22.12.2013

Kadın

Geçtiğimiz yaz değil ondan önceki yaz mevsimiydi galiba, 
yazlarımız çok biribirlerine benzemeye başladı şu aralar,
emin olamıyorum.
Vakit bulup Murat, Güneş ve Ben, Lara sahilinden, denizden dönüyorduk.
Yaz akşamı işte hava çok güzel kararıyordu, 
pek bir trafk yoktu, Güneş'in sonradan sattığı arabasındaydık, eve dönüyorduk, arabada olduğumuz için açık camdan içeriye inceden bir rüzgar esiyordu,
Bilenler bilir Antalyada yazın inceden esen serin rüzgar külçe altın değerindedir.
 bir yandan geyik muhabbetini inceden harlıyordum, bir yandan da dışarı çıkardığım elimle rüzgar sörfü yapıyordum, az evvel de denizde elimle sörf yapmıştım,
takım bozulmasın istiyordum.
Derken cd'de bir şarkı çıktı az evvel geyik yapan ve kıçında cıvıl cıvıl mayolarla oturan, yarı nemli havlulara sahip biz çocukların üzerine bir ağırlık çöktü, 
sonra geyik yavaş yavaş kesildi, bi'süre sessizlik oldu
 sanıyorum o sıralar hepimiz kalbimizi duymuş, kalbimze dokunmuş kadınları düşündük,
(Güneş arabayı satmayı da düşünmüş olabilir, tam bilemedim şimdi.)
sonlarına doğru şarkıya çok inceden eşlik etmeye başladık.

Şarkı bitti.
Biz bitemedik, azalarak, azalanı doldurarak yola herdaim devam ettik.

1.12.2013

Artık Yıl


  Artık sabah yerine koyduğum soğuk istanbul öğleden sonraları pastahaneye gidip, söylememe gerek kalmadan üzeri tuzlu gelen peynirli sigara böreği ve zeytinli açma yiyemiyorum.
  Artık pastahanede "üç buçuk versen yeter"i duyamıyorum,  
  Artık artan paramla "başka yerde bulamam" diyerek capri-sun safari 
alamıyorum.
  Artık zaten capri-sun'ı heryerde bulabiliyorum,
ambalajını değiştirmişler.
Aslanı falan sempatik hale getirmişler tadı değişmiş mi bilmiyorum zira artık ondan da aynı tadı alamıyorum.

Herşey değişiyor.
iyi yada kötü herşey geçiyor, yitiyor, bitiyor.
Isırın hayatı dişiniz kesiyorken.

26.11.2013

Bir Kadın



2005 senesinin yaz ayı benim için hep çok acayip bir dönemdir ve çeşitli dönemlerde aklıma gelip hakkında çok çeşitli düşünmüşlüğüm vardır.
O yaz ayında bir kadın ile tanışmıştım ismini veremeyecrğim köklü bir fakültede yardımcı doçent doktor olmak gibi bir sıfatı vardı; fakat bana asla hocalık taslamadığı için sakince biraz sohbet etmiştik.
O zamanlar biraz salak olduğum için düşünceli bir kadına "ne düşünüyorsunuz?" Diye sordum, o zamanlar az konuşan benim kurduğum soru cümlesi kıymete mi bindiğinden nedir artık,
doğru olduğunu düşündüğüm (kadınlar iyi yalan söyler) şu cevabı verdiler. İki adam varmış da, karar veremiyormuş.
O zamanlar kolay ve güçlü nefret edebilen biri olduğum için iki adamdan da hemen nefret ettim sonrada kesin olarak kendilerini seçtiremedikleri için "salak lan bu adamlar" diye düşündüm,
kadını güzel bulduğumdan ondan nefret etmedim tabii..
 Dedim ki "arada durunca insan bir yere varamıyor, hatta bazen araba çarpabiliyor;" dedim ve "bunlar bize ilkokulda öğretilen şeyler" diye bilmiş bilmiş ekledim, 
 (şimdi onu söyleyen kendimin yanında olsam ensesinden yukarı doğru kafasına bi'tokat atatdım fakat şu aralar durumum yok.)
 Kafası karışmış her kadın gibi söylediğimi ciddiye aldı, 
üzerine düşündü, kadınlar kendi aralarında konuyu değerlendiler, sonrasını dinlemedim (bknz. Erkeklerin kadınları dinleme sorunu)
 İletişim alanında koskoca bir yardoç'a iletişim konusunda akıl vermiştim ve dahası bunu bu farkındalık olmadan yapmıştım, o zamanlar ben böyle biriydim şimdi değilim.
 O zamanlar o güzel bir kadındı halen de öyle üstelik semtinin takımını tutuyor,
bi teklif etsem arada kalır mıyız? ,Ortada buluşur muyuz? Diye hep merak etmişimdir.

Görüntü: Behzat Ç.



3.11.2013

İkramiye

Kazanamadığım  ikramiyeler hiçbir zaman önümüzdeki haftaya devredip çoğalmıyor;  her zaman devrilip yitiyor. Ne zaman hayatımda kötü giden bi'şeyleri onarmaya başlasam hepsi üzerime yığılıyor,  iyi kötü bir üreticiliğim var, fakat bir şeyleri  hiç bir zaman tamir edemiyorum,  malına sahip çıkamamanın böylesi bana has bir mallık olsa gerek.. Arkamda biriken yarım ve dağınık tüm bu üretilerden de iğreti duyuyor ve onlar yüzünden olgu halinde uzun ve hüzün vadeli yoruluyorum. Sadece düşünecek dertlerim olmasın da kendi kendime "eşcinseller kendi hayatlarından 'Gayatım' diye bahsedebilir.." Tarzı düşüncelerle gününü geçirmek istiyorum fakat olmuyor.
 Şarkı tavsiyesi: Real Big Leaguer - John Neal http://t.co/REHACs2BQc
Fotoğraf: bobiler.org

23.09.2013

Farkındalık Üzerine Yeteri Kadarlar

Ne güzel kafam güzel, kalbim ritmikti...ona  O an bana çok anlamlı gelen uzun cümleler kuracak ve bu cümlelerden sonra dediklerimi değil onu onun beni anlaması için çırpınacak kadar çok sevdiğimi farketmesini bekleyecektim, üzerine bir de onu onun bunu "farketmesini bekleyecek" kadar seveceğimden ve itiraf edemesem de bunu kendime hiç yakıştıramayacağımdan adım gibi emindim.. zaten benim için hep böyleydi, aşk herzaman yakışıkalmaz bir anticool olma durumuydu ve benimle aynı durumdaki tüm güzel kadınlar göz bebeklerimin büyüdüğü beklentili bakışlara maruz kalıyordu; onları da onların bunları farketmesini bekleyecek kadar çok seviyordum.                       Resimdeki sanatçı: natascha mcelhone

31.07.2013

Malevolently Flame

Merhaba,

- İsmini veremeyeceğim ama ismi sarı, mor ve yeşil renklere sahip bir çiçek ismi olan bir arkadaşım "beni de hep futbolcu tipli erkekler buluyor" dediydi.


- İrlanda kurtuluş örgütü ve İngiliz zulmünü anlatan bir filmin bir sahnesinde İrlandalılar mesleklerini açıklarken bir İrlandalı "i am iron man" demişti, alt yazıdaki çeviride de ütücü yazıyordu, ben bir an marvel'den iron man gelir diye ummuştum;
sonuçta adam amerikalı ve her an bir yerlere demokrasi getirebilir. (siyasi hiciv içerir)


- Galata Kulesinin altında takılan hippi arkadaşlarımız vardır,
2013 ramazanında kendilerini TRT 1 ekranlarında ilahi çalıp söylerken görüyorum.


- Natural Çoban'ın  adı Mustafa Erdut'muş "Lanet Olsun Bu Hayat Lanet Olsun Bu Sevgim" adlı harika eserinin başında adını da söylüyormuş.
"Dedim belki bu bana geri döner"


- Kızlar "bu konbin şöyle, şu konbin böyle" derken konbinin kralı bende:
Antalyaspor Konbinesi.

- Eğer "Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz" ise "o yollardan sen giderken ben dönüyordum" sözündeki yollar yalan olur ki sen dönüyorsan demek başarısız olmuşsundur,
bırak bir de ben deniyeyim..
artiz.!


- Rosemary diye ballandıra ballandıra bitiremedikleri bitki canım Antalyamızdaki canım mahallemizde yıllardır tarafımızdan Biberiye olarak yetiştirilmektedir, kendisini okşamak suretiyle elimizdeki kötü kokuları da gidermişliğimiz çoktur.


- Göksel'in çıkış yaptığı şarkısı olan "Sabır"ın konuşan gitarını Yavuz Çetin yazdı, twitter aracılığı ile Yavuz Çetinin gitarını çaldığı şarkıların listesini ele geçirdim çok yakında paylaşacağım.
(bknz."Elimde belgeler var.")


- Eğer Ispartaya otobüsle girmişseniz GÜLSHOP göreceksiniz şaşırmayın.


- Çocukken aile dostlarımızdan bir kadın, bizden yaşça biraz küçük olduğu için yanımızda şımaran oğlunu "sıçtığım bok" diye azarlardı,
zamanla o "sıçtığım bok" söylene söylene sıçtığımın boku" olarak evrildi, kadının sonradan bir de kızı olunca oğluna isim + sahiplik eki kalıbı ile seslendi (örn. Muzafferim)
"Sıçtığımın boku" da abiden kız kardeşe terfi etti.
kadının bir kadına hiç yakışmayan dev omuzları, yüz elli santimetrelik boyu, kıllı kalın kolları ve peynirli poğaça gibi bir suratı vardı, sürekli beyaz paketli bir marlboro içerdi.
kocası rum asıllıydı güleç tıknaz ve kızıldı.


- Şair diyor ya "Gün doğmadan deniz daha bembeyazken" diye hah işte aynı şairane his ile
henüz soğumadan İrmik Helvası daha sıcacık iken bitter çikolatayı atacaksın içine, iyice eritip karıştıracaksın, kaşıklarken lezzetinden deli çıkacaksın.


- Hep Söylüyorum "bizim jenarasyon sağlam öğretmen yaptı"
kendilerinden bu seneki portakalın verimi gibi bahsetsem de kendilerine Özel EOB Eğitim kurumlarını kuracağımın da müjdesini vermek isterim.
bu arada bizim jenarasyon'dan yurt dışına seyahat eden çok kişi çıktı herkesin en az 3 arkadaşı gitmiştir herhalde..ben onların yüzde 94'ünün hiç bir şey öğrenmeden, boş boş gidip gelip, fotoğraf çekinip geldiklerini düşünüyorum.
o yüzden onlardan bir öğretmen tespit edersem kurumumdan çok pis kovarım, kovarım ve dönüp arkama bakmam bile.


- Yaz aylarını cep telefonu oparatörü reklamlarındaki gibi yaşamak istiyorsanız fakat 39 derecede yaz sıkıntısının dibine vurmak zorunda kalıyorsanız siz de bizdensiniz..
Eylülü bekleyin, tatilciler gitsin, fiyatlar düşsün, ortalık sakinleşsin..
Tatilci de coşup eğlenmekte haklı,
adam kalkmış gelmiş İstanbul'dan, Ankara'dan, Lüleburgaz'dan 1 hafta tatili var,
Nutellasını saymazsak neredeyse bütün sene bunun için çalışmış, 39 derece mi dinler?
1250 derece de olsa çıkıp coşacak.
akşam hava 1249 dereceye düşünce serin olur diyerek uzun kollu keten gömleği ve altındaki keten pantolonu ile etrafta salınacak..


- Ahtapot kızartmasını Patates Kızartması Zannederek Yemiş Çocuklar Derneği.
kısaca: AHTKIZPATZANYEMÇOCDER


- Erkeklerin erkeklerle olan arkadaşlığı kızların kızlarla olan arkadaşlığından bir milyon kere daha künt gözükse de özünde kızların kızlarla olan arkadaşlığından bir milyon kat daha duyarlıdır.
zaten kızların kızlarla olan arkadaşlığı genelde biribirlerinin kuyusunu kazmaktan ibaret oluyor.
bu da "ben zaten kızlarla hiç anlaşamıyorum" diyen kız cinsini ortaya çıkartıyor ki o kız cinsi de hiç güzel bir cins değil,
23597642756 tane erkekle geziyor o erkeklerin hepsi de erkek olduğu için durum olsa da "ben zaten kızlarla hiç anlaşamıyorum" diyen kız ile takılsam diye bekliyor..
 sonra o kız abartıyor "ben zaten yemek yapmasını hiç bilmem ki" diyen kız oluyor, ;
sonra o kıza bir anda yaş haddinden bir 'koca bul' aplikasonu yükleniyor,
kız o 23597642756 tane erkekle gezmemeye başlıyor bir adet koca bulucu hafif kilolu ve tırnakları hep ojeli arkadaş ediniyor, yeni kafe ve barlara takılınmaya başlanıyor.
o 23597642756 tane erkek de facebooktan kızın evli olarak değişen ilişki durumunu ya görüyor ya görmüyor, yada "rüyalar alemi" isimli 6579 fotoğraflık gelinli damatlı fotoğraf albümünü gezmemiş gibi yapıyor.
işin erkekler tarafında olay şu samimiyetle gelişiyor: 23597642756 tane erkek kızın zaten az çok böyle bir kariyere sahip olacağını biliyorlar biribirleri arasında ortaya çıkmış yazısız kurallarla birbirlerine bağlı oldukları için kızın aralarını bozmasına pek izin vermiyorlar hatta kızın 23597642756 tane erkek ile tanıştırdığı "tanısanız çok seversiniz" Meriç'i de hiç iplemiyorlar. Kızın sohbet sırasına adı falan geçiyor bazıları "vay mınaki o kız da evlendi ya" diyerek şaşırmış gibi yapıyorlar.


- Geçen yazımda 12 yaşımdan beri ilk defa bir insanı küfür ile güldürmüşüm tabii muhtemelen küfre yahut ediliş biçimine gülmedi küfür tanıdık ve sempatik geldi kullağına da ondan güldü,
bahsettiğim küfür tabii ki "keranacı" ancak daha bu bir başlangıçtı bu küfrün tam kombinasyonu şu şekildedir: KERANACI DEYUS ! yeri geldiğinde başına "ULEN" de eklenebilir.


- İnsanların düşünmeden yaşadığını zaten biliyoruz değil mi?
o zaman sinirlenmeye de çok gerek yok.
günümüzde insan düşünmez,
zaten insan düşünmesin diye birarada yaşamamız için sistemler ve sistemlerin kuralları vardır. insanlar bunu uygularlar,
ancak doğrudan da uygulamazlar: insanlar bunu uygulayan insanları taklit ederek yaşarlar.
buna en basit örneklerden birisi de insanın yediğinin içtiğinin fotoğrafını sosyal medyada paylaşmasıdır,
insan düşünmeye başladığı anda bu yaptığı taklit eylemden vazgeçiyor,
ancak onu taklit etmeye çalışan insanlar çıktığı için şimdilik döngüyü bir anda tam olarak durduramıyoruz neyse ki azalarak bitiyor.


- Çok kıvırcık kızın fön çektirdiği çok hacimli saçları...


- Yeni şirket logoları sanıyorum herkes onları sever diye umularak gökkuşağı tadında çok renkli oluyor (örn.show tv, star tv, google, avea..)
bence bu duruma en çok sevinenler: LGTB


- duyduğum en itici sloganlardan birisi "Sen yoksan bir eksiğiz"
eksik kalın zaten mınaki... sanki söz vermişim de gelmiyormuşum da onlar herşeye rağmen beni son kez çağırıyormuş da benim utanmam gerekmiş gibi bir izlenim yaratmanın kimseye bir faydası olamaz.
"ama sin yikkin bir iksiğiz"miş te Allahım..


- Uzun saçlı erkek basketbolcu olmaz.


- Tuvalet kağıdının kartonu unutulmaz.


- Ufakken gittiğim bir berberde marlboro kutularından yapılmış üzerinde de hiç bir kaplama malzemesi kullanılmamış dev bir ev maketi vardı,
ben hiç iplemedim de gelen müşterilerden biri sordu, berberin oğlunun ödeviymiş hoca çok beğenmiş okulda dursun bu demiş ama berber "evine götürecek pezevenk" diye bırakmamış.
hedi öğretmenin çakallığını geçtim de zaten ilkokul çağındaki öğrencilerle dolu okulda 300000 tane marlboro kutusu ile yapmışmış dev bir evin ne işi var?!..
Lan resmen sigaradan kabus gibi, resmen "koşa koşa gidin içmeye başlayın, yeterince içerseniz sizin de başınızı sokacak bir eviniz olur." der gibi.


- Bazen çıkan şarkıya eşik ediyorsun ama şarkıyı da tamamen kendi hür iradenle değiştiriyorsun ya işte o an çok saçma.
bi'dakika aslında çok mantıklı sonuçta o şarkıyı tam olarak içine sindire sindire deniyorsun ve o an onunla olmayacağını anlıyorsun..
Yani: Çıkan şarkıya eşlik etmeye başladıktan sonra o şarkıyı değiştirmek evlenmeden önce birlikte yaşayıp anlaşamayacağını farketmek gibi bir şey olsa gerek.


- Sevgili arkadaşım Onur E. bu sefer de Büyük Ev Ablukada'nın "Bil" isimli şarkısı ile alay etmeye kalktı.
kendisine kendisinin dinlediği şarkıları hatırlatmaktan başka bir şey söylemedim.
sanırım gene anlamadı.


- sırf bir şeye çok para harcayan insanlarla bir arada olmak isteyen bir şeye çok para harcayan insanlar için bir kafe açıp voleyi hatta rövaşatayı koyabilirim,
ancak zenginlerin tam olarak nasıl kazıklar sevdiklerini tam olarak çözmem gerek..
tabii biraz da sermaye gerek.


-Kılıcım Mirkelam'ın favorileri gibi keskindir benim.


- Sonradan Tavuk eti satıcılığına başlayan yumurtacının tavuğuna güvenenemem ben.


- Arada sırada "şunu okudum bilgisayar başında kahaha attım." diye yorumlar geliyor onlar güzel oluyor ama "şu tespitin de on numaraymış, şu konudaki fikirlerin de aşırı aşmış." diye yorumlar gelse fena olmaz hani.
gerçi birisi: "aşırı aşmış" dese fena olurmuş hani.


- Ülker'in yeni bisküvisi Dore'in tadı Kinder'i hatırlattı.

şarkılar
 My Morning Jacket - Rocket Man
 Chet Faker - No Diggity
 Cat Stevens - The Wind
 The Beatles  Norwegian Wood

16.07.2013

Happiness is hopefulness.

Merhaba.


Şarkı tavsiyesi: Widespread Panic - Werewolves Of London
Californication adlı dizinin 3.sezonunun 6.bölümünde çalmaktadır.


-Portakalı soyup başucumuza koyacağımız günler tam olarak ne kadar uzakta?


-Size arada sırada bahsettiğim arkadaşım Onur E.'nin bir anısını daha anlatayım:
sene 2004 falan lisedeyiz, onur şimdiki halinden 25 kilo falan daha zayıf marjinal falan da takılmaya çalışıyor ama dönem marjinalitenin çok para ile karşılık bulmaya yeni başladığı bir dönem olduğu için durum da fena yani..
neyse işte bu Onur'un kendince oluşturduğu marjinaliteye bir takım dış güçler musallat olmuş da kavga durumları olmuş..
ben dersin birinde bu Onur'u bi'gördüm sıranın yanına çökmüş birisiyle telefonda çıkışa gelebilir misiniz? tarzı bir konuşma yapıyor,
telefonu da nasıl çirkin bir telefondu..
modelini falan bilsem yazacağım neyse edep kuralları gereği konuşması bitince "olum n'apıyon" diye sordum,
Ülkü ocakları reisini tanıyan birini tanıyan birini tanıdığını iddiaa eden birisi ile konuşmuş...
neyse dedim, siyasi kariyerimi düşünerek (spor kolu başkanı) çok bulaşmadım,
kavga da nedenini bilmediğim bir sebepten ötürü bir gün ertelenip öyle yapıldı,
Onur elemanın kolunu kırmış.
ocaktan kahveden falan da gelen giden olmamış..
demem odur ki sevgili okur: facebook böyle böyle kuruldu.. bu arada ben de bir sonraki sene sınıf başkanı seçildim büyük icraatlarda bulundum.


-İstanbula gitmişidim,
Orada yaşamışidim;
Kendi gözümden dünyaya bakacağıdım,
olmadı,
dünya gözümden kendimi görüdüm,
geri dönüdüm.


-Bir geleceğe sahip olmak başarı değildir;
Gelecek kaçınılmaz olandır;
Marifet: Geleceği şekillendirebilmek, geleceği yıkıp baştan yaratabilmektedir.


-Pervazda pervasızca oturan Alper vazoya çarptı,
vazo da pervasız bir pervane gibi döndü,
Pervin bunu gördü.


-Mutluluk umutluluktur.
tabii bu benim görüşüm,
mesela ne diyor Mirkelâm şarkısında:
"Benim için ah mutluluk: şarkılardaki dümbelek."


The Beatles - Yellow Submarinne'i umarım Antalyaspor Tirbünlerine Marş edeceğiz.


-Doksanlı yılların sonu ve ikibinli yılların başında vizyona giren
"aman tanrım o ne biçim filmdir,?", "of çok iyiydi abi ya" denilen filmleri zamanında izlemediğim için şimdilerde izliyorum ve bazılarının zamanının ötesinde olduklarını ancak çok da ötesinde olmadıklarını görüyorum.
.yani goygoyu verirken biraz daha düşünmek lazım.


-Yaşlanınca tüm kadınlar salabilir ama sen Salma Hayek.


pek güzel göbeklerini eritmiş insanlar hep ekmeği kestim diyorlar ya
onlara:
"artık fırınlar isteğe bağlı olarak ekmeğini dilimleyip de verebiliyor, büyük kolaylık vallahi kesmeye hiç gerek yok bence.."
demek istiyorum ama yapamıyorum.


-Közlenmiş Patlıcan Salatasının Hayatımızdaki Yeri ve Önemi..
(muhakkak mangalda közlenecek, öyle koftiden aygazlı ocakta olmaz.)


-Emedim Emedim'li Mani.

Haydan gelip Huya gidemedim,
Aydan Şener'i hiç bilemedim.
Haydar Dümen'i göremedim.
Eşşek Sudan gelmeden...


-"Allah izin verirse" diyen Ukraynalı da gördüm,tanıdım.


-Reklama markanın kurumsal rengini döşeme işini de iyi bulduk ha,
örneğin tüm turkcell reklamlarında sapsarı her yer.


- Türkçeye "İntikam Soğuk Yenen Bir Yemektir" olarak uyarlanmış olan "Revenge is a dish best served cold" şeklindeki söyleyişin kime ait olduğunu biliyonuz mu?
Eski Klingon sözüymüş..


-Ulan evlenin de kurtulalım..
anca "bık bık bık" çiftçilik oyunuyorsunuz,
hayır daha aileleriniz tanış olmamış bir de konuşuyonuz..
Evlenin artık,
Evleniyonuz mu Evlenmiyonuz da?
o zaman havanız kime çok aşırı mega ciddi ilişkililer!!'''1""11!!!!
sakın siz artık tek olamıyor olmayasınız?
sakın sizin bireysellik uçup gitmiş olmasın,
sakın koyvermiş olmayın hayatın yarısını..


-"bilmiyonuz bilmiyonuz oynuyonuz."
(Pardon filmi voleybol sahnesi)


-ingilizcedeki "Who" kelimesinin kullanımlarından birisini öğretmen için:
"She's not a girl who misses much." cümlesi kullanılabilir..
Travis'in "The Man Who" albümü de olur muş


-Karanfilli kahveyi "Dünya Kahveleri" başlığı altında "Meksika" kahvesi olarak satan işletme de gördüm adresi de Mecidiyeköy'de cevahirden Mecidiyeköy'e doğru yürürken piyango bayaii'nin yanı.
giderek sertleşen Alkol yasaklarından sonra çıktı bu bilinçsizce fırlayan kahveciler..


-Benim Belediye BaşGanlığımda Konyaaltı ilçesi eski adına kavuşacak; Koyaltı olacak.!

-Arkadaşım Güneş B.'nin bir kırmızı şortu var üzerine aynı tonda kırmızı tişört giyiyor,
bir de yeşil şortu var onun da üzerine aynı tonda yeşil tişört giyiyor,
yapma diyorum inadına yapıyor.


-Spor salonuna kayıt olup da gitmemelere hastayım.
işi gücü yokmuş gibi görünememelere hastayım.
imkanı olan çıksın baksın istiklal caddesi onlarla dolu,
ulan arkadaşınla 2 çay olmadı 2 bira falan içeceksin ama yürüşüne baksan sanki dünyanı kurtaracak keranacının çocuğu..
hızlı hızlı yürümeler, ofun sofun nefesler.. bir elde sürekli telefona bakmalar...


-Antik Çince yahut Japonca dövme yaptıranların aynı dövmelere bir de türkçe sahip olduklarını düşünün.
kızın bileğinde "su" yazıyor bildiğimiz şaşal su,
adamın omzunda da "ağaç" yazıyor mesela.. dallı


-Bir trakyalıdan şivesi ile "hoparlör" kelimesini duymak istiyorum.
bu arada evet hoparlör diye yazılıyormuş, höpörlör diye değil..


-Thor filminde Marvel'in has adamı Stan Lee'nin filmde görüldüğü sahneden hemen sonra giren "Another" sahnesinde kamyoneti ile arkadan geçerek tekrar göründüğünü biliyor muydunuz.?
bu arada Star TV.'deki dublaj çok kötü olmuş.
özellikle Cağnım Natalie Portaman'a yazık olmuş..
"Lisede herkesi tanıyan hafif kilolu Merve" seslendirmiş kendisini.


-Bir çok kişiden duyduğum bir şey çok sakin konuştuğum yönünde, yavaş yavaş konuşmamaya hazırlandığımı farkedemediler bir türlü..
bence yeni dünyada konuşmanın pek yeri olmayacak ya şarkı söyleyeceğiz yahut da yazıp çizeceğiz, her şey kayıt altında olacak.
Su da bitecek diyorlardı bence de bitecek.


-Twitter'da yaptığım Retweet'i takip ederim, benim takipçilerimi etkleşimlemiş mi diye?


-Eskiler Dambıl der, yeniler El Halteri.
Hademe ile Görevli arasındaki fark gibi.
sanki hademe görevsizmiş, başıboşmuş gibi.


-Ebru Cündübeyoğlu ile Ayça Varlıer çok az biribirlerine benziyorlar.
elmacıklı kadınlar.


-Çok sayfalık ödev verilince (bknz.dönem ödevi) yazılarımızı büyük büyük yazan bir jenarasyonuz biz.


-Tepedeki fotoğrafın manzarası Antalyaya aittir; Fotoğrafın kendisi ve düzenlemesi bana aittir.

27.06.2013

Yeni Başlangıçlar



 Benim yahut onun olmayan evlerden birinde uzun bir aradan sonra organize edilmiş bir arkadaş toplantısındaydık,
şehrin içinde 2+1 bir ev için kalabalık sayılırdık ve ev sahibi bizlere şarap ikram ediyordu, hepimiz tam bir camış gibi içtiğimiz yaşları geride bıraktığımızı belli eder bir şekilde giyindiğimiz için şaraplar azar azar ikram ediliyordu hali ile biz de azar azar içiyorduk.
bir yerde okumuştum insanın her yedi senede bir arkadaşları değişiyormuş galiba bunların da vadesi doldu baksana ayıkken çekemiyorum artık diye düşünerek dolapta bira aradım fakat bulamadım. (6'lı paket light kola vardı.)
hüzünle karışık bir ifade ile dolabın kapağını kapatırken onunla göz göze geldik.
onunla karşılaşınca az önce yüzümde bulunan hüzünle karışık ifademe yakalanmışlık gibi bir şey de eklendi ancak bu ifadeleri osuruğu öksürük ile savuşturur gibi bir "Öhöm" ile hallettim.

 Organizasyonu (buna parti denemez) düzenleyen ev sahibesinin üniversite hatta belki de lise yıllarından beri arkadaşıydı, ilkokul arkadaşı da olabilir yahut eski mahallesinden miydi?
neyse canım.. zaten kadınların anlatıklarını dinleme konusunda hepimizin sorunları var.
ev sahibesinin "canım" arkadaşlarından biri işte..
bi'dakika, adı neydi lan?,
hasiktir, 3 kere falan da tanıştım ben bir de bunla..
ne güzel eskiden olsa boynuna isimli kolye falan takardı da öğrenirdim..
neyse siktiret bir şekilde idare ederim herhalde..

 Hiçbi'şey demeden sanki ne aradığımı biliyormuş gibi bir bardak çıkardı tak diye fayansa koydu hareketlerinde garip ve sert bir ritim vardı buzluğun kapağını açtı cam bir meyvesuyu şişesine koynmuş suyu bardağa doldurdu ve bana verdi.
Bozmadım, gözlerine baktım ve en samiyetsiz sesimle "a sağol ya sen gelmesen çırpınacaktım" dedim.
"önemli değil" dedi,
önemli değil derken de onu incelediğimi farketti,
onu inceliyordum çünkü: galiba çeşitli plastik cerrahi müdahaleler geçirmişti..zaten beni farkedince en korktuğum kadın davranışlarından birini yaptı ve bir şeyler bekler bakışlarını takındı..

 Tam o sırada mutfağa bir kaç kişi geldi aralarından birisi sigara almaya gidecekmiş "bir şey ister miyiz?" diye sordu ortamın ayyaşı ben olmayayım diye içki siparişi veremedim;
halbuki paraya kıyıp bir black label ile ortamı yahut en azından kendi iç dünyamı şenlendirebilirdim fakat markete giden kişi zaten çok az tanıdığım biri olduğu için elin adamına ses etmedim; samiyeyetsiz moda geçip "geleyim mi seninle? kaçırmasınlar seni" diye takıldım, cevabıda dinlemedim; mal mal sırıttım.
zaten galiba ona yazılan kızlardan birisi benim geride başlattığım bu atağı kendi lehine çevirdi.

 Marketing tayfası da gidince Bayan Bi'şeyler Bekler Bakışlar ile tekrar başbaşa kaldık,
ağzım doldu ayağına yatarım diyerek sudan son bir yudum aldım. Sudan sebepler şakası da burada gerçek oldu.
Ben suyumu yutkunurken sadece kadınların aldığı o ince garip sigaralardan birini çıkardı hello kity'li bir çakmakla yakmaya çalıştı ama yakamadı,
önümde Malazlar kibrit vardı, el ettim, ağzında sigarayla "gundör" dedi..(gönder)
attım tutamadı, komik oldu, ortam da biraz yumuşadı.

 İnce ve komik sigarasından çok derin bir nefes çekmeyi denedi,
haliyle olmadı ama farketmiştim büyük tehlike geliyordu
zira: sigarasından çektiği nefesi zemine tam dik bir açıyla tuttuğu ve diğer elinin avuç içi ile dirseğinden desteklediği kolunun ucundaki iki parmağı ile sabitlediği sigaraya doğru üfledi ve ayaklarını sallmaya başladı.
sanırım canı çok sıkılınca kadınlar böyle sigara içiyorlar artık filmlerden mi öğreniyorlar, yoksa genetik bir şey midir o kadarını bilemeyeceğim üstelik düşünemeyeceğim çünkü: önümde dev bir sorun var,
geliyor, hissediyorum..

 "ee" dedi "puff" dedi (bknz. sigara) "bi'şey demeyecek misin ?" dedi.
"demeyecek" derken ağzından halen sigara dumanı çıkıyordu ve yüzündeki estetik operasyonlardan bahsediyordu, hali ile beğenilmek istiyordu.
Aslında "evet çok yakışmış gibi" kadın kuaförlerinden duyabileceğimiz sözleri söyleyerek oyunu kuralına göre oynacaktım..
ancak, benim için yeterince sıkıcı geçen bir gecenin üzerine bir de bu baskıyı kaldıramadım ve baskı altındaki her erkek gibi soruya soruyla karşılık verdim "sen beğendin mi" diye sordum.
durumlar eşitlenince, sırasını savdığına sevinen iki boktan satranç oyuncusu gibi olmuştuk.
"beğendim artık sike sike" beğeneceğim dedi.
normalde küfür duyunca rahatsız olmuş gibi yapan bu kızın küfürlü konuşması üzerine alaycı bir ses tonu ile "vay yeni başlangıçlar ha" dedim..
ve ekledim: " bak bu estetik ile güzellik falan benim çok anladığım şeyler değil, ancak senin yaşın az çok belli, bizim ve bizden önceki kuşaklardaki erkeklerin sonradan düzeltilmiş değil orijinal şeylere ilgisi vardır, kart koleksiyonu taso koleksiyonu falan yapmış bir jenarasyonuz sonuçta, ha dersin ki benim hedef kitlem bambaşka o zaman on numara olmuş ne diyeyim. eminim kadın arkadaşların da çok beğenmişlerdir zaten kadınların kadınlara beğendirmek için yaptığı şeyleri de oldum olası anlamıyorum " dedim.
galiba tam bir acımasız olduğumu düşündüğümden ve bunu kendime yakıştıramadığımdan dolayı bu tür konuşmaları karşımdakine bakmadan yaparım gene öyle yaptım konuşmam bitince baktım gözleri dolmuştu ve sigarası bitmek üzereydi, sigarasını tablaya bastı,kadınların evde topuklu ile dolaştığı bir organizasyonda olduğumuz için iki "tak" sesi ile yanıma geldi, üçüncü sesi de "çat" olarak yanağıma bastı.

 "Gel" diyerek elimden tuttu,
sanıyorum düşündüğümden daha sarhoştu ve dolapta bulamadığım içkilerin sebebiydi,
misafir yatak odalarından birine beni götürdü,
kapıyı kapattı, dudaklarıma yapıştı ve düşündüğümden daha sarhoş olduğu için dudaklarımın tamamını tutturamamıştı, dudaklarımın boşta kalan yarısı ile aslında ne kadar zeki bir kadın olduğunu yarın buna pişmanlık duyacağını falan anlatmaya çalıştım bir tokat daha yedim.
"ben" dedi, "neye" dedi, "ihtiyacım olup olmadığını bilecek kadar" dedi, "zekiyim" dedi.
"senin gibi" dedi, "hatta sizin gibi" dedi, "her duygusal karışıklıkta" dedi, "kilitlenip kalmıyoruz" dedi, "doğru yahut yanlış" dedi, "o karışığı çözmeye çalışıyoruz" dedi.

Seviştik,

...Memeleri de silikonmuş.

Şarkı: Vivaldi - Vedro con mio diletto

Çizim: Bana ait.

24.06.2013

Vengeance is a Cold Tea



Merhaba,

*Malumunuz olan ve 31 haziran 2013 gecesi başlayan mükemmel gündem oluşturduğu kültürler, var olanı ortaya koyduğu kültürler ve benzeri bir çok sebeb ile beynim ve beyinciğim sürekli gıdıklanmaktadır.
Bu sebeplerdendir ki blogum bir süre boş kalmıştır olsundur;
sağlık olsundur.

*Hani sevdiğiniz bir dizinin yaz sezonunda tekrar bölümleri başlar da ilk bölümlerine denk gelirsiniz: yavandır ve samimiyetsizdir ama daha iyi olacak gibidir, onu da bilirisiniz.
işte bu bahsettiğim ilk bölümler "ilişkiler" dünyasında sizden ayrılmayı kafaya yahut gönlüne koymuş olan sevgiliye denk düşer:
o sevgili de yavandır,
o sevgili de samimiyetsizdir,
o sevgili de ama daha iyi olacak gibidir...
olmayacaktır: o dizi orada yeni başlarken,
bu ilişki burada yeni bitmektedir.

*"Abi Geçen Eleniyi Öptüm" diyememiş de şiirde çıtlatmış Orhan Veli.
Zaten söz söylemenin en güzelini şairler bilir, gene de şaire kız vermezler.
" Ya o muallayı sandala atıp ruhunda hicranını söyletme hikayesi? "

*bugün 2 isyanım var:
1- Sene olmuş 2013 halen perde takmak diye bi'şey var.
2- Sene olmuş 2013 halen fayton diye bir şey var,
öncelikle hayvana eziyet sonralıkla koku kirliliği,
ikidir belediyeye yazıyorum ses etmiyorlar ve evet, ben o belediyeye yazan adamlardanım,
dünyamızı böyle de güzelleştirebiliyorum.

*Bu arada yüzde ellisine sahip olduğunuz şeyin çoğu değil yarısı sizdedir,
aynı şey karşı taraf için de geçerlidir.

*ilk paragrafta bahsettiğim 31 haziran gecesi başlayan mükemmel gündem içerisinde kuşak araştırmacılarının çok güzel yazılarına denk geldim sanırım en çok da onlarla ilgilendim, özellikle sazı elline almış olan "y" kuşağına (ingilizce "why?" şeklinde okunuyor) dikkat etmek gerek..

*Yiğit Özgür, bir röportajında söylemişti "kiralık ev ararken karikatürcüyüm demiyorum,
gazeteye karikatür çizdiğim için gazetede çalışıyorum diyordum." diye.

*Eğer hayatın dibindeyseniz bir çok sorunu yaşamış ve çözemeseniz dahi bu bir çok sorunun çözümünü öğrenmişsinizdir.
sanıyorum sokaktaki hazır cevap insanların hikayesi biraz böyle.
bu arada çözümünü bilip de çözemediğiniz sorunun da allah bin belasını versin muhtemelen insanlık dışı bir çözümü var onun;
ve yine muhtemelen çözümü para ve benzeri şeyler.

*İnsan yarın bu saatlerde nerede olacağını bilemiyor yahut da bilmek istemiyor,
ne bileyim bilmek isteyeni de anlarım,
bilmek isteyen olmak isteye de bilirim; çünkü: yarın bu saatlerde nerede olacağını bilmek istemek huzurlu bir konumda olmak demek galiba..
e haliyle insan konumundan memnun değilse risk alıp maceraya atılıyor kaostan yeni bir düzen yaratmanın peşinde oluyor,
gerçi insan dedim ama bu bahsettiğim kaostan yeni bir düzen yaratmanın hassosunu Türkler yapyıyor..

*Düz saçlılar kıvrımlı saçlara, kıvrımlı saçlılar da düz saçlılara özenir.

*Yazın kışı,
kışın yazı özleriz.
kimse ilk ve son baharları seviğinden bahsetmez,
onları hep gizliden severiz,
kendimize saklarız.
yaz ve kış sosyal aylarken ilk ve son baharlar tek başına güzeldirler.

*İsmini veremeyeceğim Öğretmen bir arkadaşım var yakın zaman da Milli Eğitim Bakanlığından Öğrtemen olduğuna dair kimliğini aldı,
Öğretmen kimliğine Öğrtemen yazmışlar.
İşin Garibi kendisi farketmemiş, daha da garibi başkası da farketmemiş, kartı bana gösterince gülmeye başladım gene farketmedi sonra göstererek gülmeye devam ettim o zaman anlaşıldı gülüştük.
(bu arada bu paragrafın ikinci öğretmen kelimesi de Öğrtemen yazıyor.)

*Arkadaşım Kübra S.ye buradan selam gönderiyorum,
arada girip okumadığı, biriktirdiği yazıları okuyup duruyormuş görsün de sırıtsın.

*Telefonuna attığı şarkıların isimini tek tek düzenleyen insanlarla anlaşabilirim diye düşünüyorum.

*Babanem dedi ki: "e yazar çizer adamın hali bir başka.." halbuki balkonuna kurusun diye halı seriyordum sanırım kendimce orijinal bir teknik geliştirmişim.

*Kızlar hemcinsleri çatır çutur evlenmeye başlayınca "la noliy?" diye düşünmeye başlıyor. sanırım aynı "la noliy?"in erkek versiyonu da hemcinslerinde bir bir kellik belirtileri başladığında gerçekleşiyor.

*Lipton Doğu Karadeniz Çayı: aranan çay buymuş.
için içirin.
bu arada durmadım durunamadım hemen yeni çıkan "didi" adlı soğuk çayı içtim
a.101.'de satılan soğuk çaya oldukça benziyor tadı,
"didi"nin arkasını okudum üreticisi Çaykur değil Kristal Kola imiş.
ve yine bu arada Rc Kolayı hatırlayan var mı aranızda?
Rc, Royal Cola demekmiş,
bizim beğenip de içmediğimiz o kola Royal kesime hitap etmekteymiş.

*Kadın kısmının hatası erkeklerden ısrar beklemesi.
bir de her sıkıştığı anda "siz erkekler hepiniz aynısınız" demesi,
ulan bir dakika, siz kadınlar hepiniz farklısınız ve bu daha zor bir şey..
benim tanıdığım erişkin kadınların hepsi erkeklerin deri bileklikleri hakkında 286587265732 tane farklı fikir sunabiliyor.
yani hakkınızda genel geçer hiç bir kural yok,
siz kadınların işi o kadar kolay ki..
yahu hepimiz aynıyız be AYNIYIZ.!
buna rağmen beceremiyorsanız sorun bizde değil sizde.

*Eğer fotoğrafçı arkadaşlarınız varsa yolda bir anda kendi kendine konuşan kişi konumuna düşebilirsiniz,
arkadaşınız arkada fotoğraf çekmek için durmuştur, dönün poz verin bir de sizi çeksin geniş plan çeksin yolları da kadraja alsın güzel güzel..

*Hititçe öğrenecektim gidince öğrenemedim.

*"Çok sevince bulaşık oluyor taşıyor."
Geniş Aile dizisinde Cevahir Kirişçi karakteri kardeşi Zekai Kirişçiye söylemişti.

*2154621 kere 2154621 yazsam acaba okurken kaçkişi rakamı okumadan geçer. (sırıtmayın.)
(ikimilyonyüzellidörtbinaltıyüzyirmibir yazıyor.)

*Arkadaşım Başak E. ile yeni taınşmış sayılırdık,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bahçesinde kantine doğru giden koridor gibi bir yol vardır oradaki banklarda edebiyat girişine sırtımızı vermiş bir şekilde oturuyorduk,
o Bodurmdan bahsediyordu ben Antalyadan, ortak paydamız hep deniz kenarıydı,
konu kıyıdan kıyıdan bir anda Selaniğe kadar geldi,
Başak Selanikliymiş, "Yunanca biliyor musun?" dedim.
o sırada bahçenin bizim oturduğum tarafın tam aksi yönünden güçlü bir patlama sesi geldi,
bir süre sesin geldiği yöne baktık 8-10 kişi kaçıştı..
sonra da "ha evet" der gibi bir tepki verip konuşmamıza devam ettik.
Yunanca bilmiyormuş ama öğrenmek istiyormuş.
ogünden sonra çokça sefer yanyana çokça sefer de karşı karşıya oturduk,
iyi tanıştık ve bildiğim kadarı ile halen Yunanca öğrenmedi
(tercihini İngilizceden yana kullandı.)
Tanıdığım kadarı ile sorsam halen Yunanca öğrenmek istiyordur.
Tanıdığım kadarı ile Yunanca öğrenmeyecek.

*Antalya Dedeman semtinde bir parkta lütfen çimlere basınız gibi bir tabela vardı,
tabelayı belediye koymuş, o alanı halk için dinlenme alanı olarak belirlemiş.

*Biz çocukken ilk öğrenilen ingilizce sözcüklerden birisi "the end" idi (bir de quicksilver) sanıyorum hepimizin "the" kelimesini tam olarak anlayamamasının temel sorunu da budur.
bir de bazen "ve son" diye çeviriyordu hayvanoğluhayvanoğluhayvanoğluhayvanoğluhayvanoğluhayvanlar.
neyse bu yazı da burada bitti
the end.

5.06.2013

Şiddete Hayır Direnişe Devam

Merhaba, bizim "yalnız ve güzel" ülkemizde 2013 haziran ayı itibari ile bir çok şeyler yoğun bir şekilde yaşanıyor, bu yoğunluk iyiler ve kötüler için kimin ne olduğunun anlaşılması açısından çok güzel oluyor diye düşünüyorum.

bu aşamada herkesin eylemlerini Şiddet içermeden gerçekleştirmesi, ülkemize demokrasi getirmek için yanıp tutuşanların ellerini boş göndermek için en doğrusu olduğuna inanıyorum.

görseli ben hazırladım, lütfen paylaşın, A4 boyutundadır çıkartın basın ve asın.

27.05.2013

" ...ama arkadaşlar iyidir. "


- Bir insanı özlemek, bir eşyayı, atıyorum küçüklük anılarını veyahut da eski liseni özlemek tahammül edilebilir bir şeydir elbet ama bir şehri özlemek inanılmaz tahammülsüz bir durum.
Allah düşmanımın başına vermesin.
Kübra S.

- Bu saatte akşam yemeği yemeyeceksin herhalde
gece yemeği olur o.
Eylem G.

-Benim bi carlsberg + soğanlı doritos hayalim vardı..
Onur E.

-Tam saçıyla oynanıcak adamım da kıymet bilen yok be ya
Güneş B.

-Adamlar eve getirmeye tenezzül etmiyor.
Heyecanlı da oluyor..
Suyun değeri iç anadoluda anlaşılıyor
peki ya suyun kartla alınması.? Sabah işe gitmeye kalkıp suyun kesilmiş olduğunu görmek.?
karta su doldurmaya gitmek falan iç anadoludan cacık olmaz anlayacağın..
Ömer Şahin G.

-Ben anlattıklarını anlayabiliyorum, hissediyorum.
Öykü Bahar H.

-Herşey çok güzel olsun.
Ayça Ö.

-Yemek yemek yerine hap yutacağımız gelecek tam olarak ne kadar yakında.?
Sami Ö.

-Olmayacak böyle, bizim eser ve sözlerimizin acil patentini almamız gerek.
Esra Y.

-Excelden hiç hoşlanmıyorum gerçekten.
Ceren E.

-Yazılarınızı değil,esasında kişiliklerinizi benzetiyorum.
Pınar Duygu Ç.

-Vivaldi'den bi ariantique söyledim, dinle, 'vedro con mio di letto'
Çiğdem S.

-İnternette gerçekten merak ettiğim şeyleri bulamıyorum.
Bulduklarımı da başka yerlerden zaten bulurdum.
Bence internet koca bir zırvalık.
Anıl Ç.

-Nejat İşler yüzünü yıkamayacak mı artık.?
Kaan K.

-Tavşanlıda bir haber merkezi var; ''hop gamara gayıyo ismail'' adlı videoda görülebilir.
Ezgi Z.

fotoğraf 1996 yapımı Derviş Zaim filmi olan Tabutta Rövaşata'dan bir sahne.
dijital düzenleme bana ait.

17.04.2013

Sit & Wait


Bazen yüzümüzü etraftan bir şeylere, mesela bir gün batımına yahut da mahallelinin sabah telaşına dönüp;
sadece oturup beklemek gerekiyor.
bizi ''bu güzel havalar'' mahvediyor.

saygılarla ve sevgilerle.

Şarkı tavsiyesi: Lenka - “Trouble is a Friend”

fotoğraf internetten, yazılar ve logo eklemesi bana ait.

12.04.2013

Eskiden Çok Az Çıktığım


Çok sarhoş olmaya ramak kala başımın ağrımaya başlamıştı,
bu baş ağrısı beni çok sarhoş olmaktan hatta üzerine elektronik müzikli şımarık bir eğlenceden son anda kurtarmıştı..
bir cumartesi akşamı,arkadaşım Güneş B. ile şarap içiyorduk,
Güneşin adının Ali olduğunu hatırladığım (yada sandığım) iki arkadaşı da ilk şişemizin sonuna doğru aramıza katılıp şişe bitince kaybolmuşlardı..
Güneş bir ara kaybolup 2.şişe şarabı da alıp gelmişti onu da daha ağır bir şekilde içtim.. Yazının hemen başında bahsettiğim baş ağrısı tam da bu esnada başladı.

Başım ağrımasa tabii ki de giderdim ama elektronik müzikli mekana çok sarhoş ve şımarıkça gitme planından da bu baş ağırısı sayesinde usul usul kaçtım.
Galiba o an hiç de istememiştim; Zaten hiç bir zaman bir şeye hemen kararveremiyorum.
arkadaşlarımı barın kapısına bıraktıktan sonra hafif sarhoş ve düşünceli (yarın başım ağrıyacak düşüncesi) bir şekilde eve doğru yürümeye başladım.
Sokaklar: aydınlık, temiz ve bomboştu, inceden bir deniz kokusu burnuma geliyordu.
Tam ''ahanda bloga yazmalık hikaye geliyor..'' derken önünden geçtiğim bir fotoğrafçının vitrininde yer alan vesikalık fotoğraf her zamankinden daha çok dikkatimi çekti; Vitrine doğru geri geri adımlarımı kendice sempatik bir biçimde attım.
Fotoğrafa daha dikkatli baktım, fotoğrafı eskiden çok az çıktığım bir kıza benzetmiştim;
Sarhoşluk payımı da hesaba katıp onu uzun zamandır görmediğimi de düşündüm,
bu düşünceler sonucunda: 'gerçekten de bu o kız galiba, ne garip, eskiden çok az çıktığım bir kız şimdi beyaz bir fonda etrafında    vize, pasaport, biyometrik gibi kelimelerle vesikalık halinde yüzüme gülüyor'' diye düşündüm ve ''çok az çıktığımız dönemde yüzüme böyle gülmedin Allahsız'' diyerek kendimce arabesk rap müziğe göz kırparcasına sitem ettim ve yoluma devam ettim. (elveda eskiden çok az çıktığım )

Yoluma devam ederken kendikendime ''ulan sen de kızı böyle vizeli, pasaportlu bir tatile davet edebileydin bu kız sana da etrafında  vize, pasaport, biyometrik gibi kelimelerle üstelik de reel haliyle gülerdi'' diye düşündüm...
Sonra da ''piii ne de hin, ne de pis bir kızmış o.. Beleş tatilli duyunca yüzü gülüyor,  İçimi kurutur vallahi böyle kızlar..'' diyerek kendi kendime düşünmenin ve kendime karşı berbat bir halde tezahür etmenin sınırlarını zorladım.

Eve vardım tokamı çıkardım, tokamı çıkarınca yazının hemen başında bahsettiğim baş ağrısının sebebini anladım,
her sarhoş gibi ben de dolabı açtım, salatalık vardı soydum,yedim..
üzerine de dolorex adlı ağrı kesiciden de bir adet yutup yattım..
sabah kalktım televizyonu açtım;
Televizyonda arzum adlı markanın reklamı vardı, galiba eskiden çok az çıktığım başka bir kız bu reklamda evinin kadınını oynamıştı, ''bir özel tiyatroda genç kadroda yer alıyordu,gerçekten de bu kız o kız galiba, ne garip, eskiden çok az çıktığım bir kız şimdi renkli fonda etrafında  arzum, dayanıklı, kalite gibi kelimelerle 16:9 yayın oranında yüzüme gülüyor'' diye düşündüm ve geleneği bozmayarak ''çok az çıktığımız dönemde yüzüme böyle gülmedin Allahsız..'' diyerek ona da kendimce Arabesk Rap müziğe göz kırparcasına sitem ettim..sonra da ''bu sabah eskiden çok az çıktığım kızlara içiyorum'' diyerek çok sıcak çayımdan bir yudum aldım.
ağzım yandı,
üfleyerek içtim.

1.04.2013

Seni Gördüm Daha İyi Oldum




''arkadaşının yardımıyla kızı aradı, ''hani o senin sevdiğin sahil yolunda yürüyelim mi?'' diye sordu;
kız heyecanlandı, ''evet'' demeyi bile unutup ''gelip, seni alayım o zaman'' dedi.
erkek: ''yoo gerek yok kendim gelebilirim'' diye cevap verdi,
dikkatlice düşünüp buluşacakları yeri belirlediler, bir saat sonra da buluştular.
buluşunca kolkola girip yürümeye başladılar,
erkeğin takırdayan bastonunun sesi kesilmişti,
bir süre elele, bir süre de kolkola yürüdüler.
akşama doğru sahilden rüzgar hafif serin esince sarılarak yürüdüler,
bir yandan da hep konuştular.
erkeğin telefonu çaldı, kızın çaktırmadan yaptığı yardım ile cevaplayabildi gelen çağrıyı.
arayan babasıydı, erkeğin hiç görmeyen gözleri için çok zor ayarladığı amelliyatı ve yüzde 85 görme ihtimalini haber vermişti.
Erkek haberi hemen kız ile paylaştı; sevinçle sarıldılar,
erkek sarılırken kızın kulağına ''bir süre Estonya'da kalmam'' gerek dedi;
Kız, hiç bırakmak istemiyormuş gibi erkeğe daha sıkı sarıldı ve '' kal tabii..'' dedi.
güneş batıyordu, yüzlerini güneşe döndüler;
kız, erkeğe bu gün batımını ''kış bitip de bahar gelirken güneş çok güzel batıyor'' diye betimledi.
erkek de Ahmet Haşim'in ''Akşam kızıllığından'' bahsetti.
o gün için ayrıldılar,
ikisi de eve dönüş yollarında kendi kendilerine sırıtmalarını engelleyemiyorlardı..

Estonya hazırlıkları devam ederken bir başka buluşmalarında kız, sirke satan bir suratla ayrılmaları gerektiğini ve kendi geleceğini düşünmek zorunda olduğunu yalan gözlerle ve ezbere söylüyordu,
Erkek, kızın gözlerini göremiyordu ama bu sözlerin kızın garabet mi garabet annesi Mualla'nın sözleri olduğunu iyi biliyordu.
Duyduğu sözlere üzüldü tabii ancak hem kendi durumunu yi bildiğinden, hem de benzer terk edilişleri daha önce çok yaşadığından fazla bi'şey belli etmedi,
eve döndü,
aylar boyunca evde Estonya hazırlıklarını tamamladı,
her zamanki gibi filmler dinledi,
arkadaşıyla rakı içtiler, daha sonra bakmak üzere birbirlerinin fotoğraflarını çektiler,
hayaller kurdular.

Aylar geçti, zaman geldi,
Estonya'ya doğumunda annesini ve gözlerini kaybettiği günden beri başbaşa kaldığı babasıyla gittiler.
Elçiliğin takibi ve desteği ile yapılan operasyon çok başarılı geçti.
Babası doktordan haberi alınca bir dal sigara yakmak ve telefon açmak için dışarı çıktı,
(aslında sadece oğlunun onu ağlarken görmesini istemememişti)
çıkarken kapıda bekleyen kıza işret etti,
kız içeri girdi,
saçını başını hafifçe düzeltti,
hemşireler erkeğin gözlerindeki bantları çözdü,
erkek karşısında kocaman gülümsemesiyle kızı gördü, saçlarının kokusundan tanıdı onu,
çok meraklı ve çok şık bir şekilde kıza baktı,
kız heyecanlandı, hemen konuşmaya başladı '' Özür dilerim. Ben, sen Estonya'ya gidene kadar iki işte birden çalışıp para biriktirdim, sadece beni hemen görebilmeni istedim. '' dedi ve ''nasılsın?'' diye heyecandan gülerek ekledi.
Erkek de ''seni gördüm daha iyi oldum.'' dedi.
durdular, sustular,gülümsediler ve öpüştüler,
öpüşürken ikisinin de gözleri kapalıydı,
ağlıyorlardı.

Eve dönerken: '' Tommy Lee - Home Sweet Home '' çalıyordu.

25.03.2013

Babayaro Usta


- Merhaba.

- Baharı karşılama selamı "Merhaba" olabilir, Merhaba Bahar'ın kısaltması olarak düşündüm.
hep Adi Dassler'in Adidas'ı yüzünden oluyor bunlar..
bu arada geçen gene bir ayakkabı beğendim,
adı bende saklı olan bu ayakkabı 198 tl'lik fiyatıyla bana "babayaro" dedirtti.

-         İstanbullu Şiir.
Dünya denen sefer tasındayım,
İki kıtanın ortasındayım.

- Birsen Tezer'siz geçen günlerime yazıklar olsun.

- Erkekler olarak kaça ayrılıyoruz, bilmiyorum. Bize " hepiniz aynısınız " diye kızıyorlar ama bence biz erkekler pazar kahvaltılarına göre değerlendirilebiliriz:
pazar kahvaltısına davet edenler, pazar kahvaltısını hazırlayanlar, pazar kahvaltısına yardım edenler, pazar kahvaltısına götürenler,
pazar kahvaltısını özenerek yiyenler, pazar kahvaltısını sadece yiyenler, pazar kahvaltısını yapmayanlar ve yapamayanlar...
bu arada es geçmeyelim kahvaltı ile ilgili özlü sözümüzü de yazalım:
" Yemek yemek üzerine ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. "
                                                                                                   _Cemal Süreya. (Kahvaltı)

-Yunan mitolojisindeki Olimposlu tanrıların arasında benim adamım Hephaistosdur.
merak eden araştırsın çok fazla detaya girmeyeceğim ama kendisi Afrodit'in kocasıdır ancak Athena'nın peşinden koşmuşluğu vardır.
Afrodit'in ise zaten ilişki durumları komple karmaşık.

- ''Betondan ağaç çıkıyor... Paran cebinde sağlığın yerindeyse mutsuz olma...''
                                                                                           Alpay Erdem
- İki olumsuzun bir araya gelip yaptığı 'olumlu'da bir mantık hatası olmayabilir
ama kesinlikle bir sinsilik var.

- Mtv Türkiye yalan olmuş ya niye söylemiyorsunuz?
artık MTV'nin açılımı: Motorlu Taşıtlar Vergisi.

- Türbanla ne güzel sınava alıyorsun da erkek öğrencinin tokasını niye çıkartıyorsun ösym, sakın sen demokrat değil de kurnaz olmayasın ?

- Şair, şaire "ölçü belli uyak belli yazsana sen de" demiş.
Şair de şaire "ben belli belirsiz bir özgürlüğü yazmak istiyorum" demiş.
şaka şaka.. dememiş,
ben uydurdum, bi'an güzel gibi gelmişti de şimdi yazınca aynı etkiyi vermedi.

- '' Sen kaçlısın '' dedim, '' 3'lüyüm '' dedi.
'' Milattan sonra mı ? '' dedim, '' Askerden önce '' dedi ve Burdur'da da indi,
birliğine teslim olmaya gitti
'' Hayırlı teskereler '' dedim ben de.

- Spora gitmeyi bazen hiç anlamıyorum, bazen çok iyi anlıyorum.

- "Rica etsem" diye başlayıp, bahsi geçen rica ile devam eden soru cümlelerine "Hele bir rica et bakarız." demek istiyorum.

Avrupadaki en büyük AVM ve Adalet Sarayı İstanbul'da,
Kayseri 4.üniversitesine kavuşmuş. Adalet, Ekonomi ve Bilim alır yürür gari.


- " ne olur ıslak ıslak bakma öyle " dizesindeki gibi ıslak ıslak bakmak nedir diye merak edenler Star tv'de ana haberi sunan Nazlı Öztarhan'ın gözlerine baksın.

- Heykellere bakıyorum, nedir ne değildir diye anlamaya çalışıyorum ama bazılarının pirinç plakaları çalınmış oluyor.
vandallıktan değil de satmak için çalıyorlar ya o çok fena işte.

- Yavuz Çetin: galibiyeti getiren o harika golü attıktan sonra kıl olduğu rakibine kafa koyup oyundan çıkmış bir efsane gibi.

- Geçenlerde Eminönünde Bizim Mutfak Lokantasında çay içiyorduk,
yarı kapalı tenteye altından bakınca bir x harfi gördüm ve Samiye gösterdim, "aslında böyle harfleri fotoğraflayıp yazı yazmak lazım." dedim;
Sami de "zaten grafik'de bitirme ödevi olarak öyle bir şey istiyorlar." dedi.
ben de "e ben şimdiden bitirdim o zaman" dedim.

- Acaba Arjantinde falan da futbol gündeme yüklenince hükümet zamları alttan alttan okutuyor mudur.?
kesin oluyordur bence.

- Elektrikler kesilip oyuncakları elinden gidince "yıllar evvel ne yapıyorduk yahu" diye düşünen insana "modern insan" diyoruz.
gerçi ben bunu buraya yazdım da adamlar " revuloyşın " diye dizisini falan çekiyor bunun.
benim elektrikler kesilince sıkılıp telefonunda kalan son pil gücü ile arkadaşlarını azarlayan arkadaşım da var..

- Sen gene kibrit kutusu büyüklüğünde bir yaz bekle.

- İnsan düşündüğünü yapınca mutlu olmaz,
insan düşündüğünü yapınca tatmin olur.
yani öyle olması gerekir,
mutluluk, kafada başlayıp düşüncede gelişip de eyleme dönüşen bir şey değildir.
örneğin:
kafamda geçen düşünceleri size klavye yahut kağıt kalem aracılığı aktarmama "mutlu olmak" değil,
"yazmak" deniyor.
Yazdıklarımı sevdiklerimin okuyor olması yahut insanların yazdıklarımı okumayı seviyor olması türlü mutluluk işleridir.
aynı şey çalan kapıyı açmak için de geçerlidir:
çalan kapıyı açabilmek, düşününce uğruna şükür edilmesi gereken bir yeterlilik ve tatmin halidir.
çalan kapıda bir sevdiğinizin yahut pidecinin falan olması ise sizi mutlu edebilir.

- ''Senin olayın gözlük bence küpeye dövmeye girme'' dedi Güneş B.

- bunları yazarken daldım gittim,
çayım soğudu,
sayenizde bir demlik paşa çayı içtim.

- saçı sakalı saldım,
çizimdeki babayaro usta benim,
çizim düzenleme falan da benim.

haydi görüşürüz.

şarkı şeysi:
coşkun: Black Mustang - Little Box
durgun: Blind Pilot - Two Towns From Me

21.03.2013

Mini Anket İstanbul




Bir çay sohbetinde çıkıntılı aklıma bir soru takıldı ve arkadaşlarıma:
"Nerede İstanbul'da olduğunuzu hissediyorsunuz.?"
diye  sormaya başladım.

*Ulaş Y. : "Üsküdar" dedi,
"ben ilk İstanbul'da Üsküdar'ı gördüm-bildim ondan herhalde" dedi,

*Esra C. : "Köprü trafiği" dedi.
" off " dedim ben de,

*Anıl Ç. : "Yağmurlu Beşiktaşta" dedi.
Fulya'da bir yerde oturuyorduk "Buralar ne abi, buralar hep apartman apartman apartman.." diye de çıkıştı. onayladık,

*Çiğdem S. : Kadıköy dedi.
Kadıköy'de yaşayan Çiğdem için bence mutlu bir cevaptı,

*Ayça Ö. : "Boğaz" dedi,
boğazın içini mi?, dışını mı?, kenarını mı? kastetti bilemedim ama bence şık ve klasik bir cevap oldu,
Ayça Hanımcığımcımcığım sever zaten böyle şeyleri.

*Sami Ö. : "Haydarpaşa merdivenler." dedi,
kendisi tren kullanan bir kişilik buna inceden imrenirim..
ama Hayat Bilgisi dizisinin tanıtımındaki eli bavullu Afet Güçverir'i hatırlattı bu cevabı..

*Başak E. : "Kadıköy" dedi,
ondan bu cevabı beklemezdim, sordum, "Benim için özgürlük çünkü Kadıköy" dedi.
"Orada gecesiyle gündüzüyle İstanbul'un tadını hissediyorum" diye de ekledi.

*Kaan K. : "Beşiktaş motorunda" dedi.
Üsküdar'a gidiyormuş denizden sıklıkla. " yerimde duramıyorum motorda,
nereye bakacağımı şaşırıyorum" dedi.

*Öykü Bahar H. :"Trafik ve her saat açık büfeler." dedi.
Açıkçası "büfeler" cevabını çok beğendim.

*Eylem G. : "İstiklal Caddesi, İskeleler ve Trafik" ilk üçüm dedi.
Trafik cevabı çoğalmaya başladı galiba ama iskeleler demesi güzel,
İstanbul'un çok güzel eski iskeleleri var, galiba yenilerini o güzellikte yapmıyorlar.
ayrıca birinin Taksim Meydanı etrafından bir cevap vermesi de iyi oldu.

*Pınar Duygu Ç. : " Bostancıdan Kızıltoprak'a kadar uzanan sahilde "  dedi.
Ben de dahil muhtemelen bu soruyu cevaplayanların çoğunun bilmediği bir yerden bahsetmesi bence güzel oldu. orada " ne dilediysem oldu. " dedi. Böyle de mistik bir önemi varmış kendisi için.

*Ezgi Z. : " Köprü " dedi. Emin olmak için " köprü de olmak mı ? " diye sordum, "evet" dedi.
" o manzarasıyla İstanbul'u bir tek orada eşsiz kılabiliyorum " dedi.
"kılabilmek" falan diyor, varın gerisini siz düşünün artık,
bu "köprü" cevabı demek diğerleri gibi değil.

*Kübra S. :"Akşam saat yedi civarı evime gitmeye çalıştığım tüm trafik noktalarında ve insan yığınının içinde yaşam mücadelesi verirken buram buram İŞTE İSTANBUL ! İŞTE BU ! haykırışları yükseliyor sessizce içimden,
İstanbul en çok metrobüs duraklarında İstanbul. " dedi.
Ben de üzerine "metrobüse binmeyip kapısında duranlardan tiksiniyorum; İşte onlar İstanbul" diye ekledim.
Ben ekleyince Kübra duramadı, coştu dalgalandı (dalga Akdeniz dalgası yalnız) ve "insanına pa-pardon affedersiniz, geçebilir miyim? Pardon dedirtir İstanbul, Öküzüne omuz attırır geçirir İstanbul." diye de ekledi.
Kübra güzel söyledi, çok fazla yoruma gerek kalmadı.

*Benim cevabım : karışık, sanırım Tarihi Yarım ada diyebiliriz.
Lalelideki okuldan çıkıp Beyazıt, Çemberlitaş, Sultanahmet, Sirkeci, Eminönü ve Karaköy üzerinden Galata Kulesine selam verip Beyoğlu'na yaptığım yürüyüşler. " İstanbul " diye bağırıyor heryerime.
Tabii bir de Karaköy - Haydarpaşa, Kadıköy vapuru cevabım var,
bir çok arkadaşımın cevabında olan kıta değiştiriyor olma hali bir yana, bir sanat eseri olan Haydarpaşa'yı da görüp Kadıköy'e öyle gitmek çok güzel.
Bu arada ben hariç kimsenin de cevabında ' Galata Kulesi ve çevresi 'nin yer almaması bence garip.
Son olarak öğleden sonra İstiklal Caddesinden Tünel meydanına doğru yürürseniz tam karşınızda gözünüzü alan bir güneş olacaktır bu güneş de benim için İstanbula özel bir şeydir ancak gördüğüm her güzel güneş gibi bana Antalya'yı özletmekten başka hiç bir vitamin barındırmamaktadır.

İstatistikler:
soru sorulan kişi sayısı: 14
içerisinde yol - araç barındıran cevaplar: 9
içerisinde deniz barındıran cevaplar: 6
içerisinde Anadolu yakası barındıran cevaplar: 7
içerisinde Avrupa yakası barındıran cevaplar: 4

Genel yorum:
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki soruları sorduğum insanlar cevaplarını verirken 3 dakika bile düşünmediler önceden düşünüldüğünü belli eden bir hızla verdi herkes cevabını.
Sanıyorum sizin de bu cevaplardan sonra şıp diye idrak ettiğiniz gibi İstanbul'un özeti: Kalabalık bir trafiktir.
Bu trafik sizi nasıl ve ne kadar besliyor, bunu bilemem, ama cevap verenlerin odak noktası olduğu oldukça kesin.
İstanbul Trafiktir,
bu böyleyken arkadaşlarım ve ben dahil paşa paşa bu Trafiği kabullenip Trafikte en mutlu yahut farkında olabildiğimiz yerlerden seçimler yapmışız.
Cevaplara baktığımızda cevapların içerisinde: kara yolu, tren yolu, deniz yolu, yaya yolu ve hatta metrobüs yolu, duraklar, iskeleler var.
Arkadaşlarım eğer biraz daha düşünüp cevap verselerdi yahut uçağa binmek onlar için gündelik bir iş olsaydı hava yolunun da cevapların içerisinde olacağına eminim.
Cevapların "büfeler" cevabı hariç hariç hiç birisinde doğrudan yiyecek odaklı bir cevap olmaması bence bir bakıma garip, çünkü: cevap veren kitlenin bildiğim kadarıyla tanrılara kurban verircesine iştahları ve damak tatları var.
galiba öğrencilik hayatının sonlarına yaklaşmış bir kitle olarak paramız şimdilik yetmiyor İstanbul'un özel yemeklerini yiyerek İstanbul'da var olmamıza, yahut da trafik v.b. etkiler gerçekten çok baskın ki bence bunun sonucu da doğrudan bir mutsuzluktur.

Not: soruları İstanbul'da yaşayan yahut yaşamış olan arkadaşlarıma sordum, aranızda İstanbul'da yaşayan yahut yaşamış olanlar varsa yazının altındaki "Yorum" bölümü anonim yorumlara bile açıktır.

Şarkı: İstanbul'a Elveda
Söz: Murathan Mungan
Müzik: Leonard Cohen (orijinal eser: Alexan)
Yorum: Müslüm Gürses
Albüm: Aşk Tesadüfleri Sever - 2006

Fotoğraf ve düzenlemesi bana ait.
bi'kaç milyon piksel eksiğim kaldı şu hayatta..
hadi bakalım.

6.03.2013

Zaman Bize Geçiyor


- Bir şeyi severek yaparken zaman çok hızlı geçiyor,
zaman bu, durmuyor, durmaz, bi'şeyleri sevmeden yaparken de bi'şekilde geçiyor,
fakat bu bi'şekilde geçiş esnasında zaman bize geçiyor, içimize işliyor.
Zamanın "zam"ını sindirebiliyoruz da "an"lar anı oluyor, içimize dert oluyor, içimizi tıkıyor.
Öyle olunca biz duruyoruz,
düşünceler duruyor,
duygular kalıyor...
zaman gene geçiyor.

- Vodka'yı sevmem ama içerim, elma suyu ile falan gidiyor, alkol sonuçta...
Vodka'yı sevmediğim gibi sevmediğim insanlar da vardır;
fakat Vodka ve bu insanların aralarında bir benzerlik bağı kuramıyorum..
Galiba sadece Vodka'yı sevmediğimden bahsetmek istemişim..
Bu arada insanlar ve bir alkol türü arasında bir benzerlik bağı kurulacaksa kesinlikle Rakı başı çekmektedir.
   Bence, bazı insanlar Yeni Rakılar gibiler, fabrikalarda üretilmiş gibi standartlar ve modern ambalajları var,
ayrıca ilerlemeleri için sadece bardağı doğru yolda olmaları yetmiyor bir de kıçlarına tokat yemeleri gerekiyor
ki bu tokat doğumdan sonra yediğimiz toktat ile aynı şey değil.

- Bir de bence, Çay bardağındaki rakı, Rakı bardağında olması gerektiğini biliyor ama kalender..
Rakı bardağındaki rakı'nın Çay bardağında da güzel olabileceğinden hiç haberi yok.

- Oldum olası şişe çizemiyorum, oldum olası bi'şeyler çizmeyi deniyorum ve her zaman az biraz becerebiliyorum ama olsun Potansiyel Her Zaman İyidir.

- Yaptıkları ve yapacakları her zaman yalan olmuş olan kişinin yalancılığı:
sonradan yalancı durumunda olmanın en 'hayal kırıklığı' halidir.

- Arkadaşım PDÇ'nin rüyasına girmişim, özel olduğundan çok detay veremeyeceğim: at ile boğa görmüş.
anlatırken " at murattır ya" dedi, sessizce güldüm ben de, burcundan ötürü "boğa da sensindir" diyecektim,
onu diyemedim.
sonradan ben de üç arkadaşımı gördüm rüyamda uyanınca üçüne de mesaj attım
1'i cevap attı ,o da ne gördüğümü sormadı aynı kadrodan diğer bir arkadaşımı görmediğime vurgu yaptı.
arkadaşlar gariptir "ama arkadaşlar iyidir."

- Yüksek Sadakat'in şarkısında dediği doğrudur, "Yollar bitmez düşünerek" .
fakat o yollar önden bi' düşünmezsen de zor biter,
en fenası da yolda düşünendir.

- Her iki anlamı ile de söylüyorum: Ben martı sevmiyorum.

- Benim rüyasında evine kargo ile Antalya Usulü Piyaz gelen arkadaşım var adı da Kübra S.
3 tabak da yemiş, canım hemşerim artık nasıl özlemişse.

- Sevdiğimiz hayvanların olması bizi hayvan sever yapmaz;
kediyi, köpeği, muhabbet kuşunu sevin,
örümceği, akrebi, terlikle ezin.
kuzuyu, tavuğu, danayı, kesin pişirin
üstelik pişirilmek için beslenmişini beğenmeyin, doğalını arayın.
oldu mu hiç.?
bu durumda sizinkisi hayvan sevgisi değil olsa olsa tatlı sevgisi olur.
yani baklava sevgisi gibi bir şey.

- "Bencil olmak için bile en azından iki kişi olmak lazım."
                                                                               -MetÜst-

- Galiba facebook da düğünler gibi oldu: 'gençler için yapılıyor fakat ortayaşlılar umarsızca müdahil oluyor.'

- Seyyarda yarım halka tatlı görürsem alır yerim,
yoksa böldürüp de almam, zaten o halka tatlısını kim nasıl böldürmüştür onu da bilmem,
tam halka tatlısı yediğim zaman garip bir "nasıl üretildiği belli değil" pişmanlığı glikoz şurubu kokuları ile birlikte çöküyor üzerime, o yüzden oluyor hep bunlar yoksa bu yaşadığım yarım halka tatlısını kurtarma çabası değil.

- Geçenlerde bir arkadaşım Kıbrıstan gelen çilekli bir vodkayı getirdi içmeden önce bir kaç kişi şöyle bir kokladık, koku özürlülüğü ile bilinen benim yaptığım sonradan burnumda kalan ekşi kokuyu sevmedim yorumu pek sallanmadı ta ki vodka'dan ilk yudumlar alınana kadar..

- Rahat uyku bantları ile Siyah nokta bantları tek üründe birleşebilirler.

- İzlediğim filmi twitter'a bir yazıyorum hakkında neler yazılmış bakıyorum.

- Karşı cinsten arkadaşlarımıza, 'evlenince arkadaşlığımızı hiç bir şey demeden bırakabilirsiniz.' hakkını kim veriyor acaba?
evlenir evlenmez sosyal medyadan bir anda çıkana da ayrı tavım.
"Mutlu Yuva"ya bak: karşı cinsten arkadaş yok, sosyal medya yok, televizyonda maç var, elde çay var..
sonra "eşimin arkadaşlarını sevemiyorum, onlar da beni sevmiyor"..
sakın onun doğrusu "eşim gerçek hayatını kendi arkadaşları ile yaşıyor, sonra ben ona onlarla eğlendi diye surat yapıyorum" olmasın..

- Digiturk'ün artık internetten ve dolayısı ile mobil teknolojilerden izlenebilirliğini duyurduğu ve Nil Karaibrahimoğlu'nun yer aldığı reklam filminde, Safarideyken cep telefonundan televizyon izlendiğini görüyoruz.
demek "hayallerine dokun"daki hayaller Digiturk'ün ta kendisiymiş.
Safari lan bu, aslana, kaplana, file, zebraya falan baksana, ne diye Arka Sokaklar'a bakıyon.

- Dediğim gibi: "Oldum olası şişe çizemiyorum" fakat oldum olası böyle "acayip (?)" şeyler düşünebiliyorum;
HOŞÇAKALIN.

Şarkı Tavsiyesi: Band of Horses - Everything's Gonna Be Undone
çizim bana ait.

2.03.2013

Ben Bir Okula Gideyim



Geçen gün "ben bir okula gideyim" dedim de akşamında uyuyamadım,
dedim "bari erkenden güzel bir kahvaltı yapayım" bakkalın çakkalın açılmasını, havanın iyice aydınlanmasını telefondan sosyal medyaya bakarak bekliyorum falan..
derken bir anda telefonum kapandı bir daha da açılmadı,

Not: bir şeyim bozulunca çok sinirlenirim sevgili okur,
ama  Allah aşkına çok saçma değil mi?
Ne diye bozuluyor yahu?
bir şey bozulmamalı..,
kırılır,patlar,çatlar onu bir yere kadar anlarım da bozulmak tamamen şeytan işidir benim gözümde.

böylece o gece sabaha dönmeden telefonsuz kalmıştım..
tamam, o saatte acil bir şey olmazdı ama "çağımızın modern insanı" telefonuna güveniyor artık, ben de biraz öyleyim,
Neyse o sinirle ve plan yapa yapa saati onbir etmişim, yaptığım plana göre gündüz saatim boştu, zira okulda telefonunu kullanabileceğim bir arkadaşımla karşılaşamayabilir karşılaşsam da onlarda şu ufacık simkart yuvası olan çok yeni telefonlardan olabilirdi.
hazır çok fena uykum da gelmişken, bilgisayarı kapattıp bi' güzel yattım..
sonra bir anda kendi kendime uyandım hava fena sessiz ve karanlıktı, "ulan herhalde sinirden camış gibi uyudum da saat şimdi kesin sabah dört oldu" diye söylenerek saate bakmaya çalıştım fakat telefonum kapalı olduğu ve varlığını sevmediğim için başka bir saate de sahip olmadığımdan dolayı saate bakamadım,pencereden sokaktaki adama da saat sorulmayacağına göre
saate bakmak için bilgisayarı açtım,
saat akşam altıymış,
bilgisayarı geri kapadım.

Planıma göre Anıl Ç'nin eğer gittiyse tahmini işten gelme süresi olan yediye bir saat vardı, bu sürenin bir kısmını da yol üzerindeki Balkan Lokantasında yemek yiyerek tükettim (Tavuk Sote ve pilavı güzeldir) ve tahminimce doğru bir zamanlamayla "en son ona verdiğim, o ayfona geçtiğinden beri de onda duran eskiden kullandığım, üstün japon teknolojisi, toshiba cep telefonuma çalışıyor mu?" diye bakmaya gittim,
ışığı sönüktü penceresini tıkladım camda belirdi, yüzü gözü şişti,
sürpriz gelişimi görünce bir de sevindi, sırıttı garibim,
sırıtınca da mişlen'in lastik adamı gibi oldu.

İçer girdim durumu kısaca anlattım, "fenaymış, bakarız, buluruz" dedi,
"annemgile senden mesaj atayım da merak etmesinler" diyerek telefonunu aldım,
"arasana oğlum" dedi,
"dur arayım madem diyerek yazdığım mesajdan çıkmaya çalıştım, biraz uğraşın sonunda aradım (başkasının telefonu ne kadar bilseniz de garip geliyor) ve aradığım kişiye ulaşamadım,
tekrar mesaj atma seçeneğini denedim.

üstün japon teknolojisi toshibayı bulduk,
özlemişim keratayı ama sarj'ı yoktu Anıl "kesin usb bunun şarjı" diyerek coşkuyla usb kablosu aramaya gitti buldu da, bir ucunu bilgisayarına bir ucunu da telefona taktı, usb girişi uymuştu ama galiba telefonun bilgisayardan şarj olma özelliği yoktu, üstün japon teknolojisi toshibadan umudumuzu kesince Anıl'ın bir telefon bozulması sonrasi Şişli Cami'nin arkasında bir pasajdan on liraya aldığı geriye beş lira karşılığında da satılabilinen, kimbilir kaçıncı el olan Nokia 1600 RH-64 isimli telefonu denedik onun da şarjı bitikmiş,
saat on'a geliyordu "yarın ona adaptör bakarız" dedi,
o ara Ezgi geldi durumu ezgiye de anlattım onlarda da yedek telefon yokmuş, "olsun" dedim..sonra Ezgi'nin ev arkadaşı Esra geldi, notları açıklanmış, kötüymüş, biraz konuştuk,
galiba bir faydası olmadı, sonra o gitti, peşinden de Ezgi gitti..
biz de Anılla alışverişe çıktık, acıkmış bunlar, cordon blue aldı Anıl.
Ben de hazır (toz) milk shake gördüm, aldım, Anıl durur mu? Anıl da aldı..
Sonra gaza geldik kızlara da aldık (iki çikolatalı ve muzlu,bir muzlu, bir de çikolatalı),
bir litre de süt aldık, eve geldik,
ben biraz uzandım, onlar yemeklerini yediler,
saat gece yarısına gelirken "hadi milkshake" dedim,

 Anıl kızlardan mikseri aldı geldi, ben de toz milkshakein hepsini bir kaba atarak verdim coşkuyu (karışık seçeneği)...
çoşkuyu alan milkshake beklediğimiz yoğunluğa ulaşmadı "Anıl un koyalım yoğunlaşır" dedi önce emin olamadım ama sonra çaresiz onayladım, sonra unun tarihine baktık geçmiş, daha sonra yarım paket krem şanti buldu Anıl, acımadık döktük karışıma ve inceden bir yoğunluk başladı..;
daha sonra cesur bir kararla bir adet Nestle Sıcak Çikolata Tadında'yı da karışıma ekledik iyice çıptıktan sonra kendimizce güzel bir kıvam elde ettik, ben "bunu bir de dolapta bekletelelim" dedim,
biraz da dolapta beklettik, bir saat kadar sonra baktık çok güzel ayarı tutmuş,
şansımıza da 4 büyük temiz bardak varmış, renkli pipet de bulduk,
milkshakelere verdik servis coşkusunu,
 sonra bir üst katta oturan kızlar ,"burada içelim" dediler, çıktık içtik,
güzel olmuş,

televizyon açıktı,
sohbet ederken ben biraz ona kitlendim,
öylesine kanalları gezdim sonra bir baktım sabah haberleri saati gelmiş, "ulan gene mi ?" derken Anıl, "Esin açılmıştır haydi Esine" dedi, çelik gibi soğuk bir havada kahvaltıya çıktık, çaylar içtik sohbet ettik, üşüyüp geri döndük,
evde biraz oyalandıktan sonra Anıl ile telefoncuya gittik bir adaptör buldum aldım, Anıl ucuz olduğu söylenen bir süper markete "gelmişken kedi maması bakmaya girelim" dedi, girdik.
Yarım saat kadar deodorant baktık, bana hepsi aynı koktu,
bir onbeş dakika kadar da elektrikli el süpürgesi baktık. (adı oto süpürgesi diye geçiyor)
Anıl kedi maması ile kot desenli ambalajı olan ufak bir deodorant altı,
çıktık.
Baktım saat öğlen bir'i geçiyor "ben bir okula gideyim" dedim otobüse bindim,
okula gittim,
kimse yoktu.

3.02.2013

Zalim Çitalar Av Peşinde



Merhaba,

Aklımda yanlış kalmadıysa "Menengiç" diye bir kahve çeşidi varmış, "neyden yapılıyor ?" diye sordum, "menengiçten" dediler.
anladım ki o da tarifi mümkün olmayanlardan.
peki siz tarifi mümkün insanlardan mısınız?
öyleyseniz bence çok tırtsınız ama sorun değil tabii.

"herkes gibi" ile "herkes kadar" arasında dağlar var,
bir de "alayınızın *mna koyayım" var o bambaşka..

İstanbul Cevahir Alışveriş ve Eğlence Merkezindeki Koçtaş'da bakınırken,
Anıl Ç.'ye "Pazarları burada henüz evlenmedikleri belli olan çiftler görüyorum,
o çiftlerde evlenmeye çok meraklı kadınların Koçtaş'da evlilik provası yapar gibi bi'başka coştuklarını ve yanlarındaki adamların da bu duruma inceden uyandıklarını görüyorum,
uyanan adamların çok düşünmeyip ve biraz da gaza gelip erkek alet ve edevatları reyonuna da uğramaya çalıştıklarını görüyorum" dedim.
tespitime coşkuyla katıldı ve "adam orada çekiçle testereyle çoşunca kadın iyice evliliğe koşuyor ya işte adam o an sıçtık durumuna gelebiliyor" diye ekledi.
ben de ona coşkuyla katıldım.

Efsane Yönetmen Ertem Eğilmez'in Gümüşsuyunda yazıhane olarak kullandığı bir ev varmış zamanında Zeki Alasya,Metin Akpınar,Halit Akçatepe,Tarık Akan ve Kemal Sunal da mesai yapar gibi sabah dokuz olmadan  bu eve giderler tiyatro saatine doğru çıkarlarmış,evde sürekli sinema konuşulurmuş, o ev bir okulmuş, o evde ışıkçı da yetişmiş star oyuncu Tarık Akan da.."Arzu Film" o evde büyümüş.
ayrıca Ertem Eğilmez ülkemize langırt masasını getiren kişiymiş ve o işten güzel para kazanmış, İstanbul Üniversitesi, İktisat bölümü mezunuymuş,
Hababam Sınıfı'nı çekmeden önce gazate ilanı ile yan rollere oyuncu aramışlar sonra seçtikleri oyuncular birbirleri ile kaynaşsın diye filmin çekimlerinden önce okulda kadroyu toplayıp kadroya bahçede maçlar yaptırmış, sohbetler ettirmiş.

Sami Ö. Sağolsun "Californication" isimli bir Amerikan dizisi getirmiş bana,
2.sezona geldim hiç fena gitmiyor ve "mutlaka şu diziyi izlemelisin" insanlarından olmadığımdan, ister izleyin ister izlemeyin,
bana ne.
dizide gitarlı ergen bir eleman tanıştığı kıza müziğimiz Radiohead gibi dedi, dedim "orada bir dur, Radiohead bile Radiohead olmayı zar zor başarıyor; sen ne yaptın California'lı garaj ergeni? senin seviyen Chris Cornell'e kadar..o da belki"

Dönüşün muhteşem olamadı "Cırt Ayşe Teyze"

Reklamcılığa meraklı kişilere tavsiye edebileceğim "NO" isimli bir film girmiş vizyona,
inceden güney amerika harmanı.

ben halen kar görünce şaşıran bir insanım,
Nereden bileyim şemsiye açıyor muyuz.? açmıyor muyuz.?
zaten biz şemsiyeyi bile çoğunluğa göre açan bir halkız.

Arkadaşım Ezgi Z. iyi bir diksiyon kursuna gidiyor haliyle öğrendiği doğru bilgiler de ilgimi çekiyor,
mesela "değil" yazıp "diğil" gibi okumak gerekiyormuş.

Kanaltürk'de yayınlanan bir "gezi-belgesel" programı var, esmerce bir kız geziyor sunuyor, bi'bölümde Finlandiya'ya gitti bir iki gençten Fin kız buldu "bize sizi anlatın" dedi.
Finli kızlar hemen "genelde hepimiz sarışınız" dedi.
bir sonraki bölümde de Estonya geziliyordu, aynı soru bu sefer de Estonyalı gençlere soruldu onlar da hemen "hepimiz sarışınız" dedi.
-ulan hepsi aynı renk ülke mi olur?
bu bir
-madem hepiniz aynı renksiniz bari çaktırmayın,
bu iki
aynı soruyu bizden sorsan ne anlatacaklar acaba bizde "Ajda bardak" var mı diyecek?
hayır "Ajda" da o bardağa zerre benzemiyor ki bence "Ajda" hiçbirşeye benzemiyor.
ha şu da var yabancının sarıkızı'nın bakışında bir güven, bir saflık, bi rahatlık var, hatta ota boka eblek eblek sırıtmak var anlayabildiğim kadarıyla onlar resmen yaradılanı seviyorlar ötürüne bakmıyorlar,
zira estonya'nın yüzde 84'ü kendini bir dine bağlı olarak görmüyormuş.
bizim kızlarda ise gözler her an tetikte, her an tezahürde..
bakışlarda bir hinlik var.
tabii bu çekici bir şey de olabilir.

"iki emmi kızının birinde gözüm kaldı"
Cem Karaca'nın söylediği Üzüm Kaldı şarkısında geçiyor.

Geçen gün Bakkal Hüseyin Abi'ye gittim,
baktım bi kanalda Afrika belgeseli var, Çitalar av peşinde falan..
3 dakika kadar belgesele baktık sonra ben alacağımı aldım,
baktım bakkal beni sallamıyor belgesele bakmaya devam ediyor ben de belgeseli izlemeye devam ettim bahsettiğim genç çita avını yakalayamadı, avın annesi yetişti de yandan çaktı boynuzu zalim çitaya.
sonra bakkal hüseyin abi "yahu bu araziler niye hep boş, baksana kurak da değil, hep çimen ağaç" diye sordu sonunda da "sen tahsillisin bilirsin" diye ekledi, o son eklemeyi de yapınca benim tahsilime ziyan vermeden ama hüseyin abinin de adamlar haklıymış diyebileceği bir cevap vermem gerekti,
 ben de "abi işte şerefsiz belediye imara açmamış burayı, turiste peşkeş çekmiş hep,
ama tabii turizm de sonuçta bacasız sermaye.." diyerek tercihimi geyikten yana kullandım.
hüseyin abi de cevaptan pek memnun olmamış bir şekilde "bak orada araç yolu da var, demek köy yakınmış oraya tarla eksinler oraya da ne işi var, bu hayvanlar koşturuyor" dedi.
ben de artık son sözü söylemek adına
"abi" dedim,
"bırak boşver" dedim,
"bir yere de" dedim,
"insanlar"dedim,
"girmesin" dedim,
"haydi" dedim,
"hayırlı" dedim,
"işler" dedim.

internet yayıldı yayılalı da 'zeki insanlar az uyur' savunması yaygınlaştı,
ulan tamam zeki insanlar az uyuyor da senin gibi facebook'a gece'nin köründe "artık herkese hakkettiği kadar değer vereceğim", "çok adi insanlar var" falan yazmıyor ki

ülkemizde çocuklarına "coşkun" ve "taşkın" isimlerini koymuş insanlar var..
bir de "sabah" ile birleşiyor sıfat tamlaması oluyor.

doğum gününü "mutlu yıllar" diye kutlayanı anlamadım.

Arkadaşım PDÇ burçlarla (astroloji ile) iyice ilgilenmeye başlamış,
geçen yaptığımız bir konuşmada ben konuyu çok anlamayınca "Google'a ay burcu yaz çıkan ikinci siteye gir" gibi bir tavsiyede bulundu,
ben de uyguladım, her gezegende ayrı bir burç çıkıyor ve böylece sizi sizin burcunuzdan ayrıan özellikleri de veriyor.
kendim hakkında yazanlardan şöyle bir karışık yapacağım:
"Analizci, Esprili konuşma,Kolay beğenmez, Geleneklere sıkı bağlı, Aşırı meraklı.
Nefreti çok şiddetlidir, Kinci ve öç alıcıdır, Büyük bir sabırla intikam alacakları günü bekleyebilirler, İradeleri kuvvetli olur, Yanlızlık onlar için sorun değildir.
her durumda denge ve huzuru arıyor, ısrarcı, rasyonel ve sanata duyarlı biri, Düşünme yapınız olguları, nesneleri karşılaştırmak ve benzerlikleri, paralellikleri bulmak üzerine kurulmuş.
Buluşçu bir zihnin, Geleneklere, kanunlara, kurallara uyulmasından yanadır."

el memelketinde starbucks'a giderim de içerisinde yumuşak g harfi olan ismimini nasıl açıklarım diye uykular girmiyor gözüme..
galiba sorarslarsa M.Ray Jose diyeceğim.

Arkadaşım Onur E.'nin amatörce kaydettiği kendine ait şarkıları var birinde "sar beni kimse sarmadan" diyor.
yıllar sonra aklıma geldi "sar beni kimse sanmadan" dese daha şehirli bir cümle olurmuş, hatta Teoman'ın "Kim" adlı şarkısında geçen "birbirimizi düşünür başkalarıyla sevişirken" dizelerine yakın bir ifade olurmuş,  ve hatta galiba Cemal Süreya'nın da benzer bir dizisi vardı "kimbilir kaç aşık ayrı yatakarda birbirlerine sarılarak uyuyorlardır" gibi ama dizeden emin değilim unutmazsam internetten orijinaline bakacağım.

yıllar evvel Göksel'in bir şarkısına Cihangirde klip çekiliyormuş, bir sahnede bir kaç adamın Gökseli kovaladıklarını gören basmış deparı Teoman da adamların peşine düşmüş.

hepimizin bir doktor, bir avukat, bir teknoloji uzmanı, bir de jazz dinleyen arkadaşı olması lazım.
ayarlasınlar bunları.

bir de kız istemeye gelinen doktor ile mühendis neden bu kadar övülüyor?
iyi maaş alıyor diye ise günümüzde çok daha iyi para kazanan gayri menkul yatırım ortaklığı sahipleri var (inşaattçılar)
yani bir bakıma normlarımızın kabulününe göre parayı veren düdüğünü sizin kızın yanında(?) çalabiliyor mu?
e o işin sonu nereye çıkıyor?
vallahi çok ayıp.
ha bunlar "kültürlü mesleklerdir, zamanının ötesinde insanlar yetiştirir" diyorsan,
o işte de fen bilimlerine bir torpil var ki hiç olmaması gereken bir şey bu.
mesela gazeteciye de zor kız verirlermiş onu da biliyorum ben.

İnci Pastahanesinin yeni yerini gördüm,
daha açılmamıştı, eski yere yakın, cadde üzerinde değil belki ama eski dükkan kadar daracık da değil.

boş durmadım, bayrak tasarımından sonra Antalyasporlu atkılar da tasarladım,
bu seferki protesto tavrı taşıdığı için çalışması da ayrı keyifli oldu.

Gayrettepeden Mecidiyeköye'e yürüyordum,
çok yorgundum, bir internet şubesinin camındaki afişte "öğrencilere kampanya" yazıyordu,
 koşulları öğrenmek için girdim,fiyatı öğrendim,
çıkarken "bir düşüneyim tek yaşıyorum çünkü" dedim.
adam da "öyle deyince arkadaşıma soracağım der gibi oldu şaşırdım" dedi,
"sadece kendine sormak daha zor" dedim.

Hitit dilinde en sevdiğim kelime açık ara "ARUNA"
bizim dilimizde deniz anlamına geliyor.

TV8'de "Gülhanın Galaksi Rehberi" var dedim
Ezgi Z. "RÜKÜŞ" diye bağırdı.

Anıl Ç. The Beatles'a 2005 yazında beraber çıktığımız İstanbul macerasında benim Antalyaya dönüşümden 3 gün sonra, İstanbulda Tophane yokuşundaki bir sahafta başlamıştır.
geçen "3 gün daha beklemedim, 3 sene bekledin Beatles için" dedi.

şarkı tavsiyeleri 2011 Albümlerinden:
1- The Black Keys - Run Right Back
2- Multitap - Kalbini Bana Ver
3- Fleet Foxes - Grown Ocean
4- Peyk - Yol
5- Arctic Monkeys - Love is a Laserquest
6- Nada - Yer Altında
7- Gevende - Vigeland
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...