13.06.2012

Old Gods of the Tea


merhaba,

çayı, kahveyi ama özellikle de çayı övmek belli belirsiz bir kitlede moda oldu galiba.
tam da anlamadım sadece ön düşünceler bunlar..
benim  ''ben pek çay içmem'' diyen arkadaşım da var ve her seferinde yaşıyoruz aynı diyaloğu :
''ben pek çay içmem''
''nasıl? çay içilmez mi ulen ?''

sonra aklıma hep ufakken içilen paşa çaylarnı geliyor,
zaten ondan aldığım tadı başka şeyden alamadım.

çok şekilli gençte çok sinsilik var bence.
biribirimizi kandırmayalım:
 bir çocumuz annesinden, babasından, dayısından, halasından... harçlık alan insanlarız.
almıyorsanız da bu o kadar da gururlu bir olay değil.
 bunda bir mutsuzluk saklı,
dikkat edilmeli.

teyzelerin amcaların adres sormayı çok sediği biri olduğumdan bahsetmiş miydim ?
peki ya adres tarif etmeyi beceremeyen biri olmamdan ?.
gerçi,
 geçen hafta fakültede bir öğrenciye minimum ingilizceyle bir adres tarifi yaptım.
prehistorya ile protohistorya'nın yerini karıştırmış.
allahtan biliyorum aradaki meseleyi de, yerlerini de.
bilmeyen için şöyle anlatayım:
 prehistorya tarihin yazısız dönemidir,
 protohistorya ise yazısız bir toplumun yazıyı kullanan bir toplumun yazıtlarında bahsedildiği andan itibaren girdiği dönemdir.
 yani protohistorya ''bi dur sana yazı geliyor'' dönemidir, dedikodunun yazıldığı dönemdir.

yunanistan esnaflığı bilemedi.

normal koşulların ekseriyetle ve mütemadiyen hastasıyım;
krizi fırsata çevirmeyi de bilmeli erkişi.

devlet üniversitesi kazanılır, özele gidlir.

yalnız nostaljik doksanlar muhabbetlerinde kimse Atilla Taş'ın harika dizisi Zilyoner'den bahsetmiyor.
 demek ekemeğini yiyemeyeceğimizi düşündüğümüz nostaljik muhabbete giremiyoruz.
geçmişi artistlik yapmaya çalıştığımız sohbetinize meze yapmayınız, hakkı neyse veriniz.

Ukraynalı bir komşumun Fransada yaşayan kardeşi ''burada kitap okumayanın yüzüne bakmazlar'' demiş.
derdim Fransayı övmek değil,
ülkemde güzel insanların içerisinde okuyan da okumayan da vardır,
okusa daha güzeldir o başka ancak bizim ülke kocaman bir kitaptır. (klişe gibi söylem)
bir de aynı Ukraynalı arkadaşım  doğduğu şehir için ''buraların ankarası gibi'' dedi,
dedim sen tam bizden olmuşsun..
bizde de 8 tane falan 'doğunun parisi' var.

bir kere teoman'ın şarkısındaki gibi: ''bir telefon çığlığı ile yalnız bir güne uyandım.''
ve ''alo'' dedim.
karşıdaki ses: ''merbaha ben derya baykal..'' diye başladı..
 o arada seçimler vardı deniz baykal falan derken 2 saniye beynim ve ruhum ayrı yönlere dağılıp bedenimi terketmiş.
reklam olduğunu anlayınca ayıldıydım.

''samimiyet moda olunca cehalet meşrulaştı''
-Umut Sarıkaya-

fakültemiz'in giriş katında iki adet öğrenci tuvaleti var ve bunların ikisi de erkekler tuvaleti.
bahçede oturan kızların tuvalete gidişi biraz olay yani..
diyorum ''dilekçe verin  de birini size yapsınlar''
bir şey yapan eden de yok.
bunun üzerine iki tane kız geldi, kadın cinayetleri ile ilgili imza istediler attım imzayı diğer konuya hiç  girmedim.

kizir karsın bir köyüdür,
köroğlu köye hakim olmaya kalkmıştır,
kiziroğlu da onu suya tepmiştir,
köroğlu da övgü ile türkü yakmıştır
''kiziroğlu mustafa bey, bir beyin oğlu,
zor beyin oğlu.''

bir de şey var:
''bakın ben ingilizce kitap dergi bakıyorum'' deme ihtiyacı
e iyi aferim,
zaten ingilizce o kadar az kişinin bildiği bir dil ki yaptığın adeta bir mucize.
senin bu yaptığın brezilya'nın iyi futbol oynuyorum demesi gibi bir şey.
ben sümerce, hititçe falan okuyorum,
hiç senin gibi şekilli renklendirme yapıp da internete yüklemedim fotoğraflarını.

milkshake ve patates kızartması,
beklerler aynı tepside.
gariptir biribirlerine yakışması,
sonrası hep.. hadi neyse.

Ali Desidero'yu ezbere bilmeyenler şöyle bir ayrılsın.

ne olduğunu anlamadığımız ev böcekleri ne garip.
sinek desen değil, başka bir şey desen hiç değil.

gezegene büyük saygım var benim.
hele ki yaşam kaynağımız güneşe.

melike demirağ'ın twitterda 746 takipçisi var.
vay ''arkadaş''

risk alıp kaybetmek: harareti alır diyerek içilen çayın, sizi daha da harlaması.

kadınlar unutmaz,
filler unutmaz.
bir kadına fil dersen.
ölse de unutmaz.

bir de,
artık çay yok deseler ''Güneşte demlerim senin çayını.''
Cem Karaca düşünmüş söylemiş zamanında.

istanbul'un sıcağını yok sayıyorum,
pantolonla falan geziyorum  ki Antalyaya gidince şoka uğramayayım.

dikkat ettim: metalika kutalika türevi rok metal topluluklarının konserleri tam gaz devam ederken, abiler gitarları davulu ağlatırken..
seyrci şarkının bir bölümünde ''hey hey hey hey hey''lemeye başlıyor.
 işte o kısımı hiç sevmiyorum ben.

normalde ''ıyh keko'' falan diyecekleri insanın adının ''franco al perez'' olduğunu öğrenince g*tü başı oynayan kız da bir ayrılsın şöyle.
benim meselem bu kızla franco kardeşim.
 yoksa benim için senin bir alicandan bir mahmuttan farkın yok..
zaten bu kavruk teninle, bu kıvır sakalınla da farkın olamaz.
bir de bu kızların sarışın hayranı olanları var,
onların da rusçu hemcinslerimden pek farkı yok gibi.

fotoşoptan göz rengini ciddi amaçlar uğruna değiştirmek kadar çirkin bir şey var mıdır?
ülke olarak fotoşopa bakışımız zaten ''makyaj hilesi programı'' şeklinde.

Ümit Besen, ''Nikâhına beni çağır sevgilim'' derken erkek tarafının düğün yapmadığını da inceden vurguluyor galiba.

Kurt Cobain ölmeyeydi acaba solo kariyer yapıp indie müziğe kayar mıydı?
Foo Fighters gene olur muydu ?.
bu arada Dave Grohl'un Muppet's filmindeki rolü bu kadar güzel olabilirdi..
adam zaten davul dünyasının Animal'ıdır hatta Nirvana'nın Something şarkısının kaydı sırasında kendini zor tuttuğundan bir Nevermind belgeselinde bahsedilir.

yalnız, bu ilginçlikler insanı kıyafetlerinin fiyatlarına bakıyorum son zamanlarda:
hiç de öyle bohem yaşama uyumlu şekilde ekomomik kıyafetler değiller.
oğlum yazık günah paçalarınız falan hep yerlerde giyiyorsunuz zaten onları.
annenizi,ablanızı alın yanınıza da bir alışverişe çıkın.
mesela benim annem istiyor ki ben hep kargo pantolon giyeyim,astronot gibi gezeyim.
siz de bir dinleyin ananızın sözünü, efendi gibi bir traş olun.
kız vermezler lan adama.
oğlum bakın ne zaman görsem 8 sap 2 kız geziyorsunuz, demek içinizden 6 sap bu davadan rahat rahat dönebilir.
haydi gelin kendinizi bir avm'nin kollarına bırakın..
kısa ve geniş  kollu keten gömlek çirkinliği sizi bekliyor !

bulaşık süngerleri neden sarı-yeşil ?

tepedeki şarkı:
Paul McCartney - Michelle (Beyaz Sarayda Michelle Obama'ya itafen çalınıyor)

7.06.2012

Standart Hayatların Değil Ama Hayat Standartlarının Hastasıyım.


Merhaba,

kız öğrenci evlerindeki diğer kız öğrenci evlerine göre olan fark, erkeklerde yok .
erkek öğrenci evleri daha önceden kestirilebilir yerler .
eğer erkekseniz herhangi birine gidip kestirebilirsiniz kimse karışmaz hatta alt eşofman verirler bu öğrenci evi geleneğidir.
öğrenci evi demişken aklıma yurt günlerim de geldi kalabalık bir yurttaydım ben,
yurdun kapısının önünde de başka bir hayat vardı:
sürekli orada takılan bir kitle ve yemek siparişi getirmiş lokanta motorsikletlileri falan olurdu.
böyle yerlerde kültürel olarak beslenebileceğiniz çok fazla kaynak yok.
örneğin: bilmem biliyor rmusunuz  ama söylemeliyim ki devlet yurtlarında kütüphane adlı yer sadece ders çalışmak için masaların olduğu salonlardan ibaret.

nerde bir pembe barbie sırt çantalı adam görsem,
mutlu bir kız çocuk oluyor yakınında
ve hep kazaklı oluyor bu adamlar.

Pepsi Türkiye geri çekildi.
umarım yepyeni bir reklam stratejisi ile geri döner.

kimi için ders düşmüştür kimi için gece, bazı öğrenciler sabahlayarak sadece sınava değil, derse de girerler .
hocalar hiç bilmez,
koskoca hoca olmuş ama bilmiyor işte..
zaten ailesinin yanında üniversite okumuş da hoca olmuş insanın sadece akedemisyenliğine saygım var.

-Tarih önce kendini düşünür: önemli bir şey varsa yazar,
detaya girmez giremez.
 o yüzden biraz düz adamdır hatta çıkarcıdır.,
-Matematik neyse odur: sade soda varsa içer yoksa içmez.
gizemli desen değil, kötü-sisnsi desen hiç değil.

sarhoş duruma, ''kafam güzel, kafam iyi, kafam bir milyon'' denmesi.. sarhoşluğun tatlı tatlı övülmesi.. bunlar güzel şeyler bir yerde.

''parasız eğitim istiyoruz'' pankartı açan gençlerimiz hapis cezası almışlar,
oh olsun tabii parasız eğitim de neymiş öyle?
siz devleti ne sandınız lan ?
babanızın devleti mi lan bu?
parasız eğitim verecekmiş...yok ya,
bak parasını veren ne güzel yerleşiyor üniversitesine, istediği bölümde okuyor..
siz anca tembellik edin yan gelip yatın sonra parasız eğitim isteyin.
 bir de size allah bilir parasız sağlık da istersiniz siz ?
lan oğlum, can bu lan can !
değerli ve bedelli olacak tabii.
suyla dönmüyor bu.. devlet ki o suyu da satıyor .
düşün artık zor durumda devlet,
 bir de sizle uğraşamaz..
 da haydi basın gidin.. bir daha görmeyim parasız eğitim falan da neymiş ?
sosyal devlet mi sandınız siz burayı?
..tövbe.. hâşâ ..

benim için blackberry ve apple sadece ingilizce meyve isimleydi gerçi hâlen de öyle.

Flört yeni albüm doldurmuş, cd'nin yanında plak da çıkarmış..
 umarız bir şeylere öncü olur,
 dijitaller gene indirilir de plağın tatının bir başka olduğu anlaşılır.

borusan'da sergi gezmiş ve pek de beğenmemiş bir şekilde çıkarken mercan dede'yi gördüm aynı koriordaydık refleks olarak hem yol hem de selam verdim ustaya,
karşılık verdi.
ustaya saygı hamurumda var demekki.
hamurum var benim, baya poğaça falanım aslında ben..

hiç de sevmem poğaça da neyse o da bambaşka bir konu.

bizden nasıl böyle kulaklıklı bir toplum yarattınız?
sıkcak kanlı insanlardık lan biz.

geçen gördüm: ingiliz konsolosluğu binasının arkasındaki küçük yeşil alanda sokak çocukları yakaladıkları güvercinleri salıyorlardı, demek insanın doğasında var önce yakalyıp, ızdıraba kul edip..sonra azad edip de tatmin olmak.
yakışmaz canlı kişiye böylesi.

üniversite sınavına hazırlanırken bir çok edebi eserimizin adını yazarını ve inceden konusunu ezberlemiştim ve ezberlediğim için okuyasım gelmemişti mehmet rauf'un eylül romanı hariç.
ilginçtir bir kere perde takarken farkettim, babanem'in televizyon koyduğu mobilyada kitap rafında varmış o roman,
ne zamandır alıp okuyacağım,
o romandaki hayali belki gerçek yapacağım.

birdenbire olan şeyleri eğer çok özlememişsem sevmem,
standart hayatların değil ama hayat standartlarının hastasıyım.
gerçi şairin dediği gibi ''herşey birden bire oldu.''

birara internetini messenger'ın ''sorun gider'' seçeneği ile düzelten insana denk gelmiştim.

aşktan bahsetmeyen şarkılar daha bir kalır insanın aklında.
hayatta aşktan ötesi de vardır.
ve galiba aşktan ötesi hayatın geri kalanıdır,
geri kalması kolayıdır..çabalarsanız geri kalmaz.

insan, ne kadar sarhoş olursa olsun kustuğu yeri unutmaz.

eskiden oralar hep dutluk muydu?  bilmem de
dutluklar burada hep eskidendi.

önüne geçemediğinin ensesine yapış ve ardına çek.

kadıköyden metrobüse giden yolda dönerciler falan var,
 havaalanına giderken gördüğümüz yol üstü lokantacıları gibi.

Folium salviae officinalis bildiğimiz adaçayı demekmiş.
bu ara kendisini araştırdım bana pek bir faydası çıkmadı, kadınlara iyi geliyormuş.

Haftasonu, tadilat sesine uyanmak aşırı çirkin bir his..

internet sitesinde kullanıcı adını falan yazdığımız bölümde ''beni hatırla'' diye bölüm var ya size de hüzün vermiyor mu o bölüm ?

denyo ve lavuk modası vardı bir ara.

gece son toplu taşım aracı ile seyahat edenler daha bir sakin daha bir sempatik oluyorlar...
ta ki o akşamüzeri saaatlerinden kalmış hafif seksi kadın araca binene kadar.
o dakikadan sonra derin bir gerginlik hasıl oluyor araca..

şekilli blogger fotoğrafı diye bir şey var;
geçi artık tumblrcı fotoğrafı var.
grafiker biri olarak az çok çözdüm ben de davayı,
tepedeki fotoğraf da o efektlerin uygulandığı bir fotoğraf.

Madonna'nın Türkiye konserinde Türk dansçısı Türk bayrağı açmış ve bu da Hürriyet internet sitesinde haber olmuş.
oğlum köpek insanı değil insan köpeği ısırında haber yapacaksınız,
 adam Türkiyede bir Türk,
Uygur Özerk Bölgesi bayrağı açsın öyle haber yapın
 yahut konser İsrailde olsun,
 aynı bayrağı orada açsın haber yapın.
konuyla ilgisi yok da Madonnayı da hiç sevmem,
gençken de çirkince yeteneksiz  bir kadınmış,
şimdi de öyle.
ayrıca mayolu ve 1958 doğumlu birisinin dansını heyecan içerisinde izlemek isteseydim daha fiziksel dayanıklılık gerektiren bir iş seçerdim.
gerçi böyle de belim ağrıyor, öyle de ağrırıdı.

yolculuklarda değil belki ama bavulda bir hüzün var.
bavulsuz seyahat edip; gittiği yerden bir şey alıp giyen insanı anlayamadım gitti.
insanın hiç mi vazgeçilmez kıyafeti olmaz ?

eski çağ uygarlıkları güneşe tapmayıp ne yapacaklardı ?

usain bolt o kadar hızlı koşmuşki duramamış çiçekçi kızı da almış götürmüş
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/78293/hizini-alamayip-cicek-veren-kiza-carpmak-usain-bolt

A4'den de ötesini öğrenmeye başladıysan işler değişiyor demektir.
A5 ve A3 popülerdir.

vücudunun bir bölümüne rasathane ekletmiş insan buldum twitterda:
link


gencecik kızın çok güldüğünü anlatmak için ''yarıldım ya'' diye bağırması sonucu uzaktan atılan hin bakışlar.

atasının da nostaljik ismini taşıyan insana hep bir sevgim var,
zaten yeni isimleri sevemedim.

dünya olarak yazın kafamız dağılsın diye spor müsabakaları izliyoruz.
 gerçi aynı şeyi kışın da yapıyoruz da kış olanı kafa karıştırıyor.
 yaz olanı daha şenlikli.
 ha bir de karpuz bozulmadan yensin.

millet gitmek istediği yahut gittiği tüm o havalı gibi şehirleri sayarken benim Edirne - Tekirdağ demem garip karşılanıyor galiba.
bu arada: Trakya kelimesi Eski Yunanca trachea kelimesinden türemiştir ve "gırtlak, soluk borusu" anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle Trakya, "Boğazlar Ülkesi"dir.
Spartacus'e de selam olsun.

geçenlerde ''artık kimse kimseyle savaşacak kadar aptal değil'' diye bir laf ettim bunun üzerine savaş çıkarsa çok bozulurum, gerçi savaş çıkarsa ben zaten bozulurum,
sevişilecek bir tarafı yok savaşın,
vatanını milletini müdafa uğrunda çarpışan tüm canlar esaslı insanlardır o başka.
ama amaç sadece savaşı kazanmaksa o daha başka.

son zamanlarda Nada isimli yeni keşif ettiğim  topluluğu dinliyorum,
bir yandan da Portecho'ya bakıyorum o halde şarkı tavsiyeleri onlardan gelsin.
nada - gece düştü
portecho - 9pm

27.05.2012

Turtle and Eagle

yine bir uzun gibi ama değil gibi bir aranın ardından sizlerleyim öyle çok mühim işlerim de yoktu her zamanki şeylerle uğraştım sadece yazasım gelmedi,
''bir çeşit tatil'' diyebilirim zaten memleketi antalya olan insanın tatil anlayışı biraz farklı olabiliyor.

mahalle bakkalım bileğimdeki ipin anlamını sordu kapitalizmin eseri olan kendince pragmatist biri olduğu için ''ne işe yarıyor ?'' dedi,
''bir de kardeşim de var o da memlekette takıyor.'' diyerek verdim duygusalı
lakin pragmaların yıkılmaz kalesi hüseyin abiye sökmedi ''işine yarıyor mu ?'' dedi,
''gurbet zor abi'' dedim ve çıktım;
n'apayım daha..

istanbulda çok cins yer isimleri mevcut mesela ''şükrü bey'' diye metrobüs durağı var,
yahut iki tane maltepe var,
bir de mimar sinan üniversitesi için de mimar sinan deniyor; mimar sinan semti için de.

Antalya da Ramazan Poğaçası olarak bilinen tahinli bir çeşit poğaça vardır sadece ramazanda değil her mevsim vardır da ramazanda alınır genelde.
çayla nefir gider.


Poem With Challenge

Fly like a turtle.
The turtle versus to eagle.


yurovizyonda kime gönülverdiysem sonuncu oluyor; zaten şarkı yarıştırma işini başlı başına aklım almıyor.
tabii farklı külterlerin tanıtımı falan bunlar hoş şeyler seyrediyoruz bakıyoruz alem ne yapmış etmiş diye sonuçta ben evde çokokremli ekmek yerken millet dünyayı gezebiliyor..
pişman değilim benim dünyayı öğrenme yeteneklerim farklı zaten..

geçen dost dergâhında oturuyoruz,
kült kelimesinin anlamını kesin olarak öğrenemediğini söyledi bir hanımefendi,
ben de tam olarak bilmiyorum lakin benim bildiğimi ve uzun uzun anlatacağımı düşündükleri için beni susturacak oldular ,
tam o esnada ben de anlatır gibi yaptım sonuç olarak bildiğim düşünüldü.
böyle de hızlı hareket eden bir çakalım..

bizim yeni yıl ile ilgili dini hislerimiz olmadığından mütevellit çok fazla şekilli yeni yıl şarkılarımız yoktur
Gevende yapmıştı en son bir tane o güzeldir.
tıklayın merakta kalmayın

a bir de can bonomo'nun sırasından önce azeriler ince belliye dökülen çay gösterdi.

''elinde ekmeğin varsa neden poğaça isteyesin'' diye bir bosna atasözü varmış. yıllar evvel bir röportajda Damir Mrsic söylemiş.

petrol mavisi mi? - petrol yeşili mi? ayrıca petrol öyle bir şey mi? sorularımdan sonra tam maviye karar vermişken twitter'dan araç ruhsatında petrol yeşili yazdığını söyleyen bir ileti geldi..durum karışık.

şu hayatta az peynir,az zeytin falan alabilen biriyim,
ama sadece süper market şarküterilerinden yapabiliyorum bunu niye yapabiliyorum?
çalıştım çünkü ben süper market bünyesinde,
adamın zerre umrunda değil o gramaj oradan biliyorum.

Regina Spektor ile güzel uyunur diye tahmin ediyorum.
kendisi ile uyumayı kastetmiyorum, kendisini dinleyerek diyorum.
tabii kendisinin yanına uzanarak kendisini dinleyerek de uyunabilir, onu bilemiyorum şimdi.

petek dinçözden geliyor : "vadıt vadıt vadıt"
bazen aklımdan çıkaramıyorum şarkıyı yani beni yolda öyle karizmatik karizmatik yürürken görürseniz bunu da hatırlayın aslında kafasında: yu sey yu lav mi bat yu luk for mor..
tabii klibiyle.
yalnız şimdi aklıma geldi bunu da cover eden bir türkçe sözlü rök toğluluğu çıkmış mıdır acaba?

ben kaykayı olan çocuklardandım paten hep güvensiz gelirdi bana.
o zamanlar tanışamamıştım da sonradan pateni olan çocuklarla da tanıştım.

bir kere bir lise arkadaşımın evine gidiyorduk başka bir lise arkadaşıma denk geldik bu arada hepimiz 1.sınıftan arkadaştık da alan seçince dağıldıydık,
neyse işte yolda gördüğümüz kızı da aldık yanımıza yürüyoruz böyle.
bu evinin oraya geldi burası da bizim ev dedi
aa dedim benim orada ilkokul arkadaşım oturuyordu,
kim falan dedi anlattım tanımıyormuş.
o sırada diğer arkadaşım  ''bir dakika aklıma bir şey geldi diye gitti'' ben yoluma devam ettim baktım gittiğimiz yerde de yok aramadım da..yıllar sonra sonra ben bunu bir gördüm nereye gittin lan o gün dedim, adam o gün facebook'u kurmuş..
tanımadığı kısmından sonrası uydurdum da orijinal hikaye böyle bir şeydir herhalde.

yalnız friends'in 10.sezonunun yarısındayım heyecan sürüyor.

adidas starbucsk diye model uydurmuş bizim Türkler baya baya internet sitesi kurup satıyorlar.

davul çalan bir paylaçoya sahibim,
işin güzeli davula vururken ayaklarınıda açıyor, renkli giyimine de bakılırsa bir çeşit punk rock starı galiba kendisi.
gerçi saçlar soğan kabuğu denen renkte, süslü gibi bir kız da olabilir..
öyleyse doğal saçın güzelliklerinden bahsetmeliyim ben ona.
tabii bunu kimse bilmemeliydi yoksa cinsiyeti belirsiz bir paylaço ile saçının rengi üzerine sohbet eden biri olarak bilinmek istemem..

gözlüklerimi silmek için kullandığım sprey ile parfümümü karıştırmışım, dünyayı gözlerimle kokluyorum.
arkadaşım Kaan K. de ''hiç havayı tattınız mı? rengarenk'' demişti o geldi aklıma.

geç saatlerde (sabaha karşı) Vedat Milör'ün yer aldığı Tadı Damağımda programını internetten izliyorum geçen Atatürk Orman Çiftliğindeydi Bal ve Domates Suyu diye bir şey  varmış.
normalde domates suyu'nun neden satıldığını anlamayan beni düşündürüp meraklandırmadı değil...

Kedili Şiir
Güller kırmızıdır,
Menekşeler mavi.
Abartmak beyhude,
Kediler kedidirler.

Üzülmek çok sağlıksız bir eylem.
üstelik diğer sağlıksız şeyler gibi lezzetli de değil.

modern dünyanın nefret ettiğim sesleri
1-yere düşen telefon sesi
2-masada titreyen telefon sesi
3-nostaljik telefon sesi

Rakun'un kıymetini bilemedik.

Kurt Cobain, Justin Bieber doğduktan tam 1 ay sonra intihar etmiş.
tabii böyle yazınca tanışolmuşlar gibi olmuş ama öyle değildir çok büyük ihtimalle.
 bir de denk gelirseniz dikkat edin,
Gözyaşınız ilk olarak sağ gözümüzden geliyorsa mutluluktan, sol gözümüzden geliyorsa acıdan ağlıyormuşuz.

o kadar bahtı açıktı ki kimliğinde doğum yerinde şans yazdırmıştı,soranlara şanslıyım diyordu.
gerçi batın ''kara'' olanı meşhurdur.

dedemlerin oturma odasında dev bir gemi resmi asıldır, ne zaman nereden gerlmiştir oraya hiç bilmem yazın gidince rakı eşliğinde sorayım.

bir memleket meselesi olarak kızların taytlarının üzerine giydikleri kıyafetlerin uzunluğu..
biribirimizi kandırmayalım kızlı erkekli hepimiz göte bakan insanlarız,
hayır bildiğin göt fakat öyle değil o işler onu da üşenmedim araştırdım bir ara anlatırım.

ülkemizde akasya durağu dizisinin özetini yayınlayan siteler de var
tıklayın gerçi tıkmayada bilirsiniz.


''hayat neden şekil yapıyor ?''
bir Feridun Düzağaç söylemidir, şarkıya da isim vermiştir, klibi de Leon filmine selam göndermektedir.

gizemli erkek teması artık sökmüyormuş,
artık sosyal medyada yavşaklık ayarında komik olmak gerekmiş.
bazı işler böyle gereklilik işiymiş,
benim o işlerle işim olmazmış.

Coldplay'in Akustik Çalma Listesi'ni buldum Youtube'da
tıklayın dinleyin.

11.05.2012

İstek Kipi

içkileri alsak da otursak yanyana,
her yanımızda o bildik manzara,
eskimiş dostulukların hatırına,
konuşmaktan kuruyan ağızlara,
içkileri döküversek.. yavaşça.

9.05.2012

sevgi,umut,ilham,cesaret,para


+sen uyumadın mı?

-sadece aptallar ve fakirler çok uyur.
+he, olur.. olur.. ben şimdi aptal mıyım? yoksa  fakir miyim?
-bilemem daha çok paran yahut daha çok zekan olsa ne yapardın?
+bilmem... çok param olsa sabahları erken kalkıp çay koyması ve kahvaltı hazırlaması için birini tutardım.
çok zeki olsam da bu işler için birini kandırırdım; malum ev arkadadışım bir camış?
-o kadar fakir ve aptalsın ki hayallerin bile aslında hayal değil sadece hayat sıradanları;
hem bu dediklerin evlenince oluyor galiba ha?
+çok evlenmiş gibi konuşuyorsun.
-yağmur altında ıslanacağını yağmurda ıslanınca mı öğrendin?,bence bu kahvaltıların mutlulukla bir ilgisi var, Evlilik de aslında böyle bir şey galiba.
+son iki cümlende de ''galiba'' kelimesini kullandın, biraz risk al da net ol yahu.
-şu şöyledir bu böyledir gibi cümleler mi kurmamı bekliyorsun?
+evet, bak onlar güzeldir, en azından ne düşündüğünü bilirim.
-böyle cümleler kuramam çünkü bütün genellemeler yanlıştır.
+hah akıllı bıdığa bak, yüz yılın geyiği olmuş lafı bana burada satıyor, üstelik bu lafı ederek de ''bir genelleme daha yapıyorum'' diye övünür bir de bu..
-e yalan mı? hadi bana bir genelleme söyle.
+sevgi eylem gerektirir.
-sevgi bir gereklilik işi değildir.
+e hani genelle yapmıyordun ne oldu?
-çok güzel geldi dayanamadım, gelişine vurdum öyle... bu konu biraz garip.
+seviyorsun değil mi bir şeyleri bozmayı,yıkmayı? üretici biri olamadığın için yıkmayı bir yetenek gibi sunmak kolayına geliyor herhalde.
-hiç bir şey yıktın mı yahut bir kalp kırdın mı  bugüne kadar ?
+hayır.
-neden?
+istemedim, herhalde içimde yok böyle şeyler.
-cesur değilsin da ondan.
+sensin korkak.
-ben sana korkak demedim cesur değilsin dedim.
+ne farkı varmış?
-cesaret, korkusuzluk demek değildir,  hepimiz korkarız sadece bazılarımızın üzerine gidecek gücü vardır hatta bazılarımızın yenecek gücü bile vardır.
+ben kalp kırmaktan korkmuyorum.
-eşşek gibi korkuyorsun,vicdanın ağır basıyor senin.
+nereden tanıyorsun beni bu kadar?
-aldığın her para üstünü sayıyıorsun.
+e para kolay kazanılmıyor.
-yoo kazanılıyor bizim bakkalı düşün mesela nasıl para kazanıyor?
+11'e kadar açık oğlum adam.
-e ne yapıyor 11'e kadar?
+müşteri bekliyor
-bekliyor?
+evinden mi alsın getirsin?
-hayır bu adam sadece aracı, bir miktar para ile satın aldığı malları bir mahallede açtığı dükkanında satıyor,
bildiğimiz bakkal işte insanlığa 5 kuruşluk faydası mı var?
+paran yokken versiye yazdırıyorsun ama.
-doğru dedin bak, büyük marketler de aynı işi yapıyorlar ama onlarda versiye de yok,vicdansız bunlar.
+onlar seviyorlar bu işleri.
-bence mecbur olmasalar bu işi yapmazlar.
+bakkal oğlum adam, bakkal başka ne iş yapar.?
-ne bileyim,vardır onunda bir yeteneği ille sanat olması da şart değil..bir bakkal,bakkalken ne kadar kendi olabilir sence?
+gayet de olur o dükkana bir sürü müşterisi geliyor adamın sürekli diyaloğu olan bir işi var,parasız müşterisini de biliyor paralısını da..
-ah senin şu vicdanın.
+ne vicdanmış arkadaş üretimden konuşuyorduk..
-a evet hadi ben bozmayı yıkmayı seviyorum da sen ne üretiyorsun acaba.
+düşünüyorum....e işte geçen benimkinin gönlünü aldım ya..insan gönlü almak kolay mı?
-kız acıdığı için affetti seni, zaten affettirene kadar o kadar küçüldün ki sen toparlayana kadar kız gitti.
+gitti di mi ya?
-gitti kardeşim.
+ e sana gelen giden de yok n'aber?
-gelir bir gün,ben de ona gelirim ortada buluşuruz.
+bu kafada nasıl bu kadar umutlu olabiliyorsun.
-doğru şeyler yaptığımı düşünüyorum karşılık bekliyorum belki de.
+hah bir de doğruların kesin yani ?!
-asla kesin olamazlar, sadece kesin olduklarını varsayarız, bu bize hayat öngörüsü sağlar.
+lan 2 haftadır hiç bir derse girmedin önünü görüp ne yapacaksın.
-ben daha uzağa bakıyorum.
+iyi çekiyor mu bari ?
-çektiği kadar,en azından uyanık bir şekilde görüntüyü bekliyorum.
+ya bi siktir git.
-sen siktir git yat, zaten güzellik uykundan oldun.
+güzellik uykusu neymiş lan? gönül işlerinden derdim var ondan sebeple uyuyorum ama sen ne anlarsın?
-cesarete sahip olmadığını söylemiştim.
+ne alakası varmış cesaretle
-yüzleşmeye çekiniyorsun.
+hani aptallarla fakirler çok uyuyordu.
-cesaret fakirisin ayrıca duygularınla düşündükçe aptal kalacaksın..
tüm bunlar senin dünyanın geri kalanı ile yüzleşmeni engelliyor.
+bakkaldan bir şey istiyon mu?
-söyle ona sıkıyorsa cesaret satsın, ilham satsın..
+bi siktir git oğlum ya bi siktir git çayı koy hadi.
-tamam tamam.. harman yapıyorum?
+yap anasını satayım, ben olmuşum zaten harman...

Tepedeki Dijital Çizim Bana Aittir,
Diyaloglar Benim Uydurmamdır.

30.04.2012

Lamp of the Lamberland

galiba balıklar hem yemeyi hem de kendilerini sevdiğim tek canlı.
insanın vicdanı ne garip,
benzer bir durum da genelde kurban bayramlarında yaşanır,
evin etrafında beslenen canılar bir süre orada durunca insanoğlundan pek de hayırlı  işler görmeyen insanlar,
çok severler bu kurbanlık arkadaşları.
sonra o kurbanlık arkadaşlar sanayii devrimi sayesinde evlerimizde yer bulmuş pek çok mutfak araç gerecinin yardımı ile tabağımızda protein,yağ gibi değerler olarak yer alır.

bazıları sevdikleri canlıları yiyemez,
bazıları yediği canlıları sevemez.

21.04.2012

Tunç Okan Otobüs'ünde Bir ''Lonely Man'' Barış Manço



Önce Tunç Okan'ın 'Otobüs' adlı filminden bahis etmek istiyorum.
sene 1975,Almanyaya işçi göçü zamanları bir gurup Türk Köylüsü  de bir Türk'ün önderliğinde eski tip bir otobüse İsveç'in başkenti Stockholm'e gelirler ve ''Hemşeri Hemşeriyi Gurbette S*kermiş'' özdeyişini doğrularcasına kendilerine önderlik eden ''uyanık'' hemşerileri tarafından pasaportları ve kalan paraları da alınarak dolandırırlarlar, bu arada onlar için pek bir şey değiştirmeyen bir detay da olsa Almanyada da değillerdir.
daha istanbulu bile görmemiş, alabildiğine insan Türk Köylüsü'nün güya ''Medeniyet Timsali'' Stockholm halkının arasında yaşadığı cahilliğinin ve yalnızlığının trajikomik hikayesi o andan itibaren başlar.
Filmin etkileyici müziklerini ilk defa bir filme müzik yapan Ömer Zülfü Livaneli yapmıştır.
Film ''bazı karakterlerin tuvalet ihtiyaçlarını giderdikten sonra hijyen sağlamadan elleri ile yemek yedikleri sahneler temizlik anlayışımıza aykırıdır'' gerekçesi ile gösterime kapatılmış daha sonra Danıştay kararı ile gösterim izni almıştır.
filmin aldığı ödüller:
1975 sicilya taormina film festivali- altın charbye büyük ödülü
1975 karlovy vary festivali- uluslararası sanat edebiyat ve sinema ödülü
1975 dünya sinema kulüpleri federasyonu- don kişot ödülü
1975 strazbourg uluslararası insan hakları film festivali- özel ödülü
1975 portekiz santarem festivali- büyük ödülü
filmi izlemek için:http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/55270/alkislarlayasiyorum-film-kusagi-sunar-otobus



1975'den bir sene sonra,1976'da ,yine gurbette, bu sefer Belçikada bir başka Türk vardır,
Mehmet Barış Manço, İngilizce sözler yazdığı şarkılarından oluşan ve bugünlere kadar büyük bir efsane olarak gelecek olan ''Baris Mancho'' albümünü yayınlamıştır.
Bu albümde sizin favori şarkınız başka bir şarkı olabilir ancak benim favorim A yüzünün 2 numaralı şarkısı olan Lonely Man adlı şarkıdır.
Barış Abi şarkısında: yalnızlıktan, dünyaya uyum sağlamaktan, gelecek ile ilgili sönen hayallerden bahseder.
Manço, Tunç Okan'ın Otobüs filmini izlemişmidir bilemiyorum, sanatın pek çok dalına iligili biri olarak ''izlemiştir herhalde'' diye düşünüyorum ancak Manço'nun şarkısında bilmeden de olsa bizim Otobüstekilere de seslendiği bence kesin.

16.04.2012

Mugarrip


merhaba,

12'li prizini doldurabilen insana bir yandan çok saygı duyarken bir yandan da saygımı yitiriyorum.

kanımca kişinin nereden geldiği değil, nereye gittiği önemlidir.

''kendinizi mutlu etmenin en kolay yolu'' diye bir tekstil markasına ait afiş sloganı gördüm,
eminönü dolaylarındaydı.

bir arkadaşım 2 sefer tamire gönderdiği telefonu tekrar bozukunca yetkili servise ''düzgün yapın şerefsizler'' diye mail atmış. servisten de ''biz yapıyoruz sen bozuyorsun şerefsiz'' diye cevap almış.

çanakkale dışında vurdular beni,
fakat o da başka bir hikaye anlatırım sonra.

eğer 3 kızdan 2si sizi kesiyorsa sizi kesmeyen kız sizden hoşlanıyor olabilir.
üzerine tamıtamına 2 dakika düşünerek buldum bu teoriyi.
çok da ciddiye almasanız olur,bana farketmez.

twitter'dan randıman alamadığımı daha önce de her fırsatta belirtmiştim ancak fikrim değişti zira ''Tuhaf Ama Gerçek'' adlı bir kullanıcıyı takip etmeye başladım ve akıl gitmeleri yaşıyorum çoğu zaman.
örneğin develerin 3 tane kaşı varmış..piiiuv..

güreşçi ayakkabısı modasına kaptırıp da paçarı falan ayakkabıya sokan bir nesil var ve nostaljik şeylerden bahsetmek çok modayken bundan hiç bahsedilmiyor.

yazılarından birinde gripli olma hali için:Mugarrip demişti Oğuz Aral

asker traşlı kıza mesafeliyim,doğru bir davranış değil ama buna engel olamıyorum.

kendi memleketinin takımı sempati duyduğu ''büyük'' takımlardan biriyle maç yaparken gönlü büyük takımdan yana çarpan insan biraz eziktir bence.

ben behzat ç.'yi pazar akşamı değil pazartesi internetten izliyorum.
öyle bir sosyal çevrem var ki sağolsunlar izlemediğim bölüm hakkında hiç önbilgi vermiyorlar.
bilenler saygısından bilmeyenler ilgisizlikten.

hatun kişide bulunan dalgalı saç, dalgasız saçı yener,istisnalar eminim çok güzeldir.

reklamcı vicdanı da ne biçim şeydir,konu hakkında fransız yapımı harika bir film var üstelik 2007 yapımı filmin adı: 99 francs

izlediğim sıkıcı bir maçta beşiktaş taraftarı beşiktaşlı olduğunu bilkdikleri Usta Spiker Ercan Taner'e ''ercan taner beyaz desene'' diye tezahürat etmişlerdi.
sonra ercan taner mikrofonu kapattı ve tirbünler hep bir ağızdan ''siyah'' diye bağırdı sessizlik oldu, sonra alkışlar geldi anladım ki Ercan Taner tek başına ''beyaz'' diye bağırmış.
işte internetin güzel kısmı bu kayıtı bulabilmeniz dinliyoruz efendim:
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/62909/ercan-taner-beyaz-desene

DUFY diye gömlek markamız vardır,
yıllarca dayanır taş gibidir afedersinz.
tabii şöyle bir durum var ben hep babamınkileri falan giyiyorum demek satışlar düşük.
http://www.dufy.com.tr/

ekşi sözlükte yazdığına göre yılın ilk parmak arası terlik giyen kişisi 16 nisan 2012 tarihinde saat 11:00 sularında istanbul beyoğlu istiklal caddesinde görüşmüş..evet sevgili okurlar,geçen gün üzerinize afiyet dondurma da yediğime göre yaz gelmiş.
mayıs sıcaklarına hazır olunuz.

saçları 3'e 5'e vurmak zor bir zamanlama işidir etrafınızda yakın zamanda kimsenin yapmamamış olması ilk şarttır.
tabii askerlik görevi başka.

Titanik adlı gemi bir yolcu eksik çıkmış yola ve o yolcu da bir Türkmüş,
bu hafta öğrendiğim bir başka durum ise fifa dünya kupaları tarihinin ilk kırmızı kartını bir Türk hakem göstermiş.

evliliklerini facebookta bir 'event' olarak paylaşan insanlar,
çağırmadıklarınız ne olacak peki?

delilikle dahilik arasında gidip gelinmez ya delisindir ya dahisindir.
zaten ''delilikle dahilik arasında gidip geliyorum'' diyorsan eksik akıllısındır.

sarımsak,kekik,domates bu üçü isterlerse solo kariyer de yaparlar
isterlerde bir arada da alemi öttürürler.

en değerli varlığımız özgürlük !

bence açık mavi, elektro gitar için çok çirkin bir renk.
favorim tabii fender sarısı.

sene 2012 ben halen winamp ve messenger falan kullanıyorum bunlar bilinsin.

istanbul için erguvan vakti geldi,erguvanlar güzel fakat daha güzeli var,
sadece dünyanın en güzel yerlerinde bulunan bir çiçektir o.

fransızcaya özenen kız - fotoğraf meraklısı kıza karşı.
bol ojeli ve saçsaça bir mücadele !

şarkı tavsiyesi:Empty Boat - Mama Iemanja (I Call the Stars)

fotoğrafı ben çektim deniz,güneş ve kum Antalyaya ait

8.04.2012

tüm bu tantana


merhaba.

dün akşam ayaklarım çok ağrıyordu (böyle durumlarda ayak kelimesi sempatikleşerek ayacık adını alır),
eve gitmek üzere metro çıkışından istiklal caddesine gidiyordum.
sabah 9'dan beri o kadar çok dolanmıştım, Kadıköydeki maçta o kadar hoplayıp zıplamıştım ki ayağımdaki çorap delindi ve ayak parmaklarımdan birisi dışlandı herhalde diye hisediyordum ve bu his yolumdan çevirdi.
taksim çorapçılarına belki de sezonun son uzun çorapları gelmişti.
döndüm ve ''ne kadar'' demeye çalıştım aslında fiyatını biliyordum ama niye ne kadar demeye çalıştım bilmiyorum.
bu arada demeye çalıştım diyorum çünkü: sesim kısılmış o an farkettim. (hayır uzun süredir yalnızsanız sesinizin kısıldığını geç farkedersiniz gibi derin bir etki beklentisi barındıran cümleler kurmayacağım.) bir iki ne kadar denemesinden sonra fiyatını öğrendim beklediğim fiyattı makul geldi çorapları seçtim adam ''poşetin yok değil mi abi?'' dedi adamdan oldukça genç bir abi olarak ''yok'' dedim ve bana simitçinin beyaz naylon poşetini verdi.
çirkin beyaz naylon poşetim,karnımın açlığı ve olağan yorgunluğumla birleşince tam olmuştum; üstelik o gün baharın tam otuduğu bir cumartesi gecesiydi..
eve hep kafam dağılsın diye istiklal caddesinden yürüyerek gittiğim için böyle geceleri bu ve benzeri hallerdeyken daha önce de yaşamıştım; hatta bir kaç sefer gaza gelip tek başıma bir taksim büfesinde yemek yemek gibi sonu mutsuz ve diğer insanlara acıma hissi ile biten girişimlerim de olmuştu.
bu sefer yapmadım, kafamda uzun zamandır uğramadığım 'dürümcü salih usta' vardı hafif tempoyla yürümeye devam ettim normal insanlar gibi duran biri olamadığım için etrafa bakınmaya devam ettim, diğer gecelerden daha çok ''gece çıkan''lı bir geceydi.
ziraat bankasının önüne gelince aklıma ''fatura parası'' geldi,bir miktar parayı çekmek için sıraya geçtim.
iki bankamatik vardı ve sadece birinde sıra vardı, diğeri boştu gene de dolu olan sıraya geçtim ve çaktırmadan diğer bankamatiğin ekranına baktım.
muhtemelen arızası giderilmişti ama insanlar diğerlerine göre hareket ettikleri için denemiyorlardı.
gerçi ben arkamdaki insanlara biraz güveneydim ''bir dakika ya'' diyerek denerdim herhalde.
neyse işte insanoğlu olarak böyle maymun gibiyiz*.
önümde hem telefonla gideceği ve gittiği ''ortamlar'' hakkında konuşup hem de para çeken bir tip vardı ''o kıvırcık esmer kızla daha önceden de kesişip durmuş da çok üstüne varmamış.'' bu gereksiz bilgiyi de aldıktan sonra sıram geldi.
bankamatik o kadar eskimiş, bazı tuşları tam basmıyordu abana abana bir takım rakamları bankamatiğe girdim o da bana bir takım rakamları para olarak verdi.
parayı bulunca içim bir nebze huzurla doldu.
artık yüzde 5 huzur yüzde 95 gerikalanımdım,etrafa baka baka yürüdüm insanlar sapır sapır büyük bir mecburiyet ve ciddiyetle gece gezmelerine gidiyorlardı aralarında koşanları falan vardı demek ki bugün de adı muhtemelen adı: 'babane adı + popüler modern isim' kombinasyonlarından biri olan kızlardan birinin doğumgünü vardı canım kankalar geç kalmamalıydı.
canım kankaları cadde üzerinde cumartesi şıklarını bir bir solluyordu.
(kot pantolonun üzerine ceket giymek üniversite öğrencisi değilseniz şıklık belirtisidir.)

bu kadar akşam çıkan insanın içerisinde akşam çıkmayan yeni tanıştığım birisi aklıma geldi ( bazı takviyelerle aklım çok hızlı çağrışım yapar) kendisinin hatrını bir cep telefonu mesajı ile sorduktan sonra salih ustaya doğru yöneldim.
o sırada karşımdan ''yanındaki kız bakmalık dekolte giyinmiş adam'' geliyordu.
dekolteye resmi bakış atıldıktan sonra adamı gözlemledim ve ''yanındaki kız bakmalık dekolte giymiş adam yürümesi'' diye bir şeyin varlığını farkettim.
hah işte tüm bu tantana size bunu anlatmak içindi elimden geldiğince paintte çizdim kendisini.

*maymunlar ile ilgili şöyle de bir şey var:http://www.youtube.com/watch?v=Uo9HXUn0RL0

5.04.2012

The Maşrapa Without Necef


merhaba.

annelerin özelliklerinden biri de ''alo''nuzdan hasta olduğunuzu anlayabilmeleri.
tabii ''hayır'' dedim o da başka bir ritüel.

gece gece bir zamanlar ünlü olan ''yemekteyiz öğrenci evi'' adlı videoyu ilk defa izledim zerre gülmedim, o mesele değil de: rahmetli Aykut Oray'da destek vermiş yapıma ona şaşırdım.
Aykut Oray da İstanbul Üniversitesi Hititoloji mezunudur,gür seslidir.


saçını maviye boyayan ama sadece bir tutamını boyayan kızlar için gezme mevsimi.
bunu daha önce yazdım mı acaba?


bence çok yalnız insan düşüne düşüne saçma bir şeyi mantıklı bulabilir.
tabii bunu herkes yapar da yalnız daha hızlı yapar zira karşısında ''olur mu öyle şey'' diyeni yok.


geçen anıl ç. ile pastahaneye gidiyoruz önümüzden bir kadın geçiyordu ayaklarında galoş vardı. bir an gözgöze geldim kadınla sonra kadın durdu gülümsedi ''biliyorum güleceksiniz ama doktordan sonra kalmış'' dedi.
biz de çok gülmeden ''aslında kullanmak lazım yollar fena'' dedik.


kadıköy hep çok güzel yer lan.


''Hiçkimsen yoksa kendini sevdirmek zorundasın''
Behzat Ç. dizisindeki şule karakteri dedi bunu diziyi geriden takip edenler izlemesin de söylemin tamamı burada: http://www.youtube.com/watch?v=IVOh-cSdsE0
Bu diziyi özel yapan şey galiba bu videonun baba yahut kız olmayanları da çok üzmesi ve o insanlar üzerinde de saygı uyandırması.


acaba açılıp da 1-2 depresif yazı yazılıp sonra bir sürü ilginç gibi fotoğrafların altına 1 cümlelik yazılar yazılan daha sonra da hiç sallanmayan blogları kapattırmamız mümkün mü ?


Mudo'dan büyük kapmanya Allah'ın Odunu 1.350 tl yerine 945 tl.
http://d1204.hizliresim.com/w/5/43upk.jpg


Aerius isimli ilaç:hayvan gibi saatlerde yatan bendenizi daha insancıl saatlerde yatağa göndermesi ile önce sevindiren ilaçtır;
ancak insan gibi saatte yatıp hayvan gibi saatte kalkınca anlıyoruz ki çok uyku yapan bir ilaçmış.


an geliyor zaman oluyor çeşitli medya organlarında özel üniversite amfisi görüp çok gülüyorum iyi de oluyor.


''ikimiz birden mutlu olabiliriz''
Turgut Uyar
-
''mutsuz olalım ne var? , ben senle mutsuzluğa da varım''
Behzat Ç.

kahvaltıda fasulye yiyeni anlamıyoruz.
tabii işi iyi bilenler o iş öyle değil dese de bu fasulyedir en nihayetinde

dağılan sakin topluluğunun solisti S.O.S adlı bir müzik topluluğu kurmuş ancak tepkiler pek iyi değil.

dikkat ettim spor ayakkabılı yaşlıların çoğu çok sigara içen yaşlılar.
spor ayakkabıyı giyip modern ve sağlıklı bir görüntü çizdikten sonra oldu mu o öksürük?


''ne düşünüyorsun?'' diyen insan ''bir daha seni düşünceli görmek istemiyorum'' diyen insana karşı !
üstelik ikisi de bazen aynı kişi olabiliyor.


teknoloji o kadar hızlı gelişti ki bazı ürünlerin ara ürün olduğunu farkeden insanlar artık onları almıyorlar bile.


yeni okul tabelaları mavi zemin üzerine siyah yazıyor ve genelde okunmuyor ya ona da hayranım.


makarna ve omlet aslında bir yerlerde pizza ile aynı şey.


kaçan kovalanır konusunda:
bazen insanın az sevdiğini kovalarken yorulup ''yahut koştuk o kadar'' diye onu çok sevdiğini sandığını düşünüyorum.
insan önce tam sevsin sonra kovalasın lütfen zira sene olmuş 2012 güzellik sektörü falan çok ilerlemiş kaçmalar kovalamalar falan gereksiz.


coldplay,travis gibi indie müzik toplulukları önce şarkı yapıyorlar sonra kendi tarzlarını ayarlıyorlar bence.


''kendi yolum'' lafı da ne sevildi yalnız.
hayır tek başına bir şey yapabilen bir millet olsan içim acımayacak.


''s*ktiret'' bitişik yazılınca güzel,
birleşik değil bitişik.


klavyemin önce a harfi eskidi,çok mu basıyorum anlamadım.
hayır a-s-d tuş kombisnasyonu ile oyun oynayan biri değilim hatta oyun oynayan biri hiç değilim o neymiş öyle canım?


şöyle oluyor: bir yerde sigara içmek yasak olunca o yerin küçücük kapısının önünde sigara içiliyor ve siz o kapıdan geçmek için duman altı bir havasahasına girmek zorunda kalıyorsunuz böylece yasağın hiç bir anlamı olmuyor.
bence sigara içenler şöyle 100-200 metre ötede içiversinler.
kendi sağlıklarıdır benim onları düşündüğümden değil
yahut 2 dakikada bana geçen pasif içicilikten de değil.
kokusu falan tiksinç bir şey olduğundan mütevellit.
bir de kaldırımda yürürken önündeki insanın içmesi ve bacasından arkasındaki size doğru tütmesi..


ilkokulun en saçma anı çekik gözlü insanlardan bıyıklıların çinli bıyıksızların ise japon olduğunu tartışmamızdır.


öküzün damızlık olanına boğa denirmiş
geçen kim sorduydu hatırlayamadım da şimdi araştırdım.


Orhan Veli'nin Aşk Resmi Geçidi şiirindeki Sonuncu her zaman iyidir.
http://www.youtube.com/watch?v=dn2aA6bfVIg
tabii youtube'da sadece bu kayıt ile sınırlı kalmıyoruz, diğer şiirlere de bakıyoruz.

herkes herkestir sorun yok geri kalan sevin yahut sevmeyin özeldir.


hadiseyi sevmeyen erkekler korosu.


bilmem gereken şeyleri bilince aman kültürlü aman entel falan oluyorum halbuki bunlar (mesela orhan veli) hepimizin bilmesi gereken şeyler fazladan öyle çok bir şey öğrenemedim daha.


bıyık demek doğruyken bıyıklar demek,her kılı tek tek bıyık olarak bilmek.


hayatı fırsata çevirebilen tek meslek sanatçılıktır,yağan doludan yahut kırmızı bir şemsiyeden nice şiirler,resimler,fotoğraflar,filmler türer.

mor vampir,mor vampir,mor vampir,mor vampir,mor vampir,mor vampir,mor vampir,mor vampir...
sürekli olarak mor vampir demesi çok zormuş.
geçri başlı başına bir vampirin mor olması da pek ihtimal değil.
ha vampir görmüş de rengini bilen biri değilim ancak vampir mor olmasın lütfen..o ne öyle ergen kız mail adresi gibi.


Zaytung: 12 Eylül Davasının ilk duruşması "Çemberimde Gül Oya" dizisinin ilk iki bölümünün izlenmesiyle başladı..
bu ara bir iki star'da denk geldim iyi oluyor.


facebookdaki de zaman tüneli, karaköy-beyoğlu arasındaki de zaman tüneli hadi bakalım.


Sir Paul McCartney'nin kendisi gibi müzisyen oğlu James, ünlü grubun diğer üyelerinin oğullarıyla "yeni nesil" Beatles'ı kurmak istiyormuş.
ilk baştan sevinçle onay versem de hele bi dinleyelim öyle bakalım demek geliyor içimden.


1998 senesinde çıkmıştı ve mavi bir kaset idi Beyazıt Öztürk'ün Beyaz Türküler albümü.

şarkı tavsiyeleri
Yael Naim - Today
Fenerbahçe - Haklıyız Kazanacağız

fotoğraftakiler Cem Karaca ve Barış Manço.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...