30.03.2010

soul of the new,white and fake shoes


Fatihlerin evine ''Agatha'' isimli bir misafirin gelmesi ve bir hafta boyunca ev halkının ''aga naber aga'' diye takılmaları.

hadi düşmanın uyuması normal de,
suyun uyumaması bi garip
o denli ki Atasözü olmuş.

tırnak yiyenin içinde tırnak ağacı çıkıyorsa
o tırnakarı ekersek onu biçeriz bence.

islam hukukunun kadını ezmesi ve tek söz hakkının da ''kadı''larda olması ''N'' harfine iltifat gibi..

koreli arkadaşımız ''Sumak Kimyong'' vardı ne oldu o? (anlayana)

şu yukarıda yazdığım anlamıyla ''anlayana'' yazmaktan da nasıl tiksindim?
böyle kaş kaldırmaıl,ima etmeli..uff...s*ktir git ya!

sevdiceğin kuzenidir dünyayı döndüren ve ''herkes birinin eski çıktığıdır.''
(tırnak içerisindeki kısım Umut Sarıkaya'ya ait)

Arkadaşım Kajin'i (değişik isimli,üstelik dişi arkadaşlar!) Nostaljik gibi İnci'ye profitrol yemeye çağırmam?
sanıyorum diksiyonu düzgün bir şekilde profitrol diyebildiğimden oluyor.

''e sen zaten hep yaşlıydın'' dedi sinemada halen öğrenci bileti alabilen teyzem.

bir futbol klasiğidir yağmurlu havada uzaklardan vurulan şutun yere sekerse gol olması
bravo selçuk şahin
ayrıca pankartından dolayı da
bravo Fenerbahçe
pankartı ayakta alkışladığından dolayı da
bravo Galatasaray taraftarı
bitmeden de Özhan Canaydın Fenerbahçeyi alkışlayarak bünyemde ''artık futbolumuz daha güzel olacak galiba'' fikriyatını uyandırmış kimselerdendi.
her fırsatta en yakın arkadaşlarının başka takımları desteklediğinden bahsetmesi de ayrıca dikkatimi çekmişti.
gani gani rahmet diliyorum.

fıkra anlata hocaya üniversitede de denk geldim ya...
ne gam,ne tasa

Uşağa gidiyorum Atatürk'ün bu millete herşeyi öğretim de uşaklığı öğretemediği bir milletin evladı olarak

o..çocukları fragmanı ve adı kötü fakat kendisi fena olmayan bir filmiş
Bir de Reha Erdem'in Beş Vakit adlı filminde ablasının kucağındaki ''yeni bebe'' kardeşini düşürdüğü sahnede salondaki tüm kişilerin bebeğe içi sızlarken duygularımı hızlandırıp, bebeği geçip ablanın halini düşünebilmem acayipti.
film şöyle devam etti:
olayı gören ahali bebeği hastaneye yetiştirdi,
ablası şoka girmiş bir şekilde kalakaldı
bir kaç saniye sonra bayıldı
o sırada olay yerine varan çocukların babası kızını ''kızım kızım'' sesleriyle kucaklayıp götürdü.

''sana cevabım gözyaşlarımdır'' diyebilen bir arkadaşa sahibim.
cavap bana değil gözyaşları gerçek mi ?
bilmem

benim hiç Fenerbahçeli sevdiğceğim olmadı lan?
ha Fenerbahçeli kız sevmedim değil.

paramparça adlı şarkının ''saatim yok'' kısmıdır beni yakalayan.
bahar aylarında ''ellerim ceplerimde'' Güllük caddesinden evime yürürken söylemeye bayılırım.
akşam vakti acayip bir kafayala gaza gelmiş olsam da itiraf edeyim bir eski sevgili alışkanlığı bu benim için.
ama kız arkadaşım varken yapmıyorum bu alışkanlığımı
başka şarkılar söylüyorum.
ha bir de paramparçayı süper şebnem ferahça söylerim.

eskiden vardı şimdi yok : ''telefonun ucunda''

hiç günlük tutmadım ben.
günlük birşey yapmadım zaten

peşinden ilk koştuğum kızı anlatayım da bu yazım iyice aşk geçmişimle dolsun.
dünyanın en güzel yeri olan Kaşta bulunan dedemin otelindeydim
sanıyorum holandalıydı.10-12 yaşlarında olan kıza (ben ile yaşıt olduğunu tahmin ediyordum.)
bir Türkün kendisine tokalaşırken eli acıtma şakası yaptığını görüp bu şakayı öğrendiğini var sayarakhin bir gülümseme ile kendisine el uzatıp yaklaşmıştım (sapık gibiymiş)
şakadan anlayan kız da gülerek kaçmaya başlamıştı,
ben de durur muyum? koştum kızın peşinden.
omzunda biten düz koyu kahve saçları kahküllü vardı,
mor ve pembe renklerde askısız bir mayosu vardı
yaşı küçük olduğundan göğüslere sahip değildi.
ayakları ve bacakları da uzuncaydı
koşarken yakalayamamamı da buna bağlıyorum
ah ulen ah..

doğan çocuklara isimler
erkek:mustafi
kız:matruşka

şarkı tavsiyesi aanem ve babamın eşlik etmeden duramadığı şarkı olsun
Boney-M - Sunny

''raphael is cool but rude''

25.03.2010

tarihteki havalı şiir


tarihteki havalı şiiri yazdım

tarihteki havalı şiir

serde insanoğluyuz,
hava dün nasılsa,
bugün de öyle olacak diye..
düne göre giyinip,
Tarih oluyoruz.

23.03.2010

Mai ve Ayran


6 rakamının göbekli,
9 rakamının da kambur olması.

bahar gelirken çimleri kesiyorlar ya,
onun kokusunu çok net alabiliyorum.

boksör ayakkabıları böksörlerde de çirkin duruyor.

okulda ve yurtta çok güzel tişörtlü 2 ayrı kız gördüm.
sordum ''nereden,ne yaptınız?'' diye,
okuldaki daha tatlı bi şekilde anlattı.
beyoğlu iş merkezinden dedi.
biliyorum orayı dedim
anlamadı herhalde
adres tarifine girdi.
dinledim bi süre.
uzatmadan kayboldum sonra.

başıma bu da geldi
hapşurarak uyandım.

sobeli şiir
seni sorana her yanım dedim
şarkılardan gaza geldim
sen durmadın gittin
sağım solum hep sobe oldu şimdi

mario oynayan çocuk unutuldu gitti.

ayran ve mavi önlük buluşmasından felaket tiksiniyorum.
görüp görebileceğim en iğrenç leke o bence.

''kadın doğum bölümüne neden ''kadın'' doğum deniyor?'' diye tıp okuyan bi arkadaşıma sordum
''kadın hastalıkları ve doğum''un kısaltmasıymış bu.
kadın hastalıkları yerine kadın demek de ayrı bi mevzuat.

güvercinlerde bi cinlik var.

kavgada ısırandan nefret ederim.
bir de kavgada artistliğe girenler vardır.
sanki ''aduket'' çekicek.

''sarıkız'' diye hayvan ismi mi olur ya?

hani insanın sevdiceği denize girip burnunda sümüklerle çıkıyor ya...

gol atan kaleci olmazsa futbol futbol olmaz.

''bir adam vardı canı sıkılan o n e oldu o'' dedi oda arkadaşım.

mizah bir yumruksa
genelde soldan direkt gelir.
aparkat ile final yapar.

pis yedili denen oyunu başlangıç seviyesinde öğrendim galiba.
yedilinin de pis olmasına gerek yokmuş bence.

aynı kıyafeti başkasında görme konusunda
ben, en çok kendi pantolonumun aynısından görünce şaşırıyorum.

peki voleybol topu ile futbol oynamanın paha biçilememesi.

parasını veriyormuşsunuz kalçaya bile gamze yapıyorlarmış.
böyle bi dünya

ben ortaokula geçmeden bir sene önce yeşil kumaş pantolon giyiyorlardı
benim geçmemele griye geçilmişti.
ne bileyim yeşili severiz sayarız da hoş değildi o pantolonlar.

Bayülgen sakalını boyamasa bari.

yanık dondurma mevsimi geliyor mu ne?

fotoğraftaki aradaş japonya, miyagidenmiş
biraz sohbetimiz oldu.
dudakları güzel ha.

çocuklara isimler
kız:mia
erkek:gi

şarkı tavsiyesi
Ayyuka - Dünya Hali

21.03.2010

bedava binmek


bence:
bence diye bişey olur mu len?
ben kimim? sen kimsin?
sonuçta nokta kadar dünya.
bir de ''böyle bi dünyaya çocuk getirmek istemiyorum'' diyor.
sanki çocuğu leyleklerin getirdiğini bilmiyoruz da.??

yoğurdu sadece yoğurt olarak sevmiyorum.
hıyar ekliyorum cacık ediyorum,
olmadı doritos sosu yapıyorum.
en olmadı karabiber ve pul biber döküyorum.

sikiş bi nebze de,
sokuş tiksinç bişey bence.
bir şeyi bir şeye sokmak,
birinin birini sikmesinden de fena.

20 milyonu ayrı seviyorum ben.
tam ayarında bence o.

galatasaray mor giyiyor ya,
hala şaşırıyorum ben buna.

indirim'e,
in-dream diyeni çok pis döverim.

yine bir pazar yürüyüşünde çocuklardan tiksindim.

tanıyanların bilenlerin çok sevip saydığı beyaz adidas gazelle'lerim, kenarından patlak verdi vericek.
ben de hiç affetmedim hemen bu durumu sekteye uğramaya yaklaşmış ilişkilere benzettim.
bilirsiniz kesinlikle acımam böyle benzetmelere.

öğrenci kültür merkezinde film saati beklerken müzik kulübünün odasından klasik gitarı dövercesine çalan bir gencin anıra anıra söylediği haluk levent şarkıları duydum.
yapmayın etmeyin demedim,diyemedim.

bu arada fimin adı rose mary'ni bebeği,
düdük gibi bir filmiş afedersiniz ,
yıllar sonra bi gerilim filmi izleyeyim dedim..
hayret birşey ya.

teyzemin köpeği pontosun esmer insan sevmesi?

bir kızın vermesi değil de, verip veriştirmesi çok iğrenç.

kaşarı bir de fişne reçeliylen deneyin.
vageçemeyeceksiniz.

klavyede ü tuşuna başka bir tuşla birlikte basınca çıkan o simgeden nasıl tiksiniyorum anlatamam.
ergen çağlarımda ''kantır sıtrayk''oynarken şimdi size açıklamayacağım rumuzumda kullanıyordum kendisini .
o yüzden olabilir.

çok sevdiğim zeytinli açmam, çikolatalı çıkar diye korkuyorum.
hayır ikisni de seviyorum ,
benim korkum aldanmak.

''meyvenin rengi ne kadar koyu ise o meyve o kadar olgundur'' dedi başbakan.

levent yüksel tekrar saç uzattığı gün kıyametler kopacak zavallı yüreğimde.
ha levent yükselin uzun saçlı zamanlarını sadece antalyadaki zamanlarından babalarımıza kalan bir şehir efsanesi olarak bilir sever sayarız.
yeri gelmişken bir diğer antalyalı ünlümüz Sümer Tilmaç'a da şehrin anahtarıyla birlikte ana hatlarını da teslim ederim o dece yani.

zerre değer vermediğim şey:Süper Lise !

basın kartıyla otobüse bedava binmek !
işte benim küçüklük hayalim.

serdar ortaç'ın meslek lisesinde torna bölümü okuması,birbirine benzeyen basit şarkılar okumasından daha enteresan bir şey değil ki
niye zaman zaman vurgulanıyor bu?

komünizm nere?
turizm nere?

bir ürünün birşey tadında olması ve bunun ürünün esas niteliği olması beni dünyevi şeylerden soğutma aşamasına getirdi tadında !

Kuzenim'in nançukası var,
sai sormuş bana da.
yokmuş.

pişmiş kelle biraz fena birşey bence.
tadı güzel o başka.

yalnız 2009-2010 yıllarında ne börgır king yenildi arkadaş !
elma dilim patatesin gözüne gözüne vuruldu.

doğum günleri genç eğlencesinin şanındandır.

''ildeniz'' diye bir isimle tanıştım.
aklıma il'in eski türkçede ''balıg'' olması geldi.
dillendirmedim tabii
samimiyet seviyesin dikkat eden birisiyimdir.

birbirimizi kandırmayalım, hepimizin apış arası var!

giyen falan elbet vardır da ugg saçma sapan bir şey bence.
yani ne bileyim 1 yılında giyilmesi normal de sonrası saçma.

halı yakması ne fena bir şeydir yahu.
uf uf uf..

doğan çocuklara isimler
kız:avize
erkek:lamba

fotoğraf ve el bana ait dikkatli bakanlar bana ait olan damarları da görebilirler.

şarkı tavsiyesi
The Beatles - Eight Days A Week

tıklayınca babaların animasyon videosu çıkıyor.

17.03.2010

orhan bence gay



bence yetkililer de uyusun arada yazık.

deli gibi sıkılıyorum şu dakikalarda.

dün gecenin olayı anıl'ın orhan gencebay demeye çalışırken ''orhan bence gay'' demesi oldu diyebilirim.
10 dakika güldükten sonra anladıkki çizgili takım elbiseymiş derdi.

şu kişisel kariyerimde ağzımdan ''hönönö'' diye bir içki de geçti ya.
ayrıca çok kafa yapıyormuş
hiç de yapmadı ya.
yalnız ne içtik arkadaş
şimdi görgüsüz gibi saymayayım da..

yusuf gülerek geldi içeriden şova yönelik kişilerin final sahnelerinde bayrak açma vurguları üzerine yaptığımız isyansal geyikleri hatırlattı.
bir de 19 mayıslarda kurdukları insan kulesinin tepesinde bayrağı ters açan öğrenci vardır.

çapak,ne biçim bişey ya?
uyku sersemliğime denk geliyor tam çözemiyorum ne olduğunu.

'kalabalaşmak' dedi yusuf.

arkadaşlar aracılığı ile hiç tanımadığınız insanların yanına tanışıp oturuyorsunuz ve tepesinde sevdiceği dikilmeyen bir kimseyle diyalog
kurmaya başlıyorsunuz.
sonra onu başka arkadaşlar yanına alıyor ya
o garip oluyor bence.

''çişsel'' dedi nazlı.

tüm şehir kulaklıkla gezince kendi kendime şarkı söylemeye başladım.
bağıra çağıra ''kıloğğz yor ayyyz..''
müthiş bir zevk
vallahi delirdiğimden değil.

ninja kaplumbağaların eski film serisinde donetello diyecek sevinç nidası bulamayınca ''bossa-nova'' diye bağırıyor.

2 yazıdır yazıcam unutuyorum,
eşini kaybeden kaan sezyum,
konu ile alakadar harika yazılar yazmış.
sabırlar diliyorum kendisine.

metroda güzel kız daha çok oluyor arkadaş.

bir cast ajansına kayıtlı bir insanım,
yaşlı görünüyormuşum ben.
öyle dediler oradan bana.
beni daha da yaşlı rollere verin diye isyan ettim.
sanırım gene tatlı çocuk muamelesi yaptılar.

kardeşimle yaş farkım 12
12 yıl kimseyi özlemedim ben
ilk kardeşimi özledim.
gerisi sonra geldi.

ikizkenar üçgen,şımarık bir şeymiş gibi geliyor bana.
dar açılı üçgen var mydı tam hatırlamıyorum ama varsa o güzeldir.

şu ilişki işlerinde belki de çekilmez birisi değilimdir,
yönetmenler kötüdür.

sunay akın'ın bir şiirinin bir dörtlüğü var ki aklım gidiyor.
şiir'in adı yanılmıyorsam:
Çukur
''bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru ''
devamı da var araştırın.

bir dörtlükte ben yazayım
yaram olur,
yare söylemem.
yar gider.
çare eylemem.

süper tatlı dilli olma özelliğim ile garson kızdan kimseye gelmeyen çok soğuk bir bira kaptım!

usta bana bi döner,
bi ayran gönüllü

istanbula yağmur yağıyor.
altına saklacak palmiye yaprağı arıyorum.
haliyle yok.
hamburger alayım da
ıslak hamburger yiyeyim yağmurda diye
kötü şakalar geliyor aklıma.

koku alamıyorum diye sadece soğan sarımsak işleri bana kalıyor bazı bazı.
halbuki süper yemek yaparım.

çizim bana ait fotoğraf nazlıya.
fotoğraftaki benim.
çizimdekiler sırasıyla anıl,yusuf,ben.

doğan çocuklara isimler
kız:levye
erkek:işpant (hititlilerde tanrılaştırılmış gece)

şarkı tavsiyesi
Boney-M - Daddy Cool


disco!

14.03.2010

Vücudunun Geri Kalanı Sabit


gereksiz sarhoş vicdanı uzak dursun,ha dursun bir yerde o başka.

otobüs tramvay gibi taşıtlarda uyanıklık yapan yaşlıyı hiç sevmiyorum ben.onun yüzünde saçma bir gülümseme oluyor ve ayakları ''pıtı pıtı'' oluyor.
bir de vücudunun geri kalanı sabit oluyor.

show diye kanal adı mı olur len?
nergis t.v. (ntv) severim ben.

efsun diye bi topluluk vardı o ne oldu acaba?

yöreseli severim her daim.lakin
yöreye sel gelsin istemem.
o ''sel'' o yörenin sonu olsun istemem.

Afitap :sadece bir kişide gördüğüm isim.

almenia mazlum achen,chickar acheste acheste.
böyle bir lafım var.

silgi varken tahtaya yazdığını el yordamıyla silen kız gördüm, yılar sonra.

''ilk'' bazen öyledir ki ''defa'' olacağı akla gelmez.
bezen de ''defa olacağına ''cefa'' olur.

uyuyunca yüzü şişenlerden değil,
gözü şişenlerdenim.
şu aralar bakacağım yerlere kafa hareketleriyle bakıyorum.

uzaya:feza,evrene kainat demek.

21.yüzyılda fransızca cinsiyetçiliğie devam ediyor.
''lö'' diyor ,'la'' diyor.
kimse bana övmesin fransızcayı bundan sonra.

öğrenci evinin geç saat makarnası:Vurgu makarna.

alfabemizi bunca yıl bu sırayla saydık.
bundan sonra da zaman zaman sözlüye sınıf listesinin sonundan başlayan sürprizci öğretmen gibi tersten sayalım.

makara iyi de, kukara pis gibi.

bol aitlikli zincirleme isim tamlaması sevmiyorum ben.
o denli ki özel mülke falan karşı geleceğim.

ciğere ''ciger'' demek bitoviç.

Gezmiş'in bi bildiği elbet vardı.demekki çok gezenin bildiği garanti.
çoğunu değil doğruyu okuyan zaten alim.

sokakta mesaj atarken insanlar beni ''sürekli mesajlaşan,500000000 mesajın kölesi olmuş genç'' sanıyorlar diye düşünüyorum.

''bilim izahlarla,yollara,yöntemlere dayalıdır'' dedi.
Türk dili hocam.
''yollar'' kısmına dalıp gitmişim.

okuyup sevdiğiniz her yazım için 1 lira veriri misiniz?
ben olsam vermezdim ama verene de mani olmazdım.

cnbcmsnbc-e vardı.
cnbc-e oldu.

eskiden ''makırköy''müş sonradan ''bakırköy'' olmuş.
bunu da Türk dili hocam dedi.

bence parklarda,meydanlarda güzelce heykeller olmadıkça memleketçe yatmaya devam ederiz.

merhaba:ben sana dostum demekmiş.
bunu da Türk dili hocam dedi.
böylede Türk dili dersinde ne ile uğraştığım da ortaya çıktı.

Doğan Çocuklara isimler
kız: -iye
erkek: ait

12.03.2010

ağlama duvarı


ayaklarımı bordoya çalan kahverengi ile boyanmış bir peteğe uzatmış bir şekilde pvc malzemeli bir ''duvar''dan dışarıyı seyrediyorum ve sağım,solum,önüm,arkam sobeymişcesine etrafımda kimse yok.
kirli plastik''cam''ın ardındaki bakış açımın en uzağında karga olduğunu tahmin ettiğim bir kuş kanat çırpıyor,
kuşa kapanmakta olan bir hava yarenlik ediyor.
aşşağı doğru baktığımda ise: doğup büyüdüğüm Antalyadaki evimin önünde duran çam ağaçlarına benzer ağaçlar sıralanıyor.
tek tek saydığımda 21 tanesini görebildiğim bu ağaçlar istanbulu yeşilmiş gibi sanmamı kolaylaştırırken aklıma Antalyayı düşürüyor.
aklıma birşeyler düşerken de beyaz renkli bir yolcu otobüsü ağaçların önüne parkediyor.
otobüse rağmen ağaçlar boylu poslu duruşlarıyla garip bir güven aşılamaya devam ediyorlar.
hazır aklımda Antalya varken,otobüsün de yanaşıp durması, yeni kestiğim bıyıklarımın altından bir sırıtışa sebep oluyor.
etrafı incelemeye devam ediyorum.
yurttan kaçmayalım diye dikenli tel döşenmiş duvarımız var.
duvarın ardından ''bahçe'' başlıyor
''bahçe''de ise biraz çimenlik alan ve bir kıvırcık ağaç var.
kıvırcık ağaca biraz bakınca hayatımdaki kişiler arasındaki tek pırasa saçlının kendim olduğunu farketip yalınlığın en palavradan hissini de tatmış bulunuyorum.
vucudum sanırım ''hazır hisleri karışıkken'' diye düşünerek ve saç tiplerinden yola çımış yalnızlığımı da elegeçirerek aklıma sevdiğim tüm dişileri düşürüyor.
aklıma direnip belki hakkettikleri gibi, belki de haketmedikleri bir şekilde
pek değer vermiyorum o güzel kızlara.
9 senedir olduğu olduğu gibi aklımda bir adet kız kalıyor.
canım kardeşim.
ayaklarımı bordoya çalan kahverengi ile boyanmış bir peteğe uzatmış bir şekilde pvc malzemeli bir ''duvar''dan dışarıyı seyrediyorum ve sağım,solum,önüm,arkam sobeymişcesine etrafımda kimse yok.
geçen hafta hislenip de bir kardeşe sahip en yakındaki kişi yusufa ''kardeşini özlüyor musun?'' sorum aklıma geliyor.
aklıma gelen sorumun cevabı ağzıma ulaşmadan gözüme kayıyor,
ılık değil gayet sıcak bir ısıda gözümden akıyor.

şarkı tavsiyesi: teoman-doktor.
'' kimse beni sevmiyor doktor! ''

7.03.2010

aah,look at all the lonely people


merhaba okur,
nasılsın?
iyisin iyisin.

kuzenim olan Sait'in dünya kadınlar gününe denk gelen gün de dünyaya gelmesi de yıllar yılı şaka konusudur.
neyse iyiki doğmuş.

''Gödelek'' diye bir lafı varmış Gözde adlı arkdaşımın.
ördekli bi çağrışım yaptı bana.

diğer kuzenim Anıl,Doping Adsl adlı markanın reklamlarında arkadaşım Fatih ile rol alıyor.
böylece kısmi ünlü tanıdıklarımın sayısı giderek artıyor.
hatta fatih hızını alamayıp wanted reklamında da oynuyor.

çektiğim filmin arasında yazıyorum bu satırları.
traş sahnesi vardı tüm traşı çekmediğimden ve karakteri traşlı görmek istediğimden traşın bitişini bekliyorum.

olaylar olabilen şeylerdir.
ancak bazıları olaylar üstlenip ''olay yarattım'' der.
bazıları da objeyi över ''olay oldu'' der.

kalıp sabun:
insanoğlunun yıllaryılı kendikendini temizlediğine inandığı şey.
inancımız kuvvetli değilmiş ki sıvı sabunu benimseyiverdik.

en ilkel çatal bıçağımız ellerimiz yahu.

ninja kaplumbağalar'ın eski filmlerini izledik geçengün.
gül gül öldük yahu.
özellikle sensei splinter,gebertiyor esprileriyle.

''kadıköydeki arkadaşım süper çiğdem'in martta konseri vardı ne zamandı o bi sorayım'' diye de düşününce tüm çevrem kısmi ünlü dolmuş onu farkettim.
neyse arkadaştan devam,
kadıköydeki başka bir arkadaşım da teraslı bir eve çıkıyormuş deli gibi sevindim öğrenince.
meğer ne sevmişim teraslı ev.
maç bile yapılır orada.

yıllardır düzenli olmasa da sözlüklerde yazıyorum bir kere bile tanımadığım kişilerle zirve yapmışlığım olmadı.
o rumuzun orada bir anlamı var.
bence gidersen ve ''ben suphi rumuzun ihups'' dersen.
olmaz öyle.
''ha merhaba ben ihups'' dersen o da olmaz.
tabii bunlar işin bencesi.
olanla olunuyordur.

dünyadaki ilk yıllarımızda başımıza güneş geçmesin diye saç koyuyorlar başımıza sonra şımarıp türlü artistlikliklere giriyoruz.

en büyük yalan da aşık olunan kişiye ilan-ı aşk edilirken ''arkadaşlığımız bozulmasın'' istiyorum yalanı.

üzgün kelimesi de içinde güz ve gün kelimelerini saklıyor mu?
tabii ki hayır.

temel reis ve kabasakal'ın safinaz için o kadar kapışmasını zerre anlamıyorum.
o çizgi filmde salı günü ödeme yapan elemanı severdim mesela.

spor:göbek ile doğru orantılı büyüyen idea.

'avatar' oscarı alsa da yedi düvel rahatlasa,
kınalar yakılsa.

büyük tespit insanları ekşisözlüğe saygım sonsuz.
''kız arkadaşının sivilcesini sıkan erkek'' görmüş biri metroda.

popeyes adlı tavukçu fiyat kalite olarak kfc adlı tavukçuyu geçer gibi geldi bana bir de parmesanlı sarımsaklı mayonez ve acılı barbekü sos seçenekleri de ayrıca mükemmel.

eşşek kadar adam olur,
kazık kadar genç olur.
darvini çağırın çıksın evrimin içinden.

ispanyol paça değil de bacaklarına üçgen geçirmiş gibi kız pantolonları var.

saç mı uzatsan yine yeniden?
olmadı 3 numara traş.
''ya hep ya hiç''in de böylesi

küçükken uzun far-kısa far olayına nasıl şaşmıştım.

vejetaryan:etliye sütlüye karışmayan,
tatlıya tuzluya dalan.

aslında haklısın da,
dünyamda haksızsın.

yeni ilişkilere yelken açmış genç kızlara ''fiziksel çekim'' demek yasaklanmış.

evleneceğiniz kişiyi gülüşüne tav olup seçmeyin,
gülmek de var,
ağlamak da

''çıkmak'' lafına takılmak da bitsin ya.

istanbulda bir Antalyalı olarak ince ince kar yağışına denk geldim geçenlerde.
birnevi mutlu etti beni.

hepsini geçtim, yeni milli takım formamız harika.
istiklal caddesinde bir mağzanın içerisindeki televizyonda denk geldim kendisine.

burnum önemliydi altını bıyıklarımla çizdim.
bugün yarın keseceğim bıyıklarımı.

yalnız insan, çayı kahveyi yavaş içer.
kendini demler.

futbol toplumların afyonudur,
halısaha maçı da ''o son bira''dır.

doğan çocuklara isimler
erkek:yırtan
kız:sipsi

şarkı tavsiyesi
the beatles -eleanor rigby
tıklayınca yutupa gidiyor.

tepedei imaj alice harikalar diyarında adlı filmin 1903 yapımı olan versiyonundan bana benzeyen adamın sahnesinden alıntıdır ve bir Anıl keşfidir.

4.03.2010

3 mart 2010 akademi kıyafet balosu


3 mart 2010'da
akademi kıyafet balosundayız.
merve,nazlı,anıl ve ben
korsan kostümlerimizi son anda tamamlamış saat 23:30 civarı mekana varıyoruz.
yarım saat ile 45 dakika civarı bir süre oyalandıktan sonra bir anda 24:00'da başlayacak yarışmaya katılmaya çalışıyoruz.
''sıra bitmiş isim yazdıramıyoruz'' derken,
nereden geldiğini bilmediğimiz sarı bir kağıt güneş gibi doğuyor.
kağıtta ya 06 yada 90 yazıyor
biz 06 olduğunu iddia ederek sahneye alakasız bir sırada çıkıyoruz.
aradaşlarımız dışında seyirci pek coşmuyor.
jüriye dönüyoruz(dönülen jürilerden var burada da),jüride bedri baykamı görüyorum.
göğüs kontrol yapan futbolcu hareketi yapıyor bize,hareketinden ''şişinin biraz'' mesajı alıyoruz şişindikçe şişiyoruz.
umutsuzca sahneden iniyoruz.
fotoğraf çektirmek isteyenler oluyor poz veriyoruz.
acıkıp sosisli tıkınırken sayısını bilmediği kadar bira içen yusuf geliyor.
''abi kazandınız siz !'' diyor,
''hadi len ordan'' diyip def ediyoruz.
sonra inanalım diye başka birisinden örnekler veriyor.
tartaklayıp gönderiyoruz.
iki dakika sonra anıl ve merve bakmaya gidiyorlar.
bu ara ben ve nazlıya sarhoş bir tip bulaşıyor.
sinirlenmek istemiyorum zira kemerimde dökme demirden bir kılıç var.
sabrımla tipi biraz savuşturuyorum.
anıl ve merve neşe içerisinde gelip zarfı ve 200 liramızı gösteriyorlar.
anıla tipten bahsetmiyorum zira kimsenin ağzını burnunu kırmanın alemi yok diye.
zaten, biz kazanıyoruz.
3 mart 2010'da
akademi kıyafet balosundayız.

imajlar bize ait fotoğrafı çeken galiba sayısını bilmediği kadar bira içen yusuf.

2.03.2010

karşılıksız sevgiler hesap no:


*selam verişini çok uzatan insanlara karşı ne yapsam bilemiyorum.
bu insanlar rahmet yağdırıyorlar selam verirken.
selam demişken 'pushing daisies' adlı dizinin dünya selamlaşma günü temalı bir sahnesinde tükrçe ''merhaba'' demişlerdi de aklım gitmişti o geldi aklıma.
farkettiğiniz üzere yabancı bir yapımda ülkemin adı geçince şaşan normal bir türk izleyicisiyim.
en son ''talk to her'' adlı filmde geldi başıma,
ondan önce de whatever works'de bayrağımızı görmüştüm.
neyse.

*börgır king'e ''burger king''(türkçe okunduğu gibi) diyen kişi severim,''börgır'' diyeni sevmem.

*unkapanında bir tabelada kocaman puntolarla ''ferforge'' yazıyor ve artık cadde üzerindeki güzel logolu tekel binasında güzel logo yok.
zira satıldı o bina.

soru sorulunca ''bikaç proje var değerlendiriyoruz'' diyen ünlü gibi oluyorum ama hakikatten başlıyorum film işine.
storyboard yaptım, montajcı buldum.
öyle böyle.

*''hava geç'' dedi okulda kızın biri.

*kişinin aklını aldıktan sonra bir yere koymak gerekiyor.

*okulun yemekhanesine girerkenki duvarın birinde sol coşkulu bir arkadaşımız yalnız yazacağına ''yanlız'' yazmış.
yanlışını birisi düzeltmiş.

*sivilce-resmice kelime oyunu yok olsun.

*genelde kantinde takılmaya başladım şu ara.
zira yeni teorime göre sigara içmeyen dünyalar güzeli bir kızı orada bulabilirim.
bu teoriye göre çayı kahveyi üşümeden içmeyi seven bir kızı da orada bulabilirim.

*''kurşun asker'' değilde ''kurşun kalem'' kelimesi silah kullanmaya daha çok özendiriyor bence.

*sevgili okurlar, gün geçmiyor ki ispanyolca taklidi yapan birisi ''muço'' demesin.

*insan ''şemşiye'' lafını duyuyor ve kikirdemiyorsa şapkasını önüne almalı.

*bu yazılar gibi yazıların daha küçüklerini cep telefonu mesajı olarak ileterek belirsiz zamanlarda promosyon blog yapıyorum bu ara.
iyice dellendim galiba.

*yazarken kendimi tekrar ediyorum ''sıkı'' takipçilerim farkında.

*geçen gün defalarca ve yersizce küstah ve ukala dedim.
fırsat kolladım bu iki kelime için.
biraz daha deseydim dünyam sepya efektli olacak ben de robdöşambr giyecektim.

*robdöşmbr kelimesini de hiç takılmadan doğru yazmışım.

*Zippo kelimesinin temeli,fermuar anlamındaki zipper'den geliyormuş.

*biribiriyle evlenen eski dostlar için gelsin ''arkadaşım eş-arkadaşım eş-arkadaşım eşşek''

*fakültemdeki amfi4'e A4 deniyor ve akıllara kağıt ölçüsü geliyor.

*doğan çocuklar
erkek:doğan
kız:çocuğu

*şarkı tavsiyeleri:
Teoman - İstanbulda Sonbahar (canlı-akustik)
Teoman - Terlemen Sevişenler (Akustik)

*tamam bu yazı burada bitti istemeyen buradan sonrasını okumayabilir.

---------------------------------------------------------
hitit ne?,
hititoloji ne?,
hepsini geçtim tekbaşına oloji ne?
ben komşularıma ''iyi günler'' bile demeyen biriyken bilmem kaç yıl önce yok olmuş (daha bilmiyorum varsa yoksa hititçe öğretiyorlar.) sakallı,takkeli,kokuşmuş hititler ile muhatap oluyorum.
üstelik bunu da ''hititçe'' öğrenerek yapıyorum.

ne oluyoruz lan? biraz akıllı olun ve iyimserliği bırakın şimdi hititler olsa biz yok olsak onlar ''Türkoloji'' diye falan uğraşmazlardı.
eminim hattuşa mattuşa diye takılan medeniyetsiz adamlar olarak gezerlerdi.
kimse bana eski çağ uygarlığını övmesin bundan gayrı.
hocaları da anlamıyorum,tamam hititçe hint avrupa dil ailesinin en eskisidir,ingilizcenin fransızcanın italyancanın atasıdır da biz türk eğtimi olarak neden bunu bu kadar sevdik onu da anlamadım.
hititliyi bir fransıza,bir italyana sorun bakalım ne diyecek.
hiç birşey tabiiki de adam şarabına,bakar peynirine bakar.
ama yok türk öğrencisi patates ve ekmek yemek zorunda ayrıca hititliyi de bilmeli.
fransız italyan hiç mi uğraşmamış hititliyle?
tabii uğraşmış ama bitmiş.
en azından öyle gözüküyor.

''her öğrencinin bölümü ile yaşadığı sorunları yaşıyorsun'' diyebilirsiniz bana.haklı da olabilirsiniz belki.
ancak hititoloji öğrencisi her öğrenci olacak kadar her bölümü okuyan bir öğrenci değildir.
yahut hititoloji dışındaki diğer ''enteresan'' bölümler hititoloji gibi ''yalnız ve güzel'' değil,coşkulu ve marjinaldir.
bu gibi sebeplerden ötürü benim hititoloji ile ilişkim biraz muallak..

hititoloji ve öğrencileri arasındaki ilişki,ortaokul seviyesindeki daha iyi gibisini bulunca anında terkettiğimiz aşklara benzer.
20 kişilik bölümümüzün yarısı şimdiden bölümü bıraktı gibi bizden 1 sene önce gelmiş 2.sınıflar ise toptan öss'ye daha iyi bir yaren bulmaya giriyorlar.
sanıyorum biz de senye öss'ye girizgahlayacağız..

biliyorum 4 sene okuduğumuz lisans programları bizlere mesleki eğitim vermezler.
mesleğinizi siz seçer ve yaparsınız.
böyle geniş zaman kipiyle önerme gibi yazınca bir an gerçek ve mantıklı gibi geliyor fakat işin aslı öyle değil.
öyle olan tek şey ne olacaksan kendin oluyorsun.
berbat ve yalnız işler bunlar.

salı sabahında bir derste hocamızın tekrar vurgulamak ihtiyacı hissettiği '' ilk vizdeden sonra burada olan kişi hititolog olmaya karar vermiş demektir,ve biz ona en iyi şekilde eğitim vereceğiz'' söylemi beni bu denli düşündürdü.

zahmet edip okuyanlara karşılıksız sevgiler.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...