeldi
öyle bi havası yoktu.
bükümlü falan yapılsa da uyumlu olsa daha bi güzel olur.
feridun düzağaç'da akşamüstü ekmek almaya bakkala giden adam tipi var.
düğüne katılmak üzere uşak adlı şehre gittim,
şehrin bir adet caddesini yaklaşık 43580456344443434 kere gezdim.
öğretmen evine gitmem gerekiyor sandım esnafa şehrin yeni öğretmeni ayağına yatmayı denedim.
sonra vazgeçtim.
yöresel lezzet soruşturayım dedim.
kimsenin bir şey bildiği yok.
zar zor tarhanası meşhurmuş onu öğrendik de
normal güzeldi
öyle bi havası yoktu.
lokantalı şiir
kebaba acı istemem.
benim acım bana yeter.
yanına meşrubat istemem.
ayran gönlüm bana yeter.
''viyadük'' diye de bişey var.
antalya küçük yer azizim
bir günlüğüne geldim yolda 10larca tanıdıkla rastlaştım.
sorarsanız çok tanıdığım da yoktur he..
bi evanescence vardı o ne oldu o?
elektro gitara ''elektrikli gitar'' diyen ile hayatta alay etmem
saygı duyarım.
volkan konak'ı sevmiyorum ben.
ulen ben kimlerin facebook arkadaş önerisiyim acep?
tekrar müdahale edilmesi gereken kız kolu tüyleri nasıl bir şeydir yahu?
ne öyle,ne böyle
of of of
domates diliminin göbeğini ağzınıza hüpletin
kayık şeklinde kalan domatesin içine süzme yoğurdu yerleştirin.
biraz limon takviye edin
isteğe bağlı bir dilim yeşil biberi yoğurdun üzerine sabitleyin.
sonra ağzınızda eriterek yeyin..
kot pantolon sanki birinin ismiymiş de o birisi yıllar evvel ölmüş gibi.
ezel diye dizi mi olur len?
antalya'nın kızları istanbuldakilere göre daha süssüz
ve mecburen daha cıbıl.
uykum geldi gidiyorum
doğan çocuklara isimler
erkek:Sipahi
kız:şendul
fotoğraf bana ait pisuar ise anadolu seyahat adlı firmanın uşaktaki dinlenme mola tesisine
şarkı önerisi
Mustafa Güngece - Zam |
1.04.2010
çay bardağında hafif anason
ben koca adamken bana ''küçükken birşey istiyor musun?'' diye soran olsa ya
bi yanlış anlamadan aklıma geldi
ah gidi ben..
un kurabiyesi ağzımda büyüyor ya
sevmiyorum o dakikaları
zira burnumdan da nefes alamıyorum
fena oluyor.
böğrülce ne? şakşuka ne?
bir de bunlar yemesi var ???
güneş doğuyor manu chao ruhu titriyor gönüllerde.
imaj dostum antalyaspor formam olsun.
annem ile yıllar yılı profiterol'e ''pratik erol'' deriz.
metalcinin radikali de hoş olmuyor.
müşterisi öğrenci olan kişiler ''hocam'' diye sesleniyorlar bizim oralarda.
''makinayı sevda aldı'' dedi bir sınıf arkadaşım.
makina dediği fotoğraf makinası,
sevda dediği de diğer sınıf arkadaşım.
tenim kara,
ruhum aktır.
geç gelen özür neyse de
çok geç gelen özür?
o noturdam dö paris -belle (adını tam bilmiyorum aramaya da üşendim) diye bi şarkı var ya o artık dinlenmesin ya.
hatta dünya üzerinde fransızca 1 sene bi yasaklansın,bi özlensin.
''my heart is yours'' diyor coldplay
insanın derisinin falan su toplaması iğrenç birşey bence.
windows xp teknolojisinde bir kimseyim ben
dokunmayın,
abi sana 7 yükleyelim diye ısrar etmeyin.
''elleri bağlımıyam'' diye bi şarkı var ya
o şarkı hakkında çok ağır ve yaratıcı küfürler ederim.
martı kelimesinin içinde ispanyolca ''mar'' kelimesi saklı
anlamı da deniz
arkadaşım dedi ki ''ben güzel makarna yaparım.''
ben de cevap verdim ''o da bişey mi? ben makarnayı güzel yaparım.''
örgü şişiyle rock davula başlayan çocuk sen ne güzel insansın bi yerde ?
mustafa adlı sevgilisinin olaya olacak tepkisinden bahsederken yukarıda bahsettiğim sevda .
''mustafa,keser'' dedi.
ne güldüm yahu.
o değil de ben hiç şortun üzerine uzun kollu giyen adam olamadım ya.
ya hadi oldum da evde falan oldum hep.
üf tamam en fazla bakkala gittim de
okula gitmedim öyle
yok len beden eğtimi dersine gittim kaç kere.
ulen ne adammışım neyse dur..
soğanları piyazlayacaksın,sonra alkolle yavaştan kendini piiz ediceksin.
dahi anlamındaki de'yi ve soru eki olan mi'yi ayrı yazmayan güzel gibi, tatlı gibi, tam sevdicek olur gibi.. kızlar ,
siz şöyle bi geçin kenara geliyorum ben.
odun ıslatıcam !
''buselik makamında'' diyorum yerli yersiz,makama mevkiiye bi düşkünlük var demek.
anam babam internetten tanışsalar neyse de
internetten aşık olsalar ben bi kendimden soğurdum ya.
aslan yarim hani benim hediiiyeee ?
fistan aldım endazesi onyediyeeee..
alıcı kuş vardı,dedemin anlattığı masallarda
o zamanlar google yoktu yazıp gerçekliğini sorgulamadan varlığına inanıyorduk.
tatil gelince beni gören halamın aklına gurbet eldeki oğlunun düşmesi
gözünden boncuk yaş inmesi.
ah ulen..
çay bardağında çaya hasretim
yurtta ve okulda çaylar hep kağıt ve plastik bardak.
hepsini geçtim çay bardağında rakıya hasretim.
yanında da leblebi
servet-i fünun'a hep mesafeliyim.
garipçilerin tarafındayım her daim.
sizin adınıza sahip başka bir arkadaşı olan birisiyle tanışınca
tanıştığınız kişinin arkadaşının da sizinkiyle aynı isme sahip olduğundan bahsetmesi..
kontör gitti lira geldi de
kontör transferi nasıl olacak?
ben arkadaşıma 2 lira göndermek istemem yani
göndermişken bi 5 göndermek lazım.
hepsini geçtim madem lira değeri var bunu acil durumda paraya çevirelim olsun bitsin.
herte verte pitte diye kitabım vardı benim.
bir de gülüşlerim vardı benim çeşit çeşit.
sezenaksu'nun gülümse şarkısı çocukluğumdna beri gerksiz gerer beni.
teoman: başka birinin yataktan yeni kalkmış haline benziyor.
yeşim ceren bozoğlu'nun dudaklarına yapışasım var.
mümkünse uzun ve dalgalı saçlı haline.
mezarlığa gidip yüksek sesle '' Everything In Its Right Place'' dinleyesim var.
windows 95:paintle yapmışlar sonra da painti beğenip bu da dursun lan demişler gibi olan indows.
çikolata kaplı ülker rulokatı alın dolapta unutun.
sonra buz katkılı çilekli ülker link ile birlikte tüketin.
sonra yavaş yavaş dünyevi şeyler size mantıksız gelecek.
şarkı tavsiyesi
hariçten gazelciler - sevemedim karagözlüm
doğan çocuklara isimler
erkek:demlibilal
kız:demdeme
çizim bana ait
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)