29.12.2009

Bakır Madalya


Güzel,güneşli bir bahar günüydü, üstelik sevdiğim vardı..
varlığı yetmiyormuş gibi de yanımdaydı.
küçük burnumun kenarında duran güzel dudaklarından beni ne kadar çok sevdiğini,beni hiç bir kıza bırakmayacağını konu alan çeşitli cümleler kuruyordu.
o zamanlarda ''canım sevdiğim'' olan bu kızın cümlelerini büyük bir aşk garantisiyle kurduğunu,
bu aşk garantörlüğünün ortadan kalkınca bu fönlü cümlerin de '''pırr'' olup uçacağını biliyordum.

kendimi çok iyi tanıyorum sevgili okur..
dahası onu da iyi tanıyordum.
ben bir ''behlül''değilim ;kızlar eğer beni sonsuza kadar sevmiyorlarsa cidden sonsuza kadar sevmiyorlardır.
ben unutulabilen bir aşkım

biraz arabesk bir cümle olacak fakat:20'li yaşlarında dolanan kızların gelişlerinde gideceklerini görebiliyorum.bundan gocunmuyorum ama görebiliyorum işte.

lanet hayatımda bir kez tecrübe adlı bankadan bir miktar nakit alıp kullanmak isteyip ''aklı başında,işin farkında,romantizme kaptırmamış çekici erkek''olmak istedim ve ona:
''aşkımızın bir gün bitebileceğini onun ve benim başka başka tırt insanlara da aynı cümleleri tekrar kurabileceğimizi, hayatın fani dünyanın ani ve şehir hayatının da cani olduğunu uygun ve karizmatik bir dille anlattım (dilim karizmatiktir benim.)
evet,galiba oluyordu ''çok şey bilen akıllı uslu erkek'' oluyor ve dayanılmaz çekici oluyordum ayrıca ilişkinin ''kaçabileni'' olabilecek ve doğal olarak ''kovalananı'' olacaktım.
fakat sözlerimi bitirdiğimde gururlu bakışlarım gözlerimin içerisine bakan vosvos farı büyüklüğündeki iki adet kan çanağı kıvamındaki iki adet göz ile karşılaştı.
an itibariyle: rok yıldızı teoman yakupoğlu'nun bir şarkısında belirttiği gibi şampiyonum sanırken diskalifiye olduğumdan durumuna düşmüştüm.
bir kız en büyük kozu olan duygusal durumu sebebiyle dökülen göz yaşlarını kullanarakbeni yerden yere vurmuş,duvardan duvara döşemişti.
artık ben kaybedendim ve tüm kaybedenler gibi madalyasız kalmış sızı içerisindeki bir sineye sahiptim.
madalyasını almış kız ise karşımdaydı ve ben de tüm kaybedenler adına ''ooo canım ,saçmaladım ben yahu'' cümlelerini kurarak madalyalı kızı sineme bastırdım.
sonra da kız burnunu çeke çeke,tatlı tatlı konuştu.
sessizce dinledim.

Not:uydurmadır.

çizim arkadaşım Onur Eser'e aittir.
çizimdeki neriman olmayan karakterin tipi ise bana aitmıiş..

27.12.2009

duyun-ca şaşıra


bana şaka yapılması yahut deyim anlamıyla işletilmekten pek hoşlanmıyorum.
lakin geçen cuma telefonum benimle ciddi şekilde daga geçti.

gün içerisinde, internet vasıtasıyla kısıtlı bir ''naber nasılsın?'' konuşması yaptığım arkadaşım Eylem'in adını tramvayla giderken eski bir arabanın sol arka farının altında lacivert çıkartmalarla yazılı olduğunu gördüm.
bir süre bu tesadüfü düşünürken sıkılan bir insan olarak gönderdiğim mesajları kontrol ediyordum.(evet,böyl bişey yapıyorum,yazım hatalarına falan bakıyorum.)
ki eylem adlı arkadaşıma gönderdiğim mesajların,
gönderim tarihlerinin nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde değişip de 6. aydan 12. aya gelerek,
en üstten 2.sıradan itibaren kendilerine yer bulduğunu görmem ile şoklardan şok beğendim.

telefonumda bu ayar bozukluğu halen duruyor dileyene ''aha'' diye gösterebilirim.
eylemin ise henüz bu olaydan haber yok.
duyunca şaşıracaktır.

23.12.2009

eyfim yo + 2k

bir topluluğun kendisine taktığı isimler aslında diğerleri için ''siz böyle değilsiniz'' anlamına gelebiliyor.
örneğin ''yurt seven kardeşler'' adı alıngan kişilerce ''ne yani biz yurt seven kardeşler değil miyiz?'' diye yorumlanabilir.
ne bileyim,
bir olay olmasın bu yüzden.

kızını döven de, dizini dövebilir.

ülker'in yan ürünü olan alpella yavaş yavaş yok olacak bence
son fingerboard'lı reklamı da kötü bence.
hiç merak etmedim mesela o çikolatanın tadını
zaten bakınca anlaşılıyor.

sesi birbirine benzeyen arkadaşlar
asla aynı ortamda denk gelmiyorlar geçen aylarda bunu farkettim.

ekose battaniyesiz az hastalık olmaz.
mesela normal hastalık bildiğin kaplan desenli battaniyeyle olur.
az hastalığın bir diğer maddesi de polardır.

american woman isimli şarkıyı sürekli ''ömörcınsii vumun'' diye söylemek geliyor içimden.

akşam okul formasıyla uyuyup da sabah direk okula gitmeyerek ilk ve orta öğretimini bitirmiş öğrenciler için 32 saniye saygı duruşunda bulunmak lazım.

sucukların yüzde 90'ının arkasında ''sucuk benzeri üründür'' yazıyor.
nasıl yani sucuk benzeri?

iki lafın belini kırmak şu aralar ihtiyacı içerisinde bulunduğum bir deyim.
kadim kuzenim Anıl,kıymetli arkadaşım yusuf ve evlerinin çeşitli ziyaretçileriyle bu büyük açığımı,
boş vakitlerimde yanlarına damlayarak bir nebze olsun kapamaya çalışıyorum.
kendilerine sonsuz teşekkürlerimi iletirken en kısa zamanda tekrar yanlarında olmak istediğimi belirtirim.
özellikle yusuf ile tasarım kasmamız lazım.
enteresan fikirlerim var.

çoğunlukla görünmese de
ergen erkek okul pantolonu diye bir şey var.
arka orta dikişleri patlamaya hazır vaziyette bekleyen bu pantolonlara toplutaşım organlarında denk gelebiliriz.

yeniyıl ve 14 şubat
hersene bu ikisinin telaşı olmasa ekonomi çökecek.

bu arada janset 2009 yılını canlandırdığı reklamda alabildiğine güzel.
2010 geldikten sonra lazım olmayacaksa
o 2009'u ben alabilirim.

ısrar var,teklif yok
durumları gelmesin başınıza
bater bir vaziyet.

maillerini itina ile okuyan birisiyim.
okunmamış mail sayısı 8572857 olan insanlara dayanamıyorum bazen.

tek ayağın uyuşması kadar berbat bişey var mı?

bu yazı da bu kadar işte.
keyfim yok.

21.12.2009

gerçel-gerçek heyecanı.


okulda dolanmalarımın birisinde onu gördüm gene bu sefer karşı istikametten yavaşça geliyordu kafamı uzatıp kendisini yeni hatırlamış gibi yaparak.
''aa merhaba'' diyerek uzun zamandır planladığım,
arapçayı çağrıştırdığı için uğruna tıpkı bir genç gibi 'selam' kelimesinden vazgeçtiğim
ve başına ilgisiz şaşkınlık eklediğim ''aa merhaba''yı ortaya salıverdim.
karşılık verirken arkadaşları koşmadan seri adımlarla ve yüzlerinde ''hmm'' ifadesiyle uzaklaştılar.
aslında tüm kişilerin durumun farkında olduğunun farkındayım ama godoslama durumu anlatsam olmayacağının da tecrübe ile farkındayım.
''çay-kahve içelim mi'' aşamasına getirebildiğim söylemlerim direk kabul gördü.
kahveyi ben ısmarladım,
oturacağımız yer içinse kibarlık yapıp üşüyüp üşümediğini sordum.
kibarca içeriyi seçti.
kaptım geldim kahveleri konuşmaya başladık.
tahminim gibi eğlenceli bir tipti sesi beklediğimden daha ilginçti.
yine burnumun hiç koku alamadığı bir gündü kokusu gelmiyordu.
bu aşamada uzun uzun sessizliklerin olmadığı uzun uzun konuşmadan zerre heycanlanmıyorum,
sıradaki aşamalar da aklımdaydı
bir şekilde onun bir iletişim medyasına kayıt olacak ve iletişimimi 24 saate yayacak sonra hoşlandığımı belli ettiğim dişi kişiyi etkileyecek ve onun da bana karşı hoşlanma his potansiyelini açığa çıkartacaktım.
bütün bu planın düzenin farkında olmak da beni zerre heyecanlandıramayacaktı.
işte tam o an esnasında uyandım.
uyurken bile rüya olduğunun farkındayım.
o derece sıkıcıydı.
bu işin gerçeği kesin böyle olmayaca bak görürsün Oz.

20.12.2009

Kumkapı Matem Havası

İstanbula Annem geldi geçenlerde,Gelir gelmez de teyzeme ''Nergis'' almış Taksimdeki çiçekçilerden.
aklında ve rüyasında ''Nergis'' ismi dolanan ben de direk görünce bi garip olmayayım mı?
hoca durur mu yapıştırmış cevabı...

şimdi aslında öleceksin yani,
ne diye uğraşıyorsun ki?
söyleyeyim:'' ne yapmak için değil, nasıl yapmak için uğraşıyorum.''

hazır İstanbuldan yakınken tıpkı bir öğrenci gibi: Ankara olsun, Çanakkale olsun ne bileyim Ankara üzerinden Eskişehirspor aktarmalı yolcularımız... olsun..
gezesim geliyor.

20lik diş denilen şey,20 tane dişin aynı anda çıkması olmasın..ne olur olmasın..

okula çok yakın bir yerde apart pansiyon gibi bir yerde yaşıyorum şu ara
tek başıma kaldığım odama yatıya kimse gelemiyormuş.
oturmaya da ''bağyan arkadaş'' bile gelemiyormuş.
demir atmışım yalnızlığa, hem de3 sayılık çizgisinin gerisinden, üstelik deliksiz.

Nostaljik medya cümlesi:''akşam Memoli var.''

Süper İtiraf:
şu zalim dünyada bir kızın yapılmaya çalışıldığı birisiyim ben.
kızın adı Aslı,
ancak ben o ara sürekli bu adı, başka adlarla karıştırıyordum.
ha adını karıştıracağıma kızla kırıştırsam iyiymiş.

ilk perşembe günü uykusuza karikatür göstertmeye gideceğim. (umarım)

Mirkelam'ın Kargoyla bir olması?

yalana gerek yok şimdi,
insan yeni olsun,eski olsun sevdiğini özler.
ha kaçını?, kaç aynı anda özler?
onu ben bilemem.

sıkıntıdan kış günü kapalı çarşıya akşam dolanmaya gittim de cidden kapalıydı.

iki dirhem, bir çekirdek nedir diye düşündüm yeni leptopların özellikleri gibi birşey olduğunda kararkıldım.

indie boy olacağıma repçi boy olaydım iyiymiş, onlar daha rahat kabul gördüler gibime geldi.
gerçi indiboyluk eşittir tarz tip gibi kavramlar da var neyse..

sevgili bossanova bu yazıyı sana özel postalayacaktım ama sonra dedim düşünmem yeter.
bir de yazım bildiğin gibi değil.
okunmaz yani..

kumkapıya kumkapanı demek,
işte Oz!

ninni duyunca ağlak bir hale giren insan kesin var Bence!
onlara ninni falan söylemeyin.

Kajin diye arkadaşım var benim Kaju gördüm aklıma geldi
fıstık gibi?

kardeş hasreti bambaşka dağlıyor.
acıya alışmamış yerinden..

oturup bir kahve içmekten basediyorum ya.
ayakta da olur lan.

wolverine-bolverin esprisi yasaklanmış yapanlara 3 yıl süreyle ''zeki müren göbeği'' denilecekmiş.

1+1 eve 2 denilsin
2+1'e 3

Kadıköy güzel yahu
evlenilecek kız ama muhabbeti de güzel kız. tipi var orada.

Yeni yıl mı? geliyor
yılbaşı mı? geliyor
birini seçin olaya bakışınız ortaya çıksın.

laleli civarı bildiğin yabancılık yeriyimiş
nijeryalı komşularım.
nice nice komşularum ve call centerlar.

lütfen karikatürcü görünce çok neşeli olmasını beklemeyin hatta kimseden beklemeyin.
bir de neşesin insanın dudakları uyşuşuyor somurtspordan.

Alpay Erdem'i gördüm galatasaray lisesinin karşısında.
bu kadar işte.

70'lik 50'lik ve 33'lük birayı da aynı masada görmek nasip oldu ya
ne gam
ne keder.

antalya-istanbul arası masaüstü bir bilgisayar seti kaç paraya gelir acaba kargoyla?

29 şubat salı akşamı saat 22-30'da beyoğlu ''clandestino el tias cafe'' de tek kişilik özel konuklu gösterimle sizlerle birlikte olacağım.
şaka len şaka
isteyen arasın bişiyler içeriz
ne biliyim belki komik bişeyler anlatabilirim.

not evet genel temam yalnızlık
gizli temam ise annemdir.

öperim.

14.12.2009

açan kovalanır


şimdi bir şey deniyorum normal yazdığımın 8-10 katı kadar hızlı düşünüp yazıyorum.

kendimi web sayfalarında değil görsellerde aramı seviyorum ben.
videoları denemdim hiç.

kavanoz dibinde kalan kahveler arkadan ağlarsa mis gibi kokar he

kavanoz diyince aklıma gagavuz geldi
hey gibi ve gidi

mızıka ile armonika ilişkisi nedir ne değildir?

neyi sevdiğini,
neleri sevmediğini keşevederek bulan insanlar da var.

yarın güneş doğmasa diye bir sürü ilginç gibi romantik gibi söylemler var.
bunu düşünürken ay doğmasa pek farkedilmez gibime geldi benim
gerçi Replikas ne diyor ''güneş doğar,ay bir yere gitmez''

sinamada izlediğim en kötü filmlerden birisi:adı sen ben ve dupri olarak türkçeye çevrilmiş film.

çaresiz ev kadınları dizisindeki kadınların esmerce olanları fena hatunlar değil gibime geldi.
gerçi sivri suratlı çok kaşlı olan hep ağlıyor.

2 kişinin katıldığı Antalya'dan 1 liraya film alırız organizasyonu içerisinde aldığım ''qui m'aime me suive'' adlı filmi de pek sevdim,pek beğendim.

Laleli'nin tıpkı Antalyaya benzemesi
fakat,zencisinin daha çok olması.

kumaş çeşitlerini seviyorum
süet ve kadife şimdilik benden torpilli.
nubuk ise dikkat çekiyor.

açılır açılmaz şarkı çalmaya başlamasın internet sitelerinde
yapmayın bunu.

komikli video yasaklanmış.
çocuğum komiklik yapsa,düşse kafasını falan yarsa, ağlasa falan da internete koysam diyen ebebeynlerin de beyinleri alınacakmış ebeleri kalacakmış.
işte o ebelerin hatrını soruyorum bazen.

dünyanın tüm leopar desenlerini istiyorum.
fizikötesi deneyler yapacağım o enerjiyle.

jüpiter diye gezegen varsa,
büstiyer diye de olur.

dersaneye kazandım haberi için girdiğimde
en güzel 2 hocam vardı orada şans mıdır nedirse artık?
8 tane erkek hocayla da tokalaşmalı öpüşmeli kutlamara girebilirdim.

ingilizce hocaları bi başkadır
yıllar bana bunu öğretti.

l.c.w. giderek türban kullanan hanımefendilerle doluyor.


evlenen yaşıtımız arkadaşa şaşırmam.
ne zaman boşanır o zaman hiç şaşırmam.
bu şaşırmamlarımla bazen sinir edebiliyorum insanı.
ama şaşırmam o konu üzerinde konuşmayacağım anlamına gelmez.

haşmetinden sual olunmayan kuzenim Captain Blues ile ''kış mevsiminin çok yakıştığı adam'' olaya karar verdik.
bu işin sonu corc kuluuniy.

her an bir lays reklamında oynayabilirim.

kürt açılımın ile dtp'nin kapanmasını kimse ironi dolu bir yazı fırsatı olarak görmesin .
mizahtaki kurallar uygulansın ve ilk akla gelenler yapılmasın.

eskiden sözlük terketmek vardı,sonra facebook terketmek en son da blogger terketmek gördüm.

gülerek uzaklaşıyorum bazen tıpkı bir armağan çağlayan gibi.

'yemekteyiz Antalya'ya Güllük caddesinin meşhur robot kişisinin çağrılmasıdan da öte
bunu gören Captain Blues'un ayakkabıcının sigara içen çirkin payloçosu yok muydu diye sorması?
geçen haftanın komiklerinden.
ne caddeymiş biizmki de..

metallica elemanları komşudan şeker falan istiyorlar mıdır?
kesin istiyorlar hatta browni yapıcaz diye yanlışlıkla kuntakinte bile yapıyorlar.

gizli projem beatles şarkılarının farklı yorumlarını topladığım klasör yavaş yavaş büyüyor ve çeşitleniyor.

sinema fiyatları düşmüyorsa da DWD fiyatları düşsün.
Konser fiyatları düşmüyorsa Albüm fiyatları düşsün.
sen kolayca kopyalanabilir bir iş yapıp da ''korsan,korsan'' diye ağlarsan olmaz.
ha, mafyasına ben de karşıyım o başka.
ama bak The Beatles'in kopyalanamayan cdleri var.
bizde de kendi albümlerini satın alan Ferhat Göçer ile bunu ortaya çıkaran Kayahan kavgası var.
bu arada da bazen Ferhat Göçer ile Ferhat Güzeli karıştırıyorum da gerçekten bir olurlarsa diye korkuyorum.

Cenk ve Erdem beylerin dergisi müebbet muhabbet kapanmış galiba.

çok kısa,çok geniş,çok sakallı ve kısa saçlı ergen liseli olmasa dünya dönmez.
bir de arkaşının sevgilisinin gönderdiği mesaja cevap düşünen kızlar olmasa.

bu arada geçen yolda yürürken bi adam bir kıza ''senin için ölürüm temalı yarı arabesk hazır bir mesaj atmış'' kızın annesi olduğunu tahmin ettiğim kadın kendi kendine 6-7 kere ''çok süper yazmış valla'' dedi.
anasına batım, kızından da kaçtım.

bozulan kartımı teslim ettiğimde bana 1-2 ay sonra gelir diyen öğrenci işlerimin samimyetini seveyim.
bir de aynı kattaki prehistoriya bölümünü seveyim.
tüm yollarım olmasa da bir çok yolum oradan geçiyor.

uçan kaçan kurtulmaz
fakat
bir tarafını açan, kesin kurtulur.
ayrıca ''açan kovalanır.''
kişinin gidip kendine kova almasına da kovalanmak denir.

kovalaynen diye de bir f1 pilotu vardı.

kewell gola atınca ''daddy cool'' şarkısını çalan alisamiyen bir Fenerbahçeli olarak can kattı canıma.
ilk fırsatta kewellı bir maça gideyim.

başka bir öğretmeni öğrencilere şikayet eden öğretmen nasıl bir mantıkla neyi amaçlamaktadır.

yetkililer de uyusun lan arada
yazıktır.

devletalan ilçesinin yetki köyü sakinleri,
yani:yetkililer.

bir yazının daha mütemadiyen sonuna gelmiş bulunmaktayız.
güleç yüzlerinizden peeling maskeniz eksik olur diye umar,
afiyetler dileriz.

Manzara okulumdan,Klişe Fotoğraf Benden..

12.12.2009

şüphelerimizin garanti fişleri


dünya nüfusunun bir bölümünün internet içerisindeki çeşitli sosyal paylaşım sayfalarına üye olduğunu düşünürsek,uzayda hayatın var olduğu hakkında şüphelerimizin garanti fişlerini rahatlıkla çöpe atabiliriz.
bildiğin uzay lan.

saçımı kurutmadan sokağa çıkarım olayları istanbulda pek olmuyor.

yapmaca-etmece diyordum ben.
arkadaşım yusuf, ''yapmaç-etmeç'' diyor.

84 adlı topluluk da inceden dumanın açtığı yoldan sızıverdi gibi
ambulans arkasına takılan araba gibi.

çok düzgün tipli insan 1-0 geride başlar benim ligimde
karikatürize tipleri zamanla severim.
bir de güzeli sevdiğimi geç farkederim.
her daim güzeli severim onu bilir,onu söylerim.

facebook'a hızlı giriş yapan insan var böyle anında paylaşımlar, yorumlar, arkadaşlar.
Above yahu?

''duran topların usta ismi'' denildiğinde durantoplar ilçe adı gibi geliyor bana.

bindiğim belediye otobüsünün ön kapısının iç tarafında ''inilmez-çıkılmaz'' yazıyordu.
çıkamadım işin içinden.

10 parmak klavye:klavyenin uzunluk ölçüsü gibi.

new moon filmini bilmiyorum da müzikleri beklenmedik derece güzel bir albümü var kendisinin.
gerçi niye beklenmedikse.

evinin önünde süs havuzu olanın çişi gelir teorisi ne derece gerçektir?

ingilizce dersinde hep dalıp gitmişken hoca soruyu soruyor ezberden cevap veriyorum aferin diyor.

başkasının derdine kotalı üzüldüğümüzde ama üzülür gibi de yapmadığımız cidden üzüldüğümüzde büyümüş oluyoruz.

kargo tekrar dağılıp argo diye çıksa ya K.candemirsiz.

gugula ''gugul amca'' diyor türk dili hocam.
bir de gugula kuzgun yazınca esmer bir kadın çıkıp duruyor.

monopolide eskiden yeniköy tarabyaya takılırdım artık favorilerim taksim, beyoğlu, beşiktaş.
bir de yeri yurdu belli olmayan insanın monopoli oynaması.

çizim: Anıl Çelikkaya'a fotoğraf da bana ait.

11.12.2009

kalorifer


yıllardır her yılın son günü yaptığım tek şey: son akşamüstü renginde göğe bakmak.
bir sonraki yıla geçemeyeceğimizi düşünüyordum eskiden.
öyle yılın ortasında dünya bitmez bence.
adam gibi yuvarlak hesap, yılsonu olur.

kişinin bilgisayarındaki toplam mp3 sayısını bilmesi güzel bir şey.
oturup tek tek saymıyoruz tabii hepsini bir oynatıcıya atıyoruz sonra en aşşağıdakinin numarasına bakıyoruz.

yüze zoom yapılıp çekilmiş içli gibi, duygusal gibi fotoğraflar yasaklanmış.
bundan sonra portreden yakına kimse gelemeyecekmiş.

bilmiyorum kullanan var mı ancak ben bir film çekersem ve müsade alabilrsem GEVENDE şarkılarını kullanacağım.
''refik'' adlı şarkının hertürlü gideri var.
hele ki ''anonim'' vuruş noktam.

argo değil de 'jargon' garip bir kelime.

fotoğraf çeken birisinin fotoğrafını çeken birisinin fotoğrafını çeken birini fotoğraflayacağım.
sonra dünya 2 saniye bir düşünecek '' az önce ne oldu diye''.

hepsini geçtim, bienal'e bineal demem ve herseferinde Süeyman Demirel'i anmam.

kimlik fotoğrafı göstermemek klişe mi oldu ne?

''dil dile değmeden dil öğrenilmez.'' ve ''et ete değecek'' adı özlü sözlerimiz'in dokundurma ve ford merakı nedir?

direk şehirn adını almış bir eğtim kurumunda da okuyorum ya artık tahinli sos da koysalar üzerine gam yemem arkadaş.

o değil de ''yemekteyiz''in Antalyada olması.
ve uyanığın piyazı hazır alması.
tüm bunlar yetmezmiş gibi gençkızın piyaz hakkında ''yemek değil meze zaten'' demesi.
sonra gömleğimi yırtıp, tek kot pantolonum ile Antalyaya koşmaya başladım.
yolda seksi halimden etkilenenlerden reklam teklifleri aldım bir güzel reklamda oynadım sonra parasıyka afyonda yemeğe verdim kendimi..
evet sevgili okur, başıma ne geldiyse yemekten ve boğazdan geldi.
adım can olaydı da ''can boğazdan gelir'' diyeydim.

kışın repçiliği anlamıyorum ya..
paçaları falan hep ıslak.

insanoğlu etrafına sağ ve sol diyor, ileriyi geriyi saymıyor.
ancak medeniyet olunca da ilerliyor,geriliyor.
toplu hareketler ileri geri,
bireysel hareketler sağa ve sola oluyor gibi bir sonuç çıkıyor buradan.

aklıma takılsın diye süper karizma şarkılar dinliyorum gene de aklıma en düdük gibi şarkılar takılıyor.
geçen kış beatles''in help'ini takamadım haklıma.
ona yanarım,
gün geçer yanarım.

bilenler bilir antalyadaki seçkin kebçısı'nın logosu hayalet avcılarının logosuydu.
ve beytileri inanılmazdı.

mor ve ötesi'nin ''ayıp olmaz mı?'' adlı şarkısı tam bir şehir şarkısı.

artık hava durumu sırasında gösterilen haritalarımızda 3 boyutlu bir şekilde dağlarımızı da görebildiğim için mutluyum ve kişisel coğrafya bilgilerim de mutlu.

kalorifer yanarken aklıma kalifornikeyşın adlı şarkı geliyor.

oya-bora'nın oyasının sesini düşünüyordum haftalardır da Captain Blues söyledi:
tomy pickels'mış.
kendisinin tam adı da Oya Küçümen imiş ve kendisi dünyanın en tatlı kadınlarından biriymiş.
ayrıca süper baba adlı dizinin jenerik şarkısını da söylemiş.
dublaja da halen devam ediyormuş..

toplu halde değişik figürlerle güzel gibi eğlenebilen insanlar olmazsa organizasyonlar olmayacak vallahi.
nerede bir disko kralı programı
hemen aynı hareketleri yaparak eğlenen gençler orada
ne oluyor yahu?

Kadıköy candır..

rospu diye bir kelime iyiki yok
olsaydı ''o rospu, bu rospu'' şakasıyla uğraşacaktık bir de
''ruhospu'' yetiyor zaten.

doğan çocuklara isimler
erkek:Oğuz
kız:Emre

az önce sucu esmer bi kız geldi ve ''ilk suyunuz ücretsiz'' dedi ve bana saka marka bir bidon su verdi.
kız saka,maka verdi

neyse sıkılarak bitirdim bu yazıyı.
arayın da bi kahve içelim.


fotoğraftaki zat, Oya Küçümendir.

8.12.2009

''kopar ver yiyeceğinden''


ev sınırlarındaki ilk isyanım anneme tesadüf etmişti.
bana, tavşan logolu markanın kakaosu ile ustaca ve gözkararıyla süt hazırlayan kadına
''ya onu öyle koyma ya 2 kaşık koyulacak o,kendi kaşığı varmış ben ondan alacağım ayrıca''
şeklindeydi.
hayır kıçında sarı L.C. Waikiki pijamanla kime isyan ediyorsun değil mi?
ama olmaz işte düzen nizam takıntılar.
öpsene annenin elini,okşatsana başını yok ille de hayt huyt.
her kahve hazırlayışımda bu geliyor aklıma
titreye titreye yere kapaklanmıyorum.
öyle hoşuma gidiyor gülüp geçiyorum.
kendi kendimin hayatını yemişim bir yandan da.
neyse, başkasına yedirtmekten iyidir.

fotoğraf bana, kitaplar teyzeme aittir.

7.12.2009

yenlerdenizm akımı


hiç alemi olmayan vakitlerde olan komikler, komik oluyor.
bu kayıt altına alınıp aktarılabilecek bir komiklik olmuyor zira: olmayan alem ve vakit
ne kağıda küreğe
ne de cd'ye sığıyor.

''indie man'' dedi bana kadıköylü olan ''kadim dostum''.

kapari kelimesini cümleler içerisinde ''abi hemen kapari ben onu be ya'' gibi kullanmak istiyorum.
hem eğleneceğim hem de yabancıdan sayılacağım ve yabancılık her daim iş yapıyor.
arkadaşlarınıza bir sorun çaktırmadan ''ne göçmenisiniz?'' diye
coşkuyla anlatanlar çıkacaktır.

koskoca üniversitede de 'kitap özeti ödevi' veriliyormuş.
ayrıca üniversitemin şöyle bir ilanı da var
'' Üniversitemiz bünyesinde öğrenciler, çalışanlar ve çalışanların birinci derece yakınlarına yönelik olarak karate kursu düzenlenecektir. ''
savunma sanatı muhabbetine kanıp hukuk fakültesinden tam katılım bekliyorum.

özgürlük, seçenekler ile doğru orantılı bir histir.
bu yüzden insanlar kendilerini ''birşeyciler çarşısı'' yerine bir alışveriş merkezinde daha özgür hissederler.

millet fırsat kollayıp hava atar gibi orada burada olmadığını kendileri adına sahte hesap açıldığını söylüyor.
ha biliyorum mecburiyetten söylüyorlar ama bazen hava atar gibi oluyor işte
neyse ben de söyleyeyim.
tivitırda yokum.
benim yerime girip, kız tavlayan arkadaşlara da lafım yok ama tav vaziyetteki kızlara çok lafım olabilir.

bir tartışma ''hayır yani, sen kimsin?'' aşamasında donup kalıyor ya
içten içten patlatıyorum kahkahaları.
tanımadığın insanla ne kavga ediyon lan?

devinart adlı siteden bir şehri gezebiliyorsunuz yahu
ne güzel.

insanoğlunun ikibinli yıllar da da en büyük sorununun yüzündeki kılları ve tüyleri olacağı kimin aklına gelirdi.
tabii ki tüy dökücü ve alıcı şirketlerin.

oğuz ismi hakkındaki bir teori ok ve uz kelimelerinin birleşiminden meydana geldiği ve uz soyunun oku anlamına geldiğidir.

deniz kelimesini cümle içerisinde kullanayım
''nedeniz ve niyeyiz?''

geçen cuma büyük bir tespitmiş gibi muhabbet arasına sıkıştırdığım cümleye bakın
'' her kafe aslında biraz fransız''
bundan sonra ''her fransız ne kadar kafe'' falan deseydim değişik olurmuş.

kız istemeye çiçek ve çikolatayla geliyorlar.
kız gidiyor çiçek ve çikolata kalıyor.
kız solar mı bilmiyorum da
kalanlar yitip gidiyor.

sene 2009 ve okan bayülgene inatla okan deniyor.

ah milenyum ve saftirik coşkusu geldi bir an aklıma.

evet tahmin ettiğiniz gibi şarkıların sözlerini değiştirip de söyleyenlerdenizm akımına dahilim.
dahili bir numaram henüz yok.
gsm numaramı bilenler arayıp manga şarkıları söyleyebilirler.
(Bir an komik olur gibi geldi)

tepedeki grafik'in tişörtü vardı da vaşington dolaylarına göndertmiştim kendisini
hey gibi,vay gibi,
hey gibi,vay gibi.

gittim.

3.12.2009

ya insan hayatınının karşısından eskiyse?


gitar yüzyıllardır peşinden insan sürükleyen pratik ve popüler bir sazdır.
lakin insanlar bıkmadan usanmadan gitarın nimetlerini birbirlerine bile bile anlatır dururlar.
ben kişisel sosyal sorumluluk projelerimden bir tanesini bu olaya yönlendirdim ve tarihi kararlar aldım ancak hangi tarihte aldığımı hatırlamıyorum.
bundan sonra kumlarda mandolin çalınacak,arp çalınacak hatta hız alınamayacak yan fülüt ağlatılacak!

sinirle telefonu fıtlatmak ancak sinsi gibi yatağa,yastığa fırlatmak.
işte bunu yapmayın.

otobüste otururken önümdeki demire ayakta bekleyen bir kız poposunu yasladı da pantolonunun arka dik dikişi kayboldu.
o an nasıl korktum anlatamam size.
olmaz olsun
öyle denim,
öyle kot,
öyle jean.
bu arada popya bakan birisi olduğum ortaya çıktı.
seçici olduğumu bilinsin

ege ve haluk levent'in yanyana fotoğrafı var mı acaba?

parmak uçsuz eldivenim hiç olmadı hayatta.
ve eldivenlerimin parmak uçlarını kesmeye hep çekindim.

bucak diye bir yer var
ne dipte,ne bucakta
ayan,beyan ortada

o değilde doksanların sonu ikibinlerin başında serdar ortaç-ebru gündeş dostluğu vardı
o ne oldu o?

bu da başıma geldi
okul kartımın para yüklenen mekanizması bozuldu.
ha zaten başka mekanizması var mıydı bilmiyorum?
ama bozuldu ve bilgisayar bilişim diye değişik bir bölüme yönlendirildim
çok bilgisayarcı bir görevli görüdüm orada rahatladım.
demekki aylardır görmüyormuşum çok bilgisayarcı.

deniz seki'nin tutukluluktan çıkınca özlü söz salması ortalığa beni kendisinin facebooku hakkında bir 10 saniye kadar düşündürdü.

geniş aile adlı dizinin sponsoru şen piliç,
dizi reklama girerken zuhal topal'lı reklamı yayınlamasın.
olmuyor öyle valla bak.

facebook'un facebook'da hayran sayfası varmış !!??

erkekler bazı şeylere ''erkek işi - kız işi'' diyor
kızlar hiç diyor mu?
bence demiyorlar ve her işi erkeklere yaptırıyorlar.

dünya güzel de ,sen niye içince kafa tutuyorsun dünyaya?
sadece kafa güzel olabiliyor zaten.

benden orhan pamuk olmaz.
yazarlık açısından demiyorum
tipimden olmaz
orhan olurum,
o kolay onu hepimiz oluruz.
ama orhan pamuk olmak çok azımıza gider.

inanıyorum ki bloggerler en iyi röportaj yapılası insanlar.
aynı zamanda raportör bu insanlar.
can insanlar canan insanlar.

ya hayat insanın karşısına eski sevdiceğini çıkartır,
ya insan hayatınının karşısından eski sevdiceğini çıkartır.
(güzel laf oldu bu ya, unutmayayım ben bunu)

camel sigarası görünce kemal isimlilerle dalga geçmek bitsin,yokolsun,yasaklansın.

''forget'' güzel kelime

pitbull sayesinde hepimiz ispanyolca 4'e kadar sayabiliyoruz.
ha ben calle oço adlı şarkısında saydım 8 kere tekrarlıyor bu eylemini
bu da 32 ediyor.
e her sayıyı 1 saniye olarak düşünürsek
32 saniye az buz süre değil.

fakültemde yeni saç uzatmaya çalışan erkekler hemen seçiliyorlar.
bir de saçını yeni kısacık kestirmiş kızlar var.
che falan yalan yahu, özgürlüğün ilk koşulu saçını karşıcinse adanmış şekle sokmakmış arkadaş.
bir de yeni ingilizce öğrenen çok hevesli ergen dişi var ki kendisine ingilice bir kelimeyle sesleniyorum:''above''

''ne olur geri dönme'' yazıyor kimi duvarlarda.

caddeler artık tavukdöner kokmasın.
dünyanın değil de, ülkemin tüm belediyeleri bir olsun bu yolda.
böyle şeylerle uğraşan bir parti kurayım da alayım seçmenin oyunu.
ilk icraatım oy kelimesine ''rey'' denilecek
seçim zamanı ''oy oy'' esprileri bitecek!

içinde sema kelimesi geçmeyen playliste playlist demem
ki zaten ben playlist değil pileylist derim.

bir zamanlar yüksek sesten şikayet cümlesi
''telefon çalsa duymayacağız''dı
burada ev telefonu kasıt ediliyordu.
artık cep oldu o telefon.

yorumsuz:bir arkadaşım 93'lü kardeşi facebookunda aşık olduğu kıza ''yeniden doğdum seninle beraber'' demiş.

doğan çocuklara isimler
erkek:beled
kız:belediye

görseldeki sarı-mor-yeşil bildiğiniz beyindir.

not yorumsuz bölümündeki 93'lü arkadaş heklenmiş.
ondan öyleymiş.

30.11.2009

wish hekimi


'tuvalet' kelimesinin e sesinin uzatıp inceltilmiş şekilde söylemenmesinden ölesiye tiksinmekteyim.
tuvalette yakılan ağıta da: tuvalet kağıdı denir..
dilimizde söylene söylene böyle olmuştur.

''wish hekimi'' diye rock gurubu kurmak istiyorum.

gün gelecek kolumu kopartmadan, dirseğimi yalayabileceğim.

şuursuz gezen misafir çocuk bir süre sonra masa etrafında apalamak suretiyle dolaşmaya başlıyor,
eğer bahsi geçen misafirlik süresi uzarsa aynı çocuk sızıp kalıyor.
bu çocuk o kadar dominant oluyor ki yanındaki yamacındaki gençlere bir us dalgası çöküyor havadan.

facebook hesabındaki isminin ve soyisminin sonuna 5 yıldız koymuş,
otel ruhlu bir arkadaşım var.

hayat hakkında manidar bir söylemim yok ancak içindekiler hakkında uzun uzun laflayabilirim eğer uygun frekanstan bağlantı kurulabilirse.

hande yener'in ''eğer'' demesinden tiksiniyorum lakin teoman ile düet yaptığı şarkıyı da seviyorum.
dalgalı kurum kendisine karşı.

spor yaparken bir kaç fotoğrafım var hepsinde o kadar komik durumlardayım ki spor yapasım gelmiyor bir daha...
diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz
daha da hırslanıyorum.
adeta bir zenci oyun kurucu gibi savunma pozisyonuna geçmeden önce ellerimi ''hadi bakalım'' anlamında kavuşturup ovuşturuyorum.

aksesuarlar artık kişi kıyafetlerinde uyuma bakılmaksızın ''ben bireyim'' demenin en gizli saklı yöntemi haline gelmiş vaziyette.
işin ironik tarafı ise ''ben bireyim''ciler aslında ortak askesuar çeşitleri kullandıklarından ''ben bu bireylerdenim'' mesajı da vermektedirler
sonuç olarak sadece belirli marjinal guruplara dahil olmak adına kullanıyorlar aksesuarlarını.
aman bananeyse..

huku kokuyor. (huku kokusu?)
epsri kübra ve onura ait.

olmaz ya hadi olursa,
tatilde yaptıklarınızdan aklınızda kalanları yazdırmayacağım.

okan bayülgen sözlük okuyor da, blog okuyor mudur acaba?

70'cl fıçı bira candır.

tüm Fatih Akın filmlerini istiyorum galiba.

sözde değil,özde de değil..
gözde miyop bir kişiyim.
bildiğin uzağı göremiyorum.
falcı olmam,fala bakmam.
fala inanmam,falsız kalırım.

cin ali'nin özeti:Ali ata bakar.
neresi cin onu da anlamış değilim.
bildiğin çöp adam kendisi
çöp sitik hesabı.

the doors ramazan şenliklerine gelseydi iyiydi ya..

bayram günü Antalya-Atatürk Caddesi-burger king
''sos kalmadı'' dedi bana.
yazımı kışa çevirdi.

esoes aman hocam adlı siteye mesaj atmıştım işe yaramış artık Antalyalı toplu taşım şöförleri ukalaca ''antgardın var mı? andgard göstereceeen..'' demiyorlar.
intikamı seviyorum yahu.

son olarak KRAL TV'den ''whiskey bar'' adlı şarkıyı sizler için istiyorum.
evet sevgili okurlar the doors'dan geliyor...whiskey bar.

fotoğraf,tip ve düzenleme bana,
en güzel günler size aittir.

28.11.2009

aklımı dağın başına çıkarayım


dağda ve başında işim yok ama
bir barış manço lirikleri var aklımda
''sen gül kokla ben..''


çizim ve tip bana aittir.

23.11.2009

beni seven peşimdir


başka bir şehre yolculuk eden bir blogger olarak ille de buraya yazacağım değil mi bir şeyler?
hayır yazmayacağım.
Antalyaya gidiyorum,
beni seven peşimden gelsin.

Pontos


antalya usulü piyaz yemeden ne kadar süre yapamadığımı hesaplamayı yapamıyorum.
kendime bu acıyı çektiremem.

bir ünlü görünce coşkuyla heycanlanmış gibi yapamıyorum.
dün sevgili yıldız asyalı tatlı köpeğiyle duruyordu öyle.
ben de duruyordum öyle
ben tatlı mıydım?,
bilmiyorum.

sürekli kafamda küçük dialog kurguları yapmadan duramıyorum başak burcu olan arkadaşım Güpür Hakan'a sordum o da yapamıyormuş.

ön yargı yapmadan yapamıyorum.
fena oluyor.

björk aklıma gelmeden yapamıyorum.

güzel kızlar olmadan yapabilir miyim bilmiyorum.

şapşal köpekleri sevmeden yapamıyorum.
yüz vermeyim diye öbür tarafa dönüyorum tak yatağın ucundan bir kafa
o ne öyle?
pontos
fotoğrafı yukarıda.

insanların bilmişlik adını verdikleri faydalı tavsiyelerimi sağa sola saçmadan da yapamıyorum.

bir diyalog
Oz-ben onu metroda gördüm. Sema-yok o adanalıda oynuyor, orada görmüşsündür. Oz-hayır metroda gördüm o ve ben birbirlerimizin bıyıklarına baktık,sonra arkadamdakiler şu adanalıda oynamıyor mu len dediler oradan hatırlıyorum. Sema-ahaha
görüldüğü gibi hatırlamadan yapamıyorum

24 kasım saat 14-00'da Antalya saat kulesinin altındayız.
piyaz yemeye gidiyoruz.
sonra ''madem Antalyadayız'' diye bir de migrosun önünde buluşacağız.
Antalyada olmak bunu gerektirir.

fotoğraf bana köpek pontos ise teyzem sema'a aittir.

biraz tırt oldu bu yazı da
neyse artık.

22.11.2009

casting bana ait.


iki fotoğrafa da kendinizce bir filmde olması gereken kavramları ekleyerek bakın
ve ilk fotoğraftaki kızın nasıl o vaziyete geldiğini bir kurgulayın.
eğlendiyseniz, aynı kurguyu bir ikincide bire doğru yapın bakalım.
eğlenmediyseniz de, adamın içinde rolling Stones Tişörtü var bunu bilin.

başrollerde dünyanın en yanaklı kızıl kızı ve dünyanın en işsiz güçsüz görüntüsüne sahip rock bar kişisi var.
yönetmeni ve senaristi sizlersiniz.
casting bana ait.
filmimizin müzikleri de: ''sizin hayal dünyanız ve mp3 arşiviniz.'' adlı topluluk tarafından yapılımş

fotoğraflar pirelli 2009 takvimi ile alakadar çekimlerden.

21.11.2009

yengeç burcu, er yada geç temmuzda doğar.


televizyonda 2000'li yılların başındaki harika filmlere rastlayabilirisiniz.
Faith Akın'ın yönettiği ''İM JULİ'' adlı filme de bir battaniyenin altında,
2'si 1 arada kahvemle
ve TV8'in karşısında denkgelmiştim.
şu blogger'ın burayı tıklayınca açılan yazısında bahsi geçince ben de duramadım.

film ağır ve kasvetli sanat filmlerinden değil, lakin hoppidik zırtapoz popüler filmlerden de hiç değil.
hikayesini işleyişinin yanında fatih akın ve ekibinin bize sunduğu güzel kompozisyonlara da bakmaya doyulmuyor.
filmin etrafı dolaşmayı meraklı gençleri de etkileyeceği garantilidir.

fotorğaf filmden bir karedir.
kız ve erkek başrollerdedir.
yan rol olan memur ise Fatih Akındır.

film Türkçeye ''Temmuzda'' olarak çevrilmiştir.

20.11.2009

Üşenme Kaybolursun


dünya hep aynı yöne dönerken sıkılmamak için dünyanın camından kafasını çıkartıp rüzgarı dilleyen,kuru dilli bir insanım.

tanıdıklarımın en sevdikleri fotoğraflarında olmadığım için hiç pişman değilim zira o fotoğrafları çeken kişi benim.
anne-baba olmak da tam böyle bişey galiba
Not:büyük laf gibi laf ettim gene.

koşarak servise yetişirken arkamızda bizden bağımsız bir tempoyla zıplayan sırt çantasıdır beni benden alan.
bir benzer durumu da seray sever gibi memeli kadınlarda görebilirsiniz.
o da durum da bir çok kişiyi kendinden almıştır herhalde.

üniversite öğrencili tartışma programlarında hep aynı şeyler oluyor.
bir zengin gibi konuk(sadece parasal değil)
bir kaç yeni üniversiteli ve yeni solcu ateşli genç.
alkışmatik öğrenciler.
program sonuna doğru ortaya çıkan radikal gruplar.

bir kaç gün sonra Antalyadayım.

ey dünya, kral çıplak ve Adriana Lima bence güzel değil.
hele ki Beren Saat felaket derecede çirkin.
ki sayın Saatin rol adlığı bir tofita reklamını da biliyoruz.

Alex De Souza'nın karısı en çok uzaktan atılan golleri seviyormuş.
çünkü: ''direk gol oluyor'' dedi.
düz mantığın bu kadarı.

Galatasarar Cafe Crown takımında cezalı bir oyuncu cezasız bir oyuncusunun adı ve formasıyla mücadele etmiş.
naptın sen Mekteb-i Sultaniye?
nedir bu amatör takım taktikleri?

sürekli aynı pozu veren kişilerin facebookdan fotoğraflarına bakman komik oluyor.

kuntakinte yapan kızlar çoğalırsa, bar köşelerinde rezil olan sarhoş kızlar azalır.
bakın göreceksiniz dolu midelerle içen kızlar nasıl güzelleşecekler nasıl tatlılaşacaklar.
canımız güzelimiz olacaklar.

bir de barın köşesi ne meşhur şeymiş arkadaş.

hititçe derslerine devam ediyorum
mekki:çok
kartimmiaza:öfke
idalu:kötü

yegane çok güzel bir kelime
yenge ve yengen öyle değil.

bir futbol maçında iki hucüm oyuncusu rakip kaleciyle karşı karşıya kalmışlardı.
topa sahip olan hucüm oyuncusu kaleciyi çalımlayıp topu yukarıdan diğer arkadaşına boş kaleye göndermesi için atmıştı ki
golü atacak oyuncu tıopu eliyle tuttu,yere bıraktı, sonra parmaklarıyla yerde acı içerisinde kıvranan kaleciyi gösterek,yanına koştu.
şimdi tam hatırlamıyorum ama kalecinin çalım yerken ayağı kırılmış galiba.
vay demiştim,delikanlı adammış.
şu an onu araştırdım kendisinin adı paolo di canio'imiş bu hareketinden sonra Fair Play ödülü almış.
hakeme saldırıp kırmızı kart görmüşlüğü de varmış.
neyse efendim ''işte ben böyle bir futbolcu olurdum''a getireceğim lafı getiremedim.
neyse videoyu da buldum sonradan
http://www.metacafe.com/watch/59279/di_canio_plays_it_fair/

kış geldi adele dinleyin.

''noraj jones saçlarını kestirmiş'' dedi ökçe
korkumdan bir kaç gün bakamadım.
şimdi inceledim ve cafelerde yüksek sesle başkasının ilişkisinden konuşan kıza benzettim kendimi.
ilişkimi bitirdim kendisiyle.
adeta mesaj çekerek ayrıldım kendisinden.

Peyk adlı harika grup unutlmasın.
kendilerinin ''düşünme kaybolursun'' şeklindeki şarkı sözlerini
''üşenme kaybolursun'' olarak değiştiriyorum.

matematikten soğuduğum an çözülen problemde annenin kızından küçük çıkması.
güzel çıksa neyse ama küçük olmaz
rasyonele aykırı.

neyse bitti bu yazı.

çizimdeki tip uydurmasyondur ve çizim yüzde yüz bana aittir.

17.11.2009

şakayı bir yana bırakarak-onlar çimenler


kafasının tepesinde diğer insanlar gibi atabilme özelliği olan birisiyim,
ancak henüz kimeye kafa atmışlığım yahut kimseden kafa yemişliğim yoktur,

bana kafayı yedirtebilme potansiyelini de sadece sevdiklerime atıyorum.
buraya binbir türlü kelime oyunuyla adını vermeyip de
size herşeyi anlatarak şikayet ettiklerimi sevmesem vallahi uğraşmam,
anlatacağım ama anlatmayacağım üstelik siz de anlayacaksınız diye edebi sanat içerisinde kalıyorum,
geceleri ter içerisinde uyanıyorum.
şakayı bir yana bırakarak,
şimdi maykıl ceksından bir alıntıyla soruyorum kendisine
''Annie Are You OK?''

fotoğraf, 2008 ağustosundan ve istanbuldan.
krem rengi olan ayakakbı bana ait
siyah olanlar ise Gökçe'ye
çimenler ise o zamanlar sadece çimenlerdi
şimdi aralarından börtü böcek çıkabiliyor.

16.11.2009

StandardizasyoN

Fenerbahçe sarı lacivert çubuklu,
Galatasaray ise sarı kırmızı parçalı giyer.
iki takımın da ortak rengi sarı olsa da, iki sarı arasında büyük ton farkları vardır.
üçüncü detay rengi olarak ise:
Galatasaraya siyah,
Fenerbahçeye de beyaz yakışmaktadır.
bu durumu futbolda yeni yeni oturtmuşken diğer branşlarda bir şeyler eksik kalıyordu.
ancak sanırım durum düzelmeye başladı.
maçı böyle izlemek daha bir güzel.
yoksa vay efendim mor formaymış,
yok efendim maden rengi neon sarısıymış..
çakarım ben onlara.

Zakkum'un Ahtapotlar adlı şarkısının ''elele'' diyen geri vokallerini pek beğeniyorum.
arayan yuuğtuptan falan bulabilir diye düşünüyorum.
bir de bu şarıkyı dinlerken aklım da hep klibi geliyor.
halbuki bu şarkının bir klibi yok.
ben de ki de akıl işte
kim bililir,kiminkinden üstün?

ülkenin birinde ''hoparlör'' diye tatlı ismi var deseler
yadırgamam bir tabak tadına bakayım isterim.

chopstix var bir de bildiğin gülen kız yüzlü çöp poşeti markamız var.
çık bakalım işin içerisinden.

az önce avea aradı ayda 35 kontöre 1 ay boyunca avealılarla 120 dakika konuşma hakkı kazan dedi.
bedava mesaj şeysi de 35 kontör istiyordu galiba.
neden 35?

çok güldüğüm ''kumru pizza''nın dostlarım vasıtasıyla tattığım lezzetini pek beğendim.
dibindeki sosunda salçamsı izlenimler aldım.
Gaziantepspor forması altında Fenerbahçeye gol attıktan sonra Türk futbol tarihinin en tiyatral gol sevincini,meksikalı bir güreşçinin maskesini yüzüne takıp figüratif hareketlerle koşarak yapan ''Maskeli Meksikalı De Nigris'' kalp krizi sonucu rahmetli olmuş efendim.
insan üzülüyor.

'taygır vuuds' vardı bir ara o, ne oldu o?
zenginlik oldu galiba mesleği.
var öyle bir meslek.
''benim babam özel bir ülkede zenginlik yapıyor''

ut-ne:(hititçe) ülke demektir.
LUGAR:(Sümerce) kral demektir.

yağmur yağar yağmaz da hüzünlenilmez ki ya,
biraz bekleyin belki yağar geçer.
hayret birşeysiniz.

elektronik ve popüler müzik eşliğinde edilen coşkulu danslara argoda:patlamak,çatlamak deniyor.
patlamak bi nebze anlaşılır da çatlamak'ı kabul etmem.

''bu aralar biraz Nebze olmuşum?''

ilginç özellikleri olduğunu düşündüğümüz insanların esasen bizden tek farkları gizli alışkanlıklarını farketmiş olmaları.

Efes Dark'ın karameli azaltılsın.

'kadar' anlamında kullandığımız ''denli'' sözcüğünü seviyorum.
teoman'ın ''rapsodi istanbul'' şarkısında geçiyor.

Sinama fiyatları düşürülsün.

''blue sky''sız gitar müziği olmaz.

burgerkinglere standizasyon yapılsın.
bir tanesi deli gibi bizi sosa boğarken
diğeri ''bizde soslar parayla canım'' demesin.
bir cocacola satsalar daha iyi olur gibi geldi bana
benim için farketmez ben pepsiyle büyüdüm.

kah güldük, kah hüzünlendik, kah düşündük, kah, kah, kah..
bitti işte yazı.

15.11.2009

''İ'M GONNA LİKE YOU''


son zamanlarda isteğimi kaybettiğim müzik uğraşıma Kuzenim Ann'in harika uyduruk sözleri sayesinde büyük bir motivasyonla geri döndüm.
ilk şarkımızı kaydettik bile.

Ann ve Oz
Ortak şarkısı
''İ'M GONNA LİKE YOU''

söz,vokal=Anıl çelikkaya
Müzik=Emre Oğuz Baycın
Düzenleme=ortak

indirip de dinleme linki:
http://rapidshare.com/files/307361581/Oz___Ann_-_i_m_gonna_like_u.mp3.html

kendimize bir isim arayışını tamamladıktan sonra myspace facebook gibi ortamlara gireriz belki..

ha, ''eve gelin kahve içelim'' dersiniz ona da gelebiliriz.

fotoğraf bana tip ve fotoğraftaki çizim Anıl Çelikkaya'ya aittir.

13.11.2009

tembellik yapılmaz yapılsa tembellik olmaz.


hayatı banyodan çıkartıp sobanın karşısına oturtacağım sonra basacağım fırçayı ''gık'' diyemeyecek.

insan ırkı olarak ayakalrımızı birbirimizden kısmen saklıyoruz ve ayak parmaklarımızı hiç kullanmıyoruz.
çok gelecekte bence 2 ayak parmağımız kalacak ve ellerimiz klavye kullanmaktan uçları düz parmaklara sahip olacaklar.

hadi kar ve dolu anlaşılır da, yağmur çok acayip geliyor bana.

asrın oyunu Worms World Party'siz hayat bir hata.

bazı insanlar bayram-seyran işinde
bir tercih durumunda kalıyorlar.
kimine hergün seyran gerçi.

detaycı:detay satan kimse
acı:''a'' satan kimse

yabancı diller bölümüne giderken bir nohutpilavcıda ''acılı ayran'' görüyorum alsam bi türlü almasam bir türlü.

bildiğin dişçi olan ilkokul arkadaşım var.
yok öyle bildiğiniz dişçilerden değil
''ben senin bildiğin dişçilerden değilim''

misafire fotoğraf albümü gösterme olayı bi boyut değiştirse de aynı sıkıcılıkta galiba.

''bugün tembellik yapacağım''
öyle birşey yok.
tembellik yapılmaz yapılsa tembellik olmaz.
oha süper söz uydurdum.
bi tane daha geliyor!
tembelli gideceğim du diyarlardan.

Başbakanda mahallenin gençlerine penaltı atabilecek bir potansiyel seziyorum.
iyi bir şey bu.

bir insana çok dokukan küfür diye birşey var, onu kavgada söylerseniz kazanırsınız.

gına:gelebilen bir şeydir.

Hititçe de ''şu-up pi'' kelimesi Türkçe 'Temiz' kelimesini karşılar.

marroon v adlı topluluğun şarkıcısı kesin bir zamanlar uzunsaçlıydı buna can-ı gönülden inanıyorum.

bence kargocuların yüzde 20'si aşk meşk hoşlantı işine çalışıyor.

medyada görülen ve başkasına ait olan mizahı okulda direk taklit etmek bana göre değil.

özlü gibi sözü normalmiş gibi söylemek ile normal sözü özlü gibi söylemek arasında ince farklar vardır.

şu günlerde fırsat buldukça konuşmalarımın içerisine ''ilmek ilmek,düğüm düğüm'' sıkıştırıyorum.
çok uzun boyunlu (boylu değil boyunlu) bir şarkıcının şarkısında vardı.

ülkedeki kuzenlik olgusunu kaldırın da ekonomi calkalansın.

sabah sabah Tuğçe'de düğmeli çorap gördüm.
pek sevdim,belli etmedim.

güz dönemi masalı:Çizmeli Kedi

bu arada Leopar desenli plastik çizme gördüm okulda da,
kahvemin tadı gitti yeminle.

pamuk presnsesin aslında tutan bir masal olması da ilginç yani pop kültrü aslında onun aşkıyla meşkiyle falan daha çok ilgilenir ayrıca şu an düşündüm satıcı birisi pamuk prenses ben o cücelerden biri olsaydım basardım küfrü kendisine
hangi cüce olduğum da böylece ortaya çıktı.

neyse bitti yazı burada.

fotoğraf bir arkadaşa tip ve düzenleme bana aittir.

11.11.2009

altunorda devleti evlek midir?


ortak derslerin vize sonuçlarına bakarken aklıma soyadını hatırlamadığım güzel bir ismin soyadına bakmak da geldi.
hemen büyük bir heycanla baktım, kendisi 50 almış türkdilinden.
sonra ne yaptım?
yanımdakine dedim ki:
''ey yanımdaki şu soyismi aklında tut''.
önce kendi kendine bir kaç kez tekrar etti sonra da ''o ney lan?'' dedi.
durumu özet şekilde ona da anlattım ve o tekrar etmeye kaldığı yerden devam etti.
telefonumu çıkardım ve notlar bölümüne unutmamam gereken şeyi yazdım.
yanımdaki halen kendikendine fısıltı ve konuşma arasında bir ses tonu ile unutmamam gereken şeyi tekrar ediyordu.
gereksiz yere onu biraz daha dinledim.
ve ardından ''sal bakalım'' dedim.
son kez coşkuyla tekrar edip saldı.
saldığı yerden onu da aldım,
internete yazdım,
biraz bişeyler buldum.
onlara bakıyorum ben şimdi.

çizim ve tip bana aittir.

10.11.2009

ha-ap-pi-ra-aş


happira kelimesi hititçe şehir demektir ve yalın halde kullanılması için sonuna -ş eki alır.
şehirlerde insanlar yaşar ve bir çok ortak noktaları cümlerinin sonlarına yerleştirirler.
işte o insanlarla ortak bir noktamızı karmaşık paragraflardan çekip alınca ve insanlardan da ''evet evet'' tepkileri alınca bir mutlu oluyorum ki sormayın.
zira analiz ve algı yeteneğimi zekice ve detaylıca kullanmak canlılarla karşılıklı olunca bana haz veriyor.

bir insanın neyi sevip sevmeyeceği hakkında hepimiz tahmin yürütürüz.

çizim Anıl Çelikkaya'ya aittir.
bıyıklı olan benim.

''cocostara saygım sonsuzdur.''


pokemon coşkusu iyiydi de hemen ardından patlayan ve pokemona göre ziyadesiyle şiddet dolu çizgi film digimon olmamıştı.

sevgili okur şunu bilirim ki ''ortak nostalji her daim satar.''
bu yüzden ortak arkadaşlar ortak okul anılarını anlatırken deliler gibi...

yukarıdaki tırnak içerisindeki söz bildiğin benim uydurduğum söz.
uydurduğum bir sözün ardından çok soruyorlar artık ''bu lafı nereden duydun'' falan diye.

taşa oturan kız görünce ''çocuğunuz olmaz'' diye laf atmamı yapamıyorum bayadır.
yersiz bir yerde yapayım iyisi mi?

gözler görmeyince artık gönüller katlanmasın
gözlük var lens var di mi ama ya?

avea hizmeti olan patlican indirimli inglizce kursu mesajı attı londraya ve las vegasa götürüyormuş.
londrayı anladım da
las vegas neden?
çoluğumun çocuğumun,sevdiceğimin rızıkını kumarda mı yiyeyim?
ki şu an hiçbirisine sahip değilim.

teyzemin, sevgi dolu ''goldın retrivır'' cinsi bir köpeği var.
üstümü başımı kokutuyor sarılacağım diye.
bir gün ya köpekler kovlayacak beni ya da çok köpek seven kızlar.
ikinci ihtimalde kaçmayabilirim
şimdi bilemedim.

ülkemizin en önemli eksiği bence uygur kardeşlerin hafta sonu programı yapmamasıdır.
Kanal d onu da yapsın tam olsun bence.
zira haftalık dizileriyle almış yürümüş durumda Kanal d
misa, ismini vermek istemediğim bir arkadaşım ''abi aşk-ı memnu çok sağlam dizi ya'' serzenişinde bulunmuş.
ben o diziyi mecbur kalmadıkça izlemiyorum ancak kitabından falan konuyu biliyorum.
geçenlerde fragmanına denk geldim de,evin genç çalışanı korku filmine bağlamış olayı
kamerayı yüzüne tutmalar falan.ilginç..
bir de öyle salak bi film vardı değil mi?(bknz. ay sii ded pipıl)
evet korku filmlerine genel bakışım bu yönde,
bu da böyle biline.

özel bakışımda ise kızlarla gidilebilinecek tek film türü olarak bakıyorum.
ancak özel olduğu için kendime saklıyor ve uygulamaya geçmiyorum bu filmi.

norah jones ile yaz tatiline çıkılmaz bence
bir de sürekli kış atmosferi yaşatmaktan ayakları falan kokuyor olabilir.
şimdi google'a ''norah jones summer'' yazacağım...
evet kadının yazlık bir hali yok, en fazla ''mevsimlik'' oluyor.
acaba öze coğrafik bir yerde mi yaşıyor?
zira genç kızların sevgilisi,futbolcu luganoya benzerliği ile dikkat çeken oyuncu jude law ile dudak teması kurarken bile bere var kafasında.

bir kere otobüste çok mesaj atan kızın telefonuna kaymıştı gözüm
''canımıniçi'' diye kayıtlı bir numaraya gidiyordu mesajlar.
ya aşık olaydım o kıza..
zincirlikuyuya zincirlerdim kendimi.

Kazakistanın Başkenti ALMATI unutulmamalı hayatımızda.

tam bitti derken abc'nin reklamı geri döndü.
amaç?

çocuğunuz zeki ama çalışmıyor.
öğretmenimiz de klişelere bayılıyor.

yeni bir aburcuburu denerken insan biraz kendini düşünüyor ''şöyle beğendim böyle beğenmedim'' diye
halbuki tek müşteri sen değilsin.
mesela ben cocstar hiç sevmem ama saygım sonsuz zira hindistan cevizi ihtiyacını karşılıyor insanların.
bu önemli.
çokomilk vardı ortaokulda simitle birlikte yerdim
sonra çokokremli simitler çıktı

şurada iki saat bişeyler yazıyorum çıkan sonuç:''cocostara saygım sonsuzdur.''
tırt tırt işler.

cevahirin en uzak iki ucu arasında kaç dakikada koşarım acaba.
bu arada okulumda ben de başka koşan kimseyi görmedim.
edebiyat fakültesi olmanın verdiği bir ağırlık mı var acaba?

aşk herşeyi affeder
meşk barış antlaşması imzasıdır.

şarkı ezberde etkilidir.
bugün 100 kişiye sorun ''izimirin nesi meşur?'' diye
100'ü de ''izmirin kavakları'' diyeceklerdir.
biraz ergen olan erkekler ''kızları eheuheheu'' diyebilir.

cem yılmaz'ın öğrenci olduğu reklamda sakalı var.
ve boyu çok çok uzunmuş gibi arkaya oturumuş sırf yaramaz öğrenci imgesi için.
gerçi bir devlet bakanımızın da sakalı var.
neyse..

geniş aile dizisinde cevahir karakteri coğrafya öğretmeni olan mürsel karakterine şöyle bir şey söyledi.
''neyşınıl var lan burada coğrafik?''
e buna gülmeyelim de esneyelim mi?

ABD'de bir sperm bankası, ünlü İngiliz futbolcu David Beckham'a spermleri karşılığında 75 milyon dolar teklif etmiş.
Yıldız oyuncu bu astronomik teklifi reddetmiş.

şimdi ne olacak canım falan demeyin mühim bir şeyden gelen daha da mühim bir olay bu.
erkek için değerli ki sanırım Beckham,
Türkiyedeki Emrah ve oğlu davasını biliyordur.
ne olur ne olmaz şahit yazarlar.

Şahit Yazarlar Derneği.
(Ş.Y.D)
anabinası da bir köyün bir kazasında olacak muhtemelen.

bir film neden yönetmenin olarak anılyor ki?
bildiğin yapımcının o film.
tamam anlıyorum: mimarın binası, sanatçının kasedi falan bunları biliyorum.
sadece başka bir açıdan bakıyorum.

bazıları toplu taşım araçlarına durak harici binme isteklerini parmaklarıyla, bazıları elleriyle, bazıları da kollarıyla belirtir.

bitiridm burada sevgili okur.
görsel bana aittir
bunun gibi bir çok örnek, devinart adresim,http://colourtheoz.deviantart.com/ adlı sitededir.

9.11.2009

Diğer Kaldırım.


tüm zamanlar:
annanem ışıklarda oturuyor.
ışıklar:Antalyanın en eski popüler caddesidir.
eskiden çift şeritli trafiğe açık olan bu cadde, tramvay yapımı ile tek yön olarak kalmış ve tramvayın geçtiği kısım da insanları daha çeker hale gelmiştir.
işte ben o tramvaylı, pembe kaldırımlı tarafı değil stadın bulunduğu tarafı severim.
ananem o az kullanılan diğer kaldırım tarafında oturuyor.
ona gidiyorum,giderken yürüyorum;.yürüdükçe alışıyorum tabii o kaldırıma.
2005:
bir sevgilim var ; ona ışıkların diğer kaldırımından yürümeyi sevdiğimi anlatıyorum.
böyle sevgililik detaylarıyla muhatabım o sıralar.
2005:
okulum da son senem;bütün son sınıflar gibi ben de ''sabahçı'' bir öğrenciyim.
Antalyadayım ve Antalyada sabahın çok erken saatleri boş ve serin olan caddeler pek güzeldir.
belediye görevlileri görmezse ağaçlardan düşmüş portakallarla futbol bile oynayabilirsiniz.
neyse yanımda aynı istikametten arkadaşlarım var. yürüyoruz.
okula yaklaştıkça ''aynı istikametten''ler çoğalıyor.
bazen grubu yürümeyi sevdiğim kaldırıma yönlendiriyorum.
2008-2009:
halı saha maçına gitmek üzere sevdiğim kaldırımdan yürüyorum.
bir dükkan var: eskiden eczaneydi hatta esra bir kere ilaç almıştı sonra bir kaç kez el değiştirdi.
her seferinde bu düşüncelerle bakıyorum dükkana,
en son lokanta oluyor.çiğ köfte oluyor,içli köfte oluyor.
2009 kasım:
diğer kaldırımdaki o dükkan benim ve diğer okul arkadaşlarımın okula gideken geçtikleri ve hala o okuluma giden öğrencilerin de geçtikleri saatlerde patlıyor.
ölü yok yaralı var.
geçmiş olsun Antalya.

7.11.2009

kül ile duvar


şu blogumun okuyucularını toplasam da bir yuvarlak masaya oturtsam: eminim süper muhabbet dönecek.
içilen çayın, kahvenin, meşrubatın haddi hesabı olmayacak hatta o kadar iyi muhabbet dönecek ki ben giremeyeceğim konuya, arada böyle tespitsel gibi bir espri yapacağım o da kaynayıp gidecek bir dakika lan ! rüyam kabusa dönüştü.
bahsetmiyorum daha fazla.
sizi de topluca çağırmıyorum hiç bir yere.

geometrik şekillerin isimlerinde bir numara var kesin.
silindir ne lan?

bir de çetrefilli işlere ''numara, dümen'' yakıştırması yapmak argonun güzelliklerindendir.

kings of leon candır.
diğer kings of'lu topluluk da fena değildir.

sadece iki iş esnasında duyabileceğiniz cümle
''işte tam orası evet !''
işlerden birisi masaj,diğeri öhöğm..

insan insanın imzasını neden hatıra diye alır ki.
bir de ortaokul yıllarında anı defterleri vardı.
hepsinin soruları aynı olduğundan verilen ezbere cevaplar, bıdıbıdı..

defter piyasası içerisinde harika defterler görüyorum ve fiyatları yüksek geliyor.

lap-top denilen şeyi bazen aklım almıyor.
aklımın almamasına şaşırmıyorum zira panjur denilen teknoloji de garipsiyorum.

''vailya sıkay'' filminde 'komik ceketli zeki kızlar' tespiti vardı.
beğendim.
öyle kızları da beğenirim genelde.

küfür edilir, siktir çekilir.

bazı kutu içeceklerin alt köşelerinde(biliyorum silindirin köşesi olmaz) eşşek kadar OZ yazıyor.
kimyasal bişey anlatmaya çalışıyor galiba

bir de eşşek hayvanların en kocamanıymış gibi benzetmelerimizde kullanıyoruz.

''releyşınşip'' başka bir anlama gelseydi çok kullanırdım bu cıvık kelimeyi.

uzun zamandır yapmıyordum yapayım
doğan veletlere isimler
erkek: kahvaltı
kız: breakfast

benim ilkokul hayatımda, sınıftaki Fenerbahçeli sayısı azdı ve Beşiktaş-Galatasaray rekabetini orada görmüştüm.
sonra ilköğretim tahsilimiz bitti kimse kusura bakmasın da bir daha göremedim ben Beşiktaş-Galatasaray rekabeti.
bir de hepimizin tahta kaleminin olması zorunlu olan bir dönem vardı bu yeni boardmarker'li tahtalara yeni geçildiğinden ödenek mi çıkmamıştı
yoo o kadar da yeni değildi lan
neyse.
boş bir derste genç bünyeler olarak azıtıp kalemlerimizle tahtayı karalamıştık da yetkililer gelip tahtayı karaladığımıza kızmıştı.
yahu o silince çıkıyor azıttığımıza kızsanıza
cümle de bu
''yakışıyor mu şimdi size? siz abisiniz,ablasınız''

ilkokul anısı anlatan insanlardan oldum ya
amanın!?

okulumuzun spor salonu varmış da benden saklamışlar
neden yapmışlar acaba bunu?
''bunda kayıt olup da gitmez tipi var'' demişlerse atletik hareketlerle döverim onları.

üniversitelere giriş sisteminden ötürü sanıyorum üniversitede bir dersane havası seziyorum.
tabii bu havayı öğrencilerin yarattığını düşünüyorum.

rüyamda mimarisi çok güzel olan evimizde genç misafirlerimizle içkilerimizi içiyorduk.
bir ara çok içip kafamız yükseklere çıkınca aralarından ressam tipli olan misafir benim de aralarında bulunduğum ev sahiplerinin resimlerini kül ile duvara çiziyordu da bıyıklarımı abarttıkça abartmıştı şerefsiz.
mayışıp kalmışız,''s*ktir'' demeye mecalsiz.

eskiden yeşilay koluydum ben,
sonradan uyandım: dinci hareket sempati duyuyormuş bu kola.
kolu bıraktım, kolayı bırakamadım.
bir de en çok kütüphanecilik kolu ile temizlik kolu çalışır.
yeşilay kolu yatar.

galiba hayatımda ilk defa ingilizceden tam puan alacağım o da üniversitenin ilk sınavına gelecek.

ilk ve milk kelimeleri arasında bir bağlantı kurmak istedim bir an.
ilk milk,
mother milk.

şarkı tavsiyesi: Kings Of Leon-Closer

tepedeki görselin üretimi bana aittir.
bu yazı da bitti.

6.11.2009

İş


kendimden özür dilemek değil de.. üzgünüm işte.
yapacak bir şey yok,

alışverişinizi benimle yapın da, ilk fırsatta da beni satın.. yok ya..
var mı öyle iş?

''arada sırada tiyatroya gidin de bana tiyatro yapmayın'' gibi anlamsız bir cümleyi kurma aşamasındayım.
cümleye atladım atlayacağım ve iğrenç sinirliyim.
galiba renkli bir canavara dönüşeceğim.


biliyorum,
kesik bir cümleyle başladım.

yukarıdaki iş, Gökçe Nur Tüfekçiye aittir.

5.11.2009

adaptörü buzlukta soğutma yöntemi


insanın kendisini birşey sanması mı?, insanlarını birisini birşey sanması mı daha fena? çıkamadım işin içerisinden.aklım hep iki örnek sual arasındaki ilişkiye kayıyor.

çok hapşıran birisiyim.
eskiden olmuyordu ancak artık şöyle bi 7-8 kere hapşırdıktan sonra renkli noktalar görüyorum kesin lacivert ve bordo onların renkleri.

halen idda ediyorum: elleri, boynu,kulakları, ayakları, beli ve göbeği kapalı olan insan ceket giymese dahi üşümeyebilir.
tabii sadece bu saydıklarımı kapatıp gerisi hepten çıplak çıkarsanız sokağa üşüyebilirsiniz.

devinart'ın olayı ingilizce konuşmak galiba.
acaba facebook ve myspace de öylemiydi bir zamanlar.
böyle şeylere sornadan giren insanlardanım o yüzden ben bilemiyorum.

evlenmeye kararvermiş bir sınıf arkadaşım da var ya..
evet merhaba üniversite ,merhaba sana.
gerçi niye şaşırdıysam?
şaşırmadım lan, sırf buraya yazabilmek için şaşırmış gibi yaptım ;
teee lisede bile vardı benim, evlenmeye kararlı arkadaşım.
peeeeh!

MSN'den silmek dediğimiz şey bir olay değil olgu.
msn dediğimiz de windows live messenger.
iki baya farklı aslında.
işte ürün adı haline gelmek bir marka için öyle birşey.

tesadüfen baktığım bloggerlara bakıyorum da benden yeni olacak konumdalar buradan da kısme eskimiş bir blogger olduğumu çıkartıyorum.
bir de çok yazma hadisem var galiba.

İstanbul Üniversitesi 3 Yıldır Üst Üste Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi Arasında Yer Alıyor.
şeklinde bir haber var internet sitesinde de..
e zaten normal birşey bu..
biz mi büyüğüz? dünya mı küçük?
o başka bir tartışma konusu.

ugg adlı botlara burada hiç bulaşmadım galiba ama bana komik geldiğini ve görünce çok güldüğümü bilin.

''hani kavak yellerindeki siyah saçlı kız var ya'':Ceren Moray,yaşı da 24 imiş.

eğer karşınızdaki anlattıklarınıza fazlaca ''hakkatten ha'' diyorsa,
1-samimiyetiniz ileri seviyede yoksa ''hakkatten ha'' demek nedir yani?
2-tespit konuşmacısı olmuşsunuz.
3-karşınızdaki de pek bişey bilmiyor yahut sizi dinlemiyor olabilir.

eskiden atari vardı ve atarilerde bir bellek durumu olmadığından atariyi kapatmadan o oyunda ilerlemek zorunluluğu vardı.
işte bu durum da adaptörü buzlukta soğutma yöntemini icad ettirmişti bizlere.

yağda yumurta yaparken yumurta ansızın dans etmeye başlıyor ya,
ben de coşkuyla domatese girişiyorum.

eda taşpınar diye birisi çıktı facebook önerilerinde
lan yoksa? ''ikoncan'' denilen durumlar olmasın.

insan fikirlerle idare edilir,normalde bir kimsenin sadece göğüslerini,cinsel organını ve poposunu kapatan bir kıyafet ile dolaşması farklı bünyelerde ortak ve coşkun etkiler bırakabilse de havuz deniz ortamında bu gaydırı gubbaklık(baldırı çıplaklık) gayet normal hatta durumun aksi garip gelmektedir.
bu nedir? işte bu: ''yazısız normlar bıdıbıdıbıdıbıdı'' diye uzayığ giden şeylerdir.

sucukların eski tadı yok,
zaten marketlerdeki çoğu sucuk tavuk yahut hindi katkılı olduğundan üzerinde sucuk benzeri ürün yazıyor.
bir de salamın içerisine karabiberi tanesiyle koyup da ağzımı pert eden banvite teşekkürler yahu !

günümüze atasözü uyarlayayım:
işleyen demir, biraz zor emekli olur !

okan bayülgene, ''okan'' demek yasaklansın diyeceğim de çok zor çoook.

bak ajdar unutuldu
yemekteyiz de unutlma aşamasında:
caneri tülini zaten hatırlayan kalamdı
tee BBG vardı o iyice unutldu bir tek esmer yarışmacı ali kaldı.

istanbul beşiktaşta, piyazı piyaz gibi yapan yani antalya usulu yapan bir lokanta buldum ilk fırsatta deneyeceğim.
bu yazı da burada biter

gökçe gene son dakikada, blog yazımı kaydetmeden aradı.

foto from the google

2.11.2009

kasım'ın ''a'' sını uzatarak okumak yasaklanmış.


espirileri arkadaş ortamında yapıca daha komik oluyor da dışarda anlatınca komik olmuyor ya benim antalyadaki arkadaşlarımın komiklikleri heryerde komik lan.
kıkır kıkır bir insan oluyorum şu şarkılarını dinlerken:http://www.myspace.com/fingertipstories
te allahım ya ne biçim arkadaşlarım var.
''aklıma bişey gelmiyor'' diye bağırmak nedir?
onu geçtim ''çaytabaaa'' diye bağırmak nedir?
yanlarında olsam da termostan çaylarını içsem içerken de birşeyleri eleştirsem.

malum dişiyi bugün hiç beklemediğim bir anda gördüm. koştum ardından yetişemedim zira: ardından koşmuyormuşum gibi koşmam lazımdı.
arkasından bakakaldım.
uzun uzun bakakalabildim zira: okulumuzun benim beklediğim bölgesi, onun çıkış yaptığı kapısından yüksek ayrıca da kendisinin şeffaf şemsiyesi vardı.
enreresan dakikalar bunlar.

tramvaydaki yeni oyununum bizim fakülte de inecek öğrencileri tespit etmek
baya da tutturmaya başladım.
geçen gene bu oyunu oynarken güzelliğini ve karimasını farkettiğim boyluca bir kızı okulda gördüm pek güzel gelmedi.
gerçi az önceki enteresan dakikalardan da kaynaklanıyor olabilir.

efespilsen blues festival 20 olmamış.
hadi olmamış onu anlarım zor işler bunlar da sen 'efes dark' isteyen müşteriye neden 'efes dark brown' veriyorsun.
yapmayın böyle.

yıllarca sınıfta yazı yazdırılırken her ''satır başı'' dendiğinde ''bıçak sapı'' diye eşlik ettim
yüzde birlik farkedilme oranım, yüzde yüzlük güldürme başarısı sağladı.

tırnak içine almayı gerçek anlamda düşünsenize
ama böyle saçı kaşı boyalı, çok deniz baykalcı teyze tırnağı düşünün.

''bakmazsan görmezsin'' diye bir kimseye daha denk gelirsem ve bu kişi saygıda kusur edilecek bir kimseyse odunla girişeceğim ağzına yüzüne.

hepimiz benim yazdığım kadar çok blog yazsanız hiç bişey değişmez,
ben yazmayı bıraksam da birşey değişmez,
bunların farkındayım ey süper egom.

Janset, elinde meşrubatıyla çereziyle kapıyı çalsa şaşırmadan buyur ederim.

hayko cepkini az sevmek diye bişey var.
gençlerde görülen bu özellik
cepkini görünce ''bu adam ne biçim yaa'' demekle oluyor.

x-''siz kimsiniz''
y-''biz pokemonlarız''
bu diyalogdaki y benim ve diyalog gerçek.
x'in biz dediği sadece benim.
biz dediğim de sadece benim.
varın gerisini siz düşünün.

kasım'ın ''a'' sını uzatarak okumak yasaklanmış.

içerisinde be geçen iki ingilizce şarkı ve be'li bölümleri.
Let it be-The Beatles(''let it be'')
Disco Boy-Shantel(''i wanna be your disco boy'')

D&R'da Boney M albümü görünce içime su serpiliyor gidip almıyorum da orada dursun.
bir de yine D&R'da kapak fotoğrafı nedeniyle gözlerimi alamdığım bir albüm var:''Sultana Exclusive''
işte en tepedeki kapak, o albümün kapağı.

delik çoraplı şiir
delik çorap giymek kadar koymuyor bana.
çorabın giyer iken delinmesi.
pek görüşmediğim başparmağım bakıyor bana.
elde değil bünyenin delirmemesi.

samimi deliren kişiye: dellenmiş denir.

Ebru Şallı "Onların hepsi benim canlarım. Hepsini çok seviyorum. Onlar benim lokumlarım" demiş.
'Şişman kadınlar güzelim demesin' söylemine gelen tepkilerden sonra söylemiş bu lafı.
''lokumlarım'' derken hala inceden dalga geçiyor olmasın.

1.11.2009

Play your video with me !


arkadaş tavsiyesi olmadan internetdeki paylaşımsal videoları izlememim sebebi: galiba hepsinin üzerine uzun uzun düşünülecek şeyler olması ve benim o kadar düşünceye ayrıcak ne beynimin, ne de vaktimin olmaması.
geçen gün şu ''mario oynayan kız''ı merak edip izledim.
inanın 2 gündür kafamın bir yanı o kız ve annesinde,
sanırım aldığım karar: annesini kamu vicdanı adına tutuklamak.
zira onun yaptığını insan insana yapmaz.
öyle çocuk yetirştirlmez.
o kız çocuğu da bu ülkenin geleceği.
bugün de sokakta 100.yıl modeli galatasaray formalı bir genci aralarına almış bir gurup fenerbahçeli tarafından formasının çıkartılması videosunu izledim.
aslında buraya kadar bunlar doğru olmasa da alışılmış ve var olan şeyler.
yani üzerinde günlerce düşünülesi değildi ancak sonra bir tanesi ''formasını almayın, geri verin ona'' diyerek kendi içerisinde asil bir davranışta bulundu ve beni tarih, bayraklar, savaşlar ve sosyoloji gibi binlerce konuya sürükledi.
sürüklenirken bir takım kişilerden de ''al al al a lalaal'' sesi duyuluyordu bu sebepten dikkatim gene dağıldı.
diyeceğim o ki: videolardan bir şeyler öğrenmeye yahut videolara birşeyler öğretmeye çalışmayın ama üzerine biraz düşünün.

image from: the toy story

31.10.2009

resimdeki sanatçı


kış ile benim tıkanan serzenişli ilişkimize mango'nun fotoğrafları adeta güneş gibi doğuyor.
geçen sene penolope cruz ile sabahları beni uyandıran mango
bu sezon da scarlett johansson ve dudakları ile alıyor aklımı.
yapma mango,
yapma bunu,
kışla aramıza girme artık.

eskiden gazeteler televizyon ekleri veriyorlardı.
artık pek kalmadı galiba.
ayrıca bulmaca eklerinin resimdeki sanatçılarına bıyık sakal eklemek bambaşka bir zevktir benim için.
(ve resimdeki değil, fotoğraftaki olmalı)

bir hata oluyor galiba
ne yazam altı çizgili yazıyor, sinir oldum cinnet geçirdim şurada.
hayır çok mühim şeyler yazarım da altı çizili olur o zaman sinir olmam.
böyle olmuyor.

hah, düzelttim

evet bazı erkekler bazı konularda afallayabiliyor.(daha sonra toparlanıyor gerçi.)
şu videoya özellikle dişi okurlar dikkat kesilsin.

dikkat ettim yemekli kafe gibi yerlerde menemen'i inatla melemen diye yazıyorlar.
ne menem bir işse artık?

evde oturup da ''şöyle gülsem daha iyi olur'' diyerek kahkaha çalışan insan, küssün benimle
a uzattım serçe parmağımı da..

GEVENDE dinlerken film çekme fikri geçiyor herdaim aklımdan.

google'a ne yazsam hürriyetin internet sitesine çıkabiliyorum.

az önce aldığım bir karara göre çirkin ama seksi şarkıcı Fergie,
ya uzaktan, ya çok yakından incelenmeli
orta mesafeden pek fena bence.

facebook'da şeker kız candy adlı çizgifilmin jenerik müziğinin canlı icrasını gördüm de japon içinde kaldım vallahi.
şimdi dinleyince farkettim eurovision şarkısı gibiymiş.

bir de facebook'a , kendi uydurduğum ''internetteki arızalar dünyada çözülebilir ancak dünyadaki arızlar internette çözülemez.'' sözünü, uyduruk bir isimle yazayım da kaç kişi üzerine düşecek bir araştırayım istiyorum.
yapmayacağım galiba.

ismini vermek istemediğim iki güzide arkadaşım noelin hediye alışverişini ve ruhunu sevdiklerini açıkladılar.
bir tepem varmış attı arkadaş.
(elimle mis işareti yaparken beni hayal edeceğiniz) şöyle bir konuşma yaptım:
''adam yaşlıdır yalnızdır diyeniniz yok.
biriniz ressamcı: ''yok noel ruhu, vay noel sinerjisi.''
öbürünüz zaten laz kapital.
adam yıllardır sizin için şebelek gibi kırmızıları giyiyor,
sizin kokan çoraplarınıza hediye koyuyor,
sizin uyku kokan evinizde hırsız yerine koyulup dayağın kralını yeme pahasına sessiz sessiz dolaşıyor ama siz yoook.
hiç sordunuz mu ''santa baba, yazın ne iş yapıyorsun'' diye?
hiç sordunuz mu adama ''bu geyiklerin yemi suyu neredendir'' diye?
hiiiiç.
gece heycanlı heycanlı uyuyun, hop ! sabah kalkın
noel olsun, yılbaşı olsun.
dükkanlarda tezgahtar el yazısı ile ''happy new year'' yazısı camlarda hemen yazsın.
yok ya !
son olarak,
bundan sonra noel babaya laf eden karşısında beni bulur.
evet cidden.

içeride sigara içmek yasak iyi güzel de
kapıda içiyor herkes.
beter olayım geçilmiyor o kapıdan bildiğin edebiyat tabiriyle ''sis perdesi''
içeride de kimse kalmamış orası da ''sırlar odası''
insanlar kurallara uyuyor diye ben ''biraz daha ilerde için'' diyemiyorum zira
sigara içen insan kendinde garip bir haklılık görebiliyor.
(ayrıca çoğulculuk diye de bişey var)
kurallara zorla uymanın verdiği isyansal güçten korkarım bazen.

yukarıdaki tanımadığım kişili fotorğafı ben çektim.
bienalden.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...