25.12.2014

Dinazor


Böyle giderse, böyle gitmez.
böylelik, tarihsel olmayan yani tekkerrür etmeyen bir süreçtir.
Bir şey gerçekse rutine giremez muhakkak değişir.
Bu yüzden muhafaza ve muhafazakarlık gerçek üstü bir eylem ve durumdur.

"Çok tökezledim hayatta,
Hiç düşmedim
Yakardım çok kez ayakta
Hiç küsmedim."
  Çağdaş Türkçe pop şarkısı sözü yazabilir miyim diye denedim oluyormuş.

Yılan balıkları çiftleşmek için 6000 km yol gidiyorlarmış.
Yılan balıkları "elektrikli" oldukları için çok yakmıyorlardır herhalde.

Sanki bütün düğünlerde aynı gevşek adam şarkı söylüyormuş gibime geliyor.
Ha bir de her düğünde kitle ile alakasız olarak aşırı mini giymiş biri oluyor.

Ben de bimden aldığım gofretli Hollanda tatlısını a101'den aldığım latteye banıyorum.
Aynı kombinasyom starbucks'da da mevcutmuş.
Kârda mıyım zararda mıyım anlamıyorum.

Çizer adamın direnişi iki rengin dışına çıkmama çabasıdır. 
(Masraf oluyor)

Adım Nebile olsa sürekli "ahh ne bileyim ben" diye şarkı söylerdim.

Mutsuz olmak ile mutlu olmak arasında incecik bir çizgi yok, dağlar var.
O dağlarda yaşan güzel kadınlar, çalışkan adamlar, uslu çocuklar var.
Mutsuz olmamak mutlu olmak demek değildir.
3.halin imkansızlığı çoğu zaman geçerli değildir.

Dışarıda tek başına olduğum zamanlarda yüzeysel arkadaş topluluklarını gözlemlemekten keyif alıyorum, cümle başına 2.1 "kanka" ve  3.2 de "yaa" düşüyor.
Gerçekten konuşacak hiç bir şeyleri yok,
 var olan internet geyiklerini yansıtıyorlar sadece.. 
Bu kadar kötü özelliklerinin yanında çok da gereksiz para harcıyorlar böylece ekonomi dönüyor (dönüyor dönüyor ve gene yandaşın cebine dahil oluyor)

"Kötüleri yenmek zamanı yenmekten daha kolay"mış.

Bunu daha öncede yazdım ve söyledim: ilkokulumdaki tüm kızlar birbirine benzeyen adamlarla evlendi, sosyal medyanın gözüme gözüme soktuğu bu durumlarda "ben de o adamların tipinden hiç yok lan." hissi insana farklılıklarından ötürürü zor bir hayat yaşayacağnı farkettriyor, 
eğer siz de ben gibiyseniz sizin ben ta *mınıza korum, faklılığımda gözünüz vardı demek.
Zaten matematiği anladığım ilkokul 3.sınıfta 30 soruluk bir testten 30 aldığımı söylediğimde bana inanmayan kızlar da gene bu kızlardı, onları çok düşünmedim matematiği de zirvede bıraktım.

"Acaba ilham perini ilhan peynir diye sattılar mı?" diye soru duydum.

Çarşıda tuvaletler paralı olunca avmlerin yükselişi başladı, avmler yüksek fiyatları ile bizlerden o tuvaletin parasını alıyorlar o ayrı.

" Ünlülerin gerçek isimleri " adlı resim galerisini, 
" Ünlülerin instagram fotoğrafları " adlı resim galerisine tercih ederim.
ki " Ünlülerin gerçek isimleri "nin bir resim galerisi olarak sunulması  düpedüz saçmalık.

Geleceğe inancı olmayan adamlar Türk Kahvesini çay bardağı ile içerler.

"Hayatımın erkeği", "hayatımın kadını" vb kararları alabilen herkesin bir zamanlar kaybettiği büyük bir şeylerin getirdiği farkındalıktan bahsediyorum.

Ne senden önce ısıtılmış bir eve girebilirsin, ne de ellerin doluyken kapı ziline basabilirsin.
Yalnız yaşayanları sevin.

Sezen Aksu pilavı çok severmiş. Bir gün Antalya konserinden sonra 7 Mehmet'e gelmiş. Özel bulgur pilavı olduğunu görüp tadınca, mekanın sahibi Hakkı Akdağ'ı çağırmış. "Bu pilavı sen yaptıysan benimle evlenir misin?" demiş. Hakkı Akdağ da "ben zaten evliyim" deyince, Sezen Aksu da "o zaman beni dost olarak al" demiş.. Hakkı Bey bu kez de "benim dostum da var" deyince gülüşmeler olmuş ve o günden sonra özel bulgur pilavının adı "Sezen Aksu Pilavı" olarak kalmış.

Bu kış da bol bol banyo lifi modeli bereye maruz kaldık çok şükür, bahar gelse de buralar hep iyice gerilmiş tayt olsa.

Bugün yürüyen merdivenlerde özledim seni
Akşam olurken çimlere bakarken özledim
Eksik dörtlükler gibi özledim
İşte böyle üreyen duygularla özledim seni.

Doksanlı yılların Popüler bir şekilde uzun süre saçma nostaljisi yapıldı fakat bu yılların gerçek simgesi dinazordu, dinazor dönemin az ama yeni teknolojisini ifade etmek için oldukça uygundu, bilinen bir şeye eklenmiş teknolojilere sahip olduğu için de bu teknolojik yenilikler rahatça farkediliyordu.
Konuyu köpürttüğümüz Kuzenim Anıl da " Ulan Jurassic park, senin oyuncak robot dinozorlar, 3D dinazor gözlükleri, dergiler, trex iskelet maketleri, Dino'yu da saymıyorum... 
Ne cok dinazora maruz kalmışız lan. Diyorum her şeyin cevabı orada bi yerde, çocuklara bu kadar dinozor yüklemesi neden yapılır ya?" Dedi
Ben de çaresizliğimi bir de Dinazor Salam ile Power Rangers'ın dinazorları vardı diyerek bastırdım.

İnstagramda hediye gelsin diye sürekli makyaj malzemesi reklam fotoğrafı paylaşan arkadaşım var. 
Evli barklı kimyager insansın, hadi kocan almıyo ve senin de para veresin yok. Oturup kimyasalları mı birleştire miyorsun?
O da değil işte düz bedavacılık.

Vedat Milör: - sizin bu fırın da eski efsunlu bir fırın yani
Konyalı Pideci: - vallahi eski tabii de bi'şeyi varsa yaptırabiliriz yani, sonuçta tuğladan.
Vedat Milör: - yok yok o anlamda değil..

"Bir şey mi unuttum acaba" hissi insanı yer bitirir ve hayatınızın en monotonlaşmaya başlayan zamanında ortaya çıkar.

Beyoğlunda oturduğum ve istanbuldan gitmeyi kesin kafaya koyduğum zamanlardı taksim civarındaki bir kargocuda sıradayım bir şey sorup kaçacağım, 
bir şey sorup kaçmak için sıraya girmekten nefret ediyorum ama başkasının işi ile meşgul olan bir çalışana da soru sormayı sevmiyorum. 
Galiba ben her mağazada, her resmi dairede bir danışma olsun istiyorum; hele bir de eski prinç levhada times yazı karakteri ile "danışma" yazıyorsa uf demeyin keyfime.. 
Neyse işte sırada beklerken Sn. Gülşen Bubikoğlu'na gidecek bir paket gördüm adresini hayırlamıyorum ama anadolu yakasında sakin bir yerdi, "koskoca Bubiğe de ancak bu yakışırdı." dedim, sorumu sordum görmeden bişey diyemeyiz dediler. Bir kaç gün boyunca herkese Bubiğin adresini anlattım, bir tek okul arkadaşım, devrem Mehmet ciddiye aldı. Kargocuyu da kullanmadım, dev bilgisayar kasamı otobüsle Antalyaya taşıdım.
İstanbula bir daha hiç taşınmadım.

Çizim: bu blogun yeni çizeri olan bir arkadaşa aittir.

26.11.2014

illüstür Bakalım


Eğer paranla rezil oluyorsan gerçekten az paran vardır.

Babam benim yaşındayken mesleği bu olmamasına rağmen 10 yıldır zeytin yapan bir adammış, evliymiş çocuk sabiymiş.

Gürlük diye bir yer olsa da 
Öz Gürlüklüler diye dernek kursalar ya.

Türk Kahvesi "Rio Minas Gr 5 Arabica" isimli bir çekirdekten yapılıyormuş, bu çekirden adından da anlaşılacağı gibi Brezilyadan geliyormuş ve oldukça ucuzmuş hatta New York'taki Vasat Kahveler Borsasında bile sıralamaya giremezmiş.
Rio Minas, toprağımsı ve iyotun bol olduğu bir tada sahipmiş.
Bizim kahvemiz aslında kahveyi üretme şeklimizmiş.
Biz kahveyi fazla kavurup acı bir kahve içiyormuşuz.
Mehmet Gürs kahvemizin kalitesini yükseltmek için bir laboratuvar kurmuş.

"Yetim kalasan Ömer
Bize gelesen Ömer."
Şarkı sözlerinin hikayesi ne olabilir?

Batman şehrimizin vergiden muaf olduğunu ve Medicalpark hastanelerinin merkezinin Batmanda olduğunu biliyor muydunuz?

"Falan filan" varken "Bla bla" batının kötü yönüdür, 
kötü yanıdır, 
kötü huyudur.

Acunun tişört markası Acuna bile tişört satamadı.

Çoğulcu demokrasi de çoğula göre değişiyor. Aklımda şöyle bir Modern Aristokrat Demokrasisi var: Çalışmayan, okumayan, üretmeyen ve tüm gün parklarda 2,5 litrelik kola içenler oy vermesin. Olsun bitsin.

Başarı kendini kasmadan dengeni koruyabilmektir.

Zeytinliklerin 3 kilometre yakınına zeytin ile ilgisi olmayan bir sanayii kurulamaz. 
Bunun kanunu böyle diye termik santralin  3 kilometre yakınına Zeytinlik dikilemez mi?
Zeytinliğin kıymeti termik santral kapattırabilir mi?

ODTÜ'nün bazı bölümlerinde gelenekmiş, bölüme 80 kişi alınsa da ilk derse bölüm başkanı girermiş ve "arkadaşlar bu sene 80 kişi aldık ancak içinizden sadece 10 kişi zamanında mezun olabilecek." dermiş.
Şaka da değilmiş.

Mecnun: Sen mi çaldın cüzdanımı?
Arda: Ne çalacağım ben senin boş cüzdanını be fakir
Mecnun: boş mu? Bırak şimdi ya boş moş diyorsun çalmasaydın nereden bileceksin boş olduğunu?

"sen ve yağmur.
başa dönemezsiniz.
öyle bir yol yürüdünüz ki ancak
dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz
inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine.
yağmur yalnız yağarken yağmurdur
sen yalnız senken sensin
burada kalamazsın ve başa dönemezsin
gitmek zorundasın..."
-İsmet Özel (of not being a jew)

Beyaz saçını fersiz bir maviye boyamış yaşlı kadın gördüm ve "kadın saçını renklilerle yıkamış" dedim.
Üniversitede saçını sarıya boyamış mal bir erkek görünce "insanlar renklerini değiştirebilmeli." Demiştim, özgürlükçü bir zamanıma denk gelmiş demek.

Dinlemeyi bilemezsen anlamazsın, anlamadığın işi tekrar tekrar yaparsın, yorulursun dinlenemezsin.

Cinsellik yaşamayan kadınlar daha iyi keskin nişancı olurlarmış ayrıca keskin nişancı kadınların en az bir memesi alınırmış.
Kadınların daha merhametsiz olabildiklerini zaten biliyoruz.
Yine de onları çok seviyoruz.

Alışveriş merkezine girer girmez H&M'den katalog aldın ergen,
Çıkarken alsan olma mı ergen?

Doğa kendine kötü davranandan intikamını alırsa her türlü şiddeti desteklerim.
Ters bir durum olursa doğaya da karşı gelirim: fırtınaların üzerine yürür, yağmurları yumruklarım, depremlere çomak sokarım..
Bunlar doğa ile benim aramda tabii şeyler.

Bizler pablo picasso olamayacaksak olayımız olmayan diğer alanlarda da iyi olmamız gerekiyor, örneğin Picasso'nun çocuğu olmasa da olur ancak bizlerin insanlık ve uygarlık adına iyi çocuklar yetiştirmemiz gerek.

Güce değil güçlü olana tapanların ülkesinde yaşıyoruz,
"kazanır" diyerek her kupa brezilyayı desteklemekten dünya kupasına katılamıyoruz.

Antalya Zerdalilikteki okuldaydık ilkokulu da aynı sınıfta okuduğumuz arkadaşım Barış bir defter kapağının iç tarafına basılmış bir fotoğrafı gösterdi, fotoğrafta Mustafa Kemal Atatürk, Barışı yanına oturtmuş Barış'ın başını okşuyordu.
O yaşta zaten çok ilgimi çeken ve hiç bilgi sahibi olmadığım bir şey olduğu için bu fotomontaja aklım çıktı, defterin kapağına basıvermelerine de ayrı aklım çıktı.
"Bizimkiler bu işlerle uğraşıyor ya" demişti Barış.. 
Sonraki ders Beden Eğitimiydi erkekler olarak sınıfta üstümüzü değiştik, Barış bana teyzesinin aile büyüklerinden birisine sigara içerken yakalanmasını aşırı ciddi bir olaymış gibi anlattı ve ben de mal gibi etkilendim, 
zaten galiba Barış için bugün benim aklımı alma günüydü.. Konuyu sigaraya ne kadar karşı olduğuma getirdim ve üzerinde yeşilay kolu yazan sikindirik rozeti Barışa gösterdim, o da bana "lc wakıvak" yazan tişörtünü gülerek gösterdi, le ce vakıvak olarak okuduk, bilkte güldük.
Aradan yıllar geçti okul bitince görüşmedik, yolda bile karşılaşmadık, ikimizin de biraz boyu uzadı, ikimiz de bir ara saçlarımızı uzattık ve dev top sakal bıraktık, ben dijital fotomontaj üzerine kendimi geliştirdim, hiç sigara içmedim, LC Waikiki de artık maymunlu yabancı bir marka değil "elsiva" denilen yerli bir marka, Barış bir kere "piyaz yiyelim bir ar"a demişti onun dışında nerede ne yapar bilmiyorum ama ne zaman bir waikiki mağazası görsem içimdrn "le ce wakıvak" diyorum.

İllüstrasyon: İsmini Vermek İstemeyen Bir Arkadaş


5.11.2014

Kiliseli Genç Umut



Üzerinde "i love baba parası" yazan stickerlı bir taksi gördüm.
Şu yazdığım yazıya da "sadece bir taksi mi gördün iki görmedin mi?" Şeklinde gibi bir gıcıklık var gıcıklıkların en olmaz olası.

Kumlar erir cam olur, 
Camlar erirse yazık olur 
ve muhtemelen çok sıcak olmuştur, oluyordur, olacaktır.

Doğa fotoğrafçılığı en iyi ressamın tablolarını keşif etmek gibi.

Yeni yerinde tutmayan dükkanlar, yeniliğe olan inancımızın katilleridirler.

Kalabalık rakı içmelerin hepsi ego savaşından başka bir şey değil.

Problem her gün aynı eve gitmekte değil, her gün aynı yoldan gitmekte.

Kırtasiyecilik sezonluk iş sayılıyor mu?

Antalya geç soğuduğu için kışın açılışı yağmur ile yapılıyor.
Öyle ince kutsal bir hava.
Öyle güzelce bir şehir. 

Bir ürün  "şöyle süper lezzet, vay böyle harika lezzet!" Diyerek reklam yaptıktan bir süre sonra "lezzeti yenilendi" diye reklam yapıyorsa bilin ki; o ürün dandik bir üründür.
Lezzetinin yenilendiğini reklamda değil ambalajda görüyorsanız o dapadandik bir üründür.

Kediler kediler,
geldiler yediler
ve gittiler yediler.

Yenmeyecek aburcuburlarımızın başında ketçaplı patates cipsi ve portakallı fruko gelir ki portakallı frukoyu artık satmıyorlar.. 
Tıpkı Cappy Gurme gibi.

Şimdi biri watsapp'a vatçap diyor ya, sonra o biri vatçap dendiğini bir başkasına,
o başkası da bir başkasına,
derken karanfil elden ele.

Bisiklete "velesbit" denmesinin sebebi "velesbit" kelimesinin rusçada bisiklet anlamına gelmesi olabilir.

Kararlar diğer kararlar ile değil uğruna feda edilen şeylerle kıyaslanır.

Yeni arabalar elekrik süpürgesi gibi dedim Özgür P.'de Sin City'de Marv diye bir karakterin "Modern arabalar elektrikli tıraş makinelerine benziyorlar." Dediğini hatırlattı.

Gelir gelmez telaşla tuvalete yetiştiğin yer evindir, evin oluyordur, evin olacaktır.

Ben haklı olmak istemiyorum; 
Ben mutlu olmak istiyorum.
Haklı olan insanlara dikkatli bakın haklarını alamamışlar ve bu yüzden mutsuzlar ayrıca bir de hak mücadelesi içinde yorulmak var.
Bu yüzden hem "anlamak çözmeye yetmez." hem de haklı olmak.

Bilgisayarımda internet kesikken bile facobooka girebildim, eskiden de televizyon yayını kesilince bir tek trt çıkıyordu..
Sonuçta yeni dönemin trt'si de facebook

Yapamadığınız, lafta kalan küçük yahut büyük bir projeniz mi var?
Olsun üzülmeyin,
demek ki siz halen gençsiniz.

Selüloz ile selülitin bağı var mı?
Bir de selülüte tedavi amaçlı türk kahvesi sürülen bir görsel gördüm, düşman başına.

Antalyalının deniz ile güneş ile işi olmaz Antalyalı bilir ve domates, biber, patlıcan, elma, ceviz,  turunçgiller, vb gibi ürünler yetiştirir

Kendini öldüren birinin gözlerinin içine baktım, (Mehmet Pişkin)
Kendi öldürdükten sonra baktım,
Aynı zamanda da kendini öldürmeden önce baktım,
Aslında gözlerine de bakmadım, Bilgisayar monitörüne baktım, Kendini öldürmeden önce facebook hesabında paylaştığı "veda videosu"na baktım,
En çok da şunu merak ettim videoyu kendini öldürmeden önce mi paylaşmış yoksa sosyal medyadaki "şu tarihte paylaş" özelliğini mi kullanmış.
Çünkü "ben gidiyorum" demek ile "ben gittim" demek arasında kocaman umut ve cesaret farkları var.
Paylaştığı şarkı iyiydi gerçi..

Tuvalet kağıdının rulosundan ayrıldığı o an... 
İşte o an insan kendi derdini unutur.

Keşke elektonik aletlerin monitörlerine yapabildiğimiz gibi baĞzı insanların da parlaklığını kısabilsek.

İstanbulu özlemedim,
Kadıköye gitmeyi özledim.
Ucuz vapur romantizmi değil,
Metrobüs geliyor çekil.

Ayakkabının mental olarak yüzde ellisi bağcıklarıdır.

İçinde bulunduğumuz ekonomik sistemde beraber yaşadığımız bireyler ister istemez yaşamımızda etken oluyorlar.
En mikro ekonomik örnek olarak insanlar maalesef tavuk pilava ketçap sıkıyorlar diye tavuk pilavcı o bim ketçabının parasını benden de alıyor.
Bu sebepten ben de tavuk pilava hakkını verip ketçap sıkmayan insanların yanında yaşamaya karar veriyorum, buna da "zengin mahallesi diyorlar.
Düzeltiyorum: "zengin semti"
Tekrar düzeltiyorum: Zengin muhiti.

"Kaldırımda yürürken sigara içerek arkaya tütenleri öldürecez."
Hadi gel de bunu duvara yaz.

İlişkisi olduğu halde "ilişkim yok" diyen bir erkekle,
İlişkisi olmadığı halde "ilişkim var" diyen bir kadının başlayan ilişkisinden bahsediyorum.
Kötülerin dünyasını merak ediyorum.

Kadınların bir yaşlanma ritüeli olarak saçlarını kısa kestirmelerini pek çok şeyden vazgeçmişlik olarak değerlendiriyorum.
Olumlu yahut olumsuzluğunu değerlendirmiyorum sadece vazgeçmekten bahsediyorum.

İstanbul gerçekten büyüleyici bir şehirdir. eğer 40 yaşında evde kalmış bir kadınsanız.

Bütün yargılarınız, yargının kesinlik kazandığı ana kadar geçerlidir. 
Hayatta yargılarımız mutfak tezgahından düşüp kırılan bir bardağa benzer, parçalar tekrar bir araya gelir ancak bir önceki düzeninden farkı ve de bir önceki düzenini hatırlatır bir şekilde.. 
Yine de çöpe giderler.

Vardiyaya "şift" denen tüm işletmeler acaba euro ile mi maaş ödüyor.

Beden Eğitimi dersi için bile süslü kıyafet bulan kız evlenebildi mi? Yoksa istanbul'un büyüleyici bir yer olduğunu mu düşünüyor.

Dört denilince "dön de götünü ört" diyen bir ülkede sosyolog olmaktan bahsediyorum, sözelciliğin sınırlarında gezmekten dem vuruyorum.

Lisede mantık dersi çok zevkli başlıyo da bir anda suratına sıçıyor ya, 
işte bizim milli takımlarınız spor dalı ayırt etmeksizin rakiplerine aynı sonu yapıyor.

Arkadaşlarım ile beraber en sevmediğim duvar yazısı olan "liseli genç umut"u Kiliseli genç umut"a çevirdik, bu yüzden de çok mutluyuz.

8.09.2014

"Abo Lafa Bak."



Jöleli saç ile spor yapan adamdan hiç bir yol olmaz.

İsmail Abi 
-oooo kamil gözlük yapmışın, miyop mu bu?
Kamil 
-yok İsmail Abi, dinlendirici bu.
İsmail Abi
- dinlendiriciyse ne takıyon?
kapat gözlerini dinlen.

Klima kumandasını duvara asmayı çok sevdik.

Biz aynı çocukluğu yaşyan farklı çocuklardık, şimdiki çocuklar farklı çocuklukları yaşamaya çalışan aynı çocuklar.

Şehrinin spor takımını desteklemeyen, yerine yöreseline hayran olmayan kişinin gözü evlense bile dışarda olur.

4+4+4+4...=1 işleminden bahsediyorum.
Dört mevsimin tek düzeliğe dönüşmesinden, 
Dünya yörüngesinin sıkıcılığından bahsediyorum.
Matematiğin anlamsızlığından bahsediyorum.

Her fırsatta "yeni yazı var mı?" Diye soran über insan Özgüre selam olsun.
En son mahallede rast geldik uzun saçını bağlamadan bisiklet sürüyordu, kaza riskini düşündüm ama mahalle baskısı olmasın diye uyarmadım.
O saçlar kesilecek.

Kadınların hem kadın hem erkek şarkıcılara hayran olma hakkı var ama erkek adam erkek sever.

Tanrı da bavulunu unutur.

Babam için bu blog: "internette yazıyo musun gene bakkal defteri gibi?"

Nesneleri değil, sıfatları farkedin, farkında olun.

Evladı olan ilkokul arkadaşlarımızdan bahsediyorum.

"Bir şeyin gerçek olmasına gerek yok, inandırıcı olması yeterli."
-Woody Allen

İkinci el iphone telefona bir önceki dandik samsungun kulaklığını takarak ortaya çıkan yoksulluktan bahsediyorum.

Bi tane medeniyeti yakından tanıdım o da eşşek siken hititliler çıktı.
Talihim yok bahtım kara.

"Şu sırtımda ne var ya kaşınıp duruyor" diyecek kimsenin olmadığı bir yalnızlıktan bahsediyorum.

Çocukluğumun bir kısmı Sarı sayfaları okuyarak geçti.

yumurtaya kimyonun yakıştığı gibi anti klişe bir güzellikten bahsediyorum.
Güzelliğe keşif yapma saadetinin eklenmesinden, 
özeli bulmaktan bahsediyorum.

Almanya 90 milyon insanmış, ancak ev doğalgazlı olduğu için bizim gibi tek odaya sıkışıp öbür odaları boş bırakmıyorlarmış.
Yani üç büyük kentleri o kadar da büyük değilmiş.
Köylü köyünde kalıyormuş ve biralık arpa ekiyormuş.

İnecek düğmesi kuşlu kapı zili ile çalan dolmuşa denk geldim.

Derdini anlatamayan insanların sürekli ama sürekli aynı şarkıyı dinlenesinden bahsediyorum.

Sabahları çok neşeliyim,
Kalemlerden keçeliyim.
Düştüm gurbet derdine,
Gari ben neyleyeyim?

"4 taneden fazla modele bakacaksanız karar veremezsiniz, hiç bakmayın, sonra gelirsiniz." diyen mağaza sahibi de duydum.

Gözüne bir toz kaçınca üfleyecek kimsesi olmayan birinin yalnızlığından bahsediyorum..
Göz yaşının hem duygusal hem de gözdeki tozdan ötürü akmasından bahsediyorum.

Kış vakti en ucuz şarapları içip derdini neşesini  duvarlara boyamış adamlardık ve adam olmaya direnir gibi evlenmiş eski sevgililerimizi hiç anmadık.

Formula 1 yarışında tüm yarışmacıları peşine takınca sonuncu olduğunun ortaya çıkmasından bahsediyorum.

"Tüp bitti" kadar hüzünlü çok az cümlemiz var.

Yeni doğan çocuğunun ilk defa yağmuru gördüğünü farketmeyecek kadar normalleşmiş mutluluklardan bahsediyorum.

Bizim ilkokul öğretmenimiz dahil (ilkokulda hoca olmaz) okulda poşet biriktiren insanlar vardı, bu işi "lazım olur" diye değil baya baya koleksiyon değeri için yapıyorlardı, sonra allahtan internet çıktı da bu iş tarih oldu.
(Tarih bile olamadı)

Behzat Ç.'yi hep özleyeceğiz.

11.06.2014

Ömür Kılıçaslan


2008 senesiydi, Olimposta 3 gün süren Olympos Music Fest - MTV Alternative Nation adında bir müzik festivali tertip etmişlerdi,
Olimpos bizim için "şurası"ydı, yıllarca Rock'n Coke'a gidememiş belki de gitmeyi kendimize yakıştıramamış bizler için, MTV Türkiye'nin düzenlediği bu festival bizler için nimetten sayılıyordu.
 kendi aramızda hazırlıklarımızı yaptık, çadırlı kamp için kombine bilet ve çadırlar aldık, artan paramızı da orada yeme ve özellikle de içmeye harcayacaktık,
üstelik festivale Gevende, Direc-t, Ayyuka, Kreş, Dorian, 110, Makine, Nükleer Başlıklı Kız ve Hariçten Gazelciler gibi dönemin son derece afilli ve alternatif müzik toplulukları geliyordu.
  
Hariçten Gazelciler benim tesadüfen farkettiğim ve müziklerini çok beğendiğim ancak Murat K. başta olmak üzere hiç bir arkadaşıma benimsetemeiğim bir topluluktu, festivalin 3. ve son günü sahneye çıktılar biz 3.güne kadar ucuz alkol alıp kafamız çok güzel gezmenin ve bir hot dog ile gün geçirmenin yolunu bulmuştuk, Hariçten Gazelciler sahneye çıktı ve içinde Anadolu toprağı olan müziği ile bizleri bütünledi o kafayla Murat K. bana "abi çok iyilermiş ya"  demişti.
 
Hariçten Gazelciler'in sahnede olduğu o an festivalden de öte hayatımın en mutlu anlarından birisiydi.
2014'ün 11 haziran sabahı öğrendim ki 
Hariçten Gazelciler'in solisti,abisi, kaptanı, çağlamanın mucidi  terastan düşerek hayatını kaybetmiş.
önce gün boyunca böyle değerli bir insanın ölümüne üzüldüm ,
sonra da "niye benim mutluluğum ölüyor ki?" diye düşündüm.

5.06.2014

Uzak Yakınlık

Kadıköy sahilinde haziranın ilk günlerinden biri olmasına rağmen ılık bir havada oturuyorduk, dalgalar bizi sakinliğe davet edercesine yavaş bir tempo ile kıyıya vuruyordu, Beyazıttaki üniversitenin arkasından güneş batmakta, vapura yetişmeye çalışan insanlar koşmadan seri adımlarla arkamızda yol almaktaydı. 
 Mangolu soğuk çayından bir yudum aldı ve iğrenç martıların berbat sesini bastıran bir ses tonu ile söze girdi:
-Bu sefer haber verdiğin için teşekkür ederim.

 "Bu sefer" diyerek kıyas yaptığı bundan tam bir sene öncesiydi teşekkür ederek kinaye yaptığı ise o sene görüşememiş olmamızdı.
Cevabımı verirken kafam onun baldırına gelecek şekilde kucağına uzandım,
 -Söylemiştim, mazeretlerim vardı ve sana elimi mis işareti yaparak mazeret açıklamamın beni ne kadar tiksinç göstereceğini biliyorsun. 
Üstelik yanımda olmak için diretseydin o meşhur ve meşgul mazeretler anılarımız olabilirdi.

Konuşurken ben ona, o gün batımına bakıyordu,
söze girerken güzel gözlerinde az sonra güneş değil ben batacakmışım gibi bir ifade vardı.
 Önce yüzümü sonra saçlarımı okşadı ve ekledi:
-Peki.

"Peki" dedi, kısacık bir peki, Şebnem Ferah hariç tüm kadınlar gibi o da "artık kısa cümleler kuruyorum" mesajını alttan veriyordu.
Yüzümü ve saçlarımı okşaması sayesinde "peki"yi şu anın tadını çıkartalım gibi olumlu bir yere koydum, güneş batana kadar sustuk. 
Ben çoğu zaman onu, biraz da manzarayı seyrettim, 
İstanbul sevmediğim bir yer olduğu için değil gerçekten onu evrenin geri kalanından daha anlamlı ve güzel bulduğum için yapmıştım bunu. 
Zaten o sıralar benim için günbatımı Antalya Kaş'dan başka sadece onun yanında gözatılabilir bir şeydi.

 Sessizliği bozdum:
-Sence tüm kadınlar kendileri suçlu hissederler mi?

 Biraz düşündü, ben de bu kısa sürede onun düşünmesini ve onu düşünmeyi ne kadar sevdiğimi düşünüyordum ki cevap geldi:
 -Bilmem, olabilir, bu diyarlarda öyle bir durum ve bundan faydalanan çok insan var herhalde.

 "Herhalde"li, "olabilir"li iyi bir cevap verebilmek için karşınızdakini düşündürmemiz gerekir, soru ile düşündürmek çok kolaydır ancak bir cevabı iyi yapan şey kişiyi düşündürebilmesidir.
 Onu çok zeki buluyordum, öyle ki gıdıklamak istediğim ilk organı beyniydi ve diğer klasik organlarının da ölümsüzlüğü hakkeden güzellikleri vardı.
Keşke bu düşündüklerimi ve kendini asla suçlu hissetmemesi gerektiğini ona söyleyebilseydim fakat nedense onu bu şekilde seviyor oluşumdan hep çekineceğini düşünüyorum, garip bir şekilde sevildiği için kendini sorumlu ve hatta az önce sorduğum soru ile paralel bir biçimde kendini suçlu hissedeceğini düşünüyorum.
 Bu yüzden cevaptan sonra sadece elini tuttum ve işaret parmağı ile yüzük parmağının birleştiği yeri uzun uzun öptüm.
 Saate baktım, ben saate bakınca yüzüme baktı yüzünde anahtarını kaybettiğini farkeden insanların telaşı vardı, bir şey demesine müsade etmeden sıkıca sarıldım, 
-Hadi beni yolcu et.

" Evet" anlamında kafasını oynatabildi, Ağladığı ve suratının ısındığını hissedebiliyordum.
Geri çekildim, gözlerine baktım, gözlerini kaçırdı, hafifçe yüzüne güldüm, iki elimi yanaklarına koydum baş parmaklarımla gözyaşını sildim, cebimden kumaş mendil çıkardım uzattım, tekrar sarıldı, tekrar ağladı bu sefer ağlaşıyorduk, zaten biz birbirimiz ile her zaman, her türlü işteş fiile hazırdık fakat olmamıştı.
 Bundan tam üç sene önce bu sefer çok sıcak bir haziran başında  herhangi bir sebepten ötürü ölmüştüm; fakat sanki o an: 
"Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan.
İkimizdik, iki kişi değildik.
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine.
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin.
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum.
Sanki bir bakıma ayrılık böyle."


  Not: tırnak işareti içersindeki son dizeler Edip Cansever'in güzel şiiri "Uzak Yakınlık"dan alınmıştır.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...