5.06.2014

Uzak Yakınlık

Kadıköy sahilinde haziranın ilk günlerinden biri olmasına rağmen ılık bir havada oturuyorduk, dalgalar bizi sakinliğe davet edercesine yavaş bir tempo ile kıyıya vuruyordu, Beyazıttaki üniversitenin arkasından güneş batmakta, vapura yetişmeye çalışan insanlar koşmadan seri adımlarla arkamızda yol almaktaydı. 
 Mangolu soğuk çayından bir yudum aldı ve iğrenç martıların berbat sesini bastıran bir ses tonu ile söze girdi:
-Bu sefer haber verdiğin için teşekkür ederim.

 "Bu sefer" diyerek kıyas yaptığı bundan tam bir sene öncesiydi teşekkür ederek kinaye yaptığı ise o sene görüşememiş olmamızdı.
Cevabımı verirken kafam onun baldırına gelecek şekilde kucağına uzandım,
 -Söylemiştim, mazeretlerim vardı ve sana elimi mis işareti yaparak mazeret açıklamamın beni ne kadar tiksinç göstereceğini biliyorsun. 
Üstelik yanımda olmak için diretseydin o meşhur ve meşgul mazeretler anılarımız olabilirdi.

Konuşurken ben ona, o gün batımına bakıyordu,
söze girerken güzel gözlerinde az sonra güneş değil ben batacakmışım gibi bir ifade vardı.
 Önce yüzümü sonra saçlarımı okşadı ve ekledi:
-Peki.

"Peki" dedi, kısacık bir peki, Şebnem Ferah hariç tüm kadınlar gibi o da "artık kısa cümleler kuruyorum" mesajını alttan veriyordu.
Yüzümü ve saçlarımı okşaması sayesinde "peki"yi şu anın tadını çıkartalım gibi olumlu bir yere koydum, güneş batana kadar sustuk. 
Ben çoğu zaman onu, biraz da manzarayı seyrettim, 
İstanbul sevmediğim bir yer olduğu için değil gerçekten onu evrenin geri kalanından daha anlamlı ve güzel bulduğum için yapmıştım bunu. 
Zaten o sıralar benim için günbatımı Antalya Kaş'dan başka sadece onun yanında gözatılabilir bir şeydi.

 Sessizliği bozdum:
-Sence tüm kadınlar kendileri suçlu hissederler mi?

 Biraz düşündü, ben de bu kısa sürede onun düşünmesini ve onu düşünmeyi ne kadar sevdiğimi düşünüyordum ki cevap geldi:
 -Bilmem, olabilir, bu diyarlarda öyle bir durum ve bundan faydalanan çok insan var herhalde.

 "Herhalde"li, "olabilir"li iyi bir cevap verebilmek için karşınızdakini düşündürmemiz gerekir, soru ile düşündürmek çok kolaydır ancak bir cevabı iyi yapan şey kişiyi düşündürebilmesidir.
 Onu çok zeki buluyordum, öyle ki gıdıklamak istediğim ilk organı beyniydi ve diğer klasik organlarının da ölümsüzlüğü hakkeden güzellikleri vardı.
Keşke bu düşündüklerimi ve kendini asla suçlu hissetmemesi gerektiğini ona söyleyebilseydim fakat nedense onu bu şekilde seviyor oluşumdan hep çekineceğini düşünüyorum, garip bir şekilde sevildiği için kendini sorumlu ve hatta az önce sorduğum soru ile paralel bir biçimde kendini suçlu hissedeceğini düşünüyorum.
 Bu yüzden cevaptan sonra sadece elini tuttum ve işaret parmağı ile yüzük parmağının birleştiği yeri uzun uzun öptüm.
 Saate baktım, ben saate bakınca yüzüme baktı yüzünde anahtarını kaybettiğini farkeden insanların telaşı vardı, bir şey demesine müsade etmeden sıkıca sarıldım, 
-Hadi beni yolcu et.

" Evet" anlamında kafasını oynatabildi, Ağladığı ve suratının ısındığını hissedebiliyordum.
Geri çekildim, gözlerine baktım, gözlerini kaçırdı, hafifçe yüzüne güldüm, iki elimi yanaklarına koydum baş parmaklarımla gözyaşını sildim, cebimden kumaş mendil çıkardım uzattım, tekrar sarıldı, tekrar ağladı bu sefer ağlaşıyorduk, zaten biz birbirimiz ile her zaman, her türlü işteş fiile hazırdık fakat olmamıştı.
 Bundan tam üç sene önce bu sefer çok sıcak bir haziran başında  herhangi bir sebepten ötürü ölmüştüm; fakat sanki o an: 
"Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan.
İkimizdik, iki kişi değildik.
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine.
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin.
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum.
Sanki bir bakıma ayrılık böyle."


  Not: tırnak işareti içersindeki son dizeler Edip Cansever'in güzel şiiri "Uzak Yakınlık"dan alınmıştır.


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...