27.04.2010

koşmadan seri adımlarla tavan yapmak.


1 lira karşılığında 1 şişe uludağ efsane gazoz alıyorum.Cam şişe olması sayesinde normal gazozlardan daha keyifle içtiğim bu gazoz,umduğum kadar soğuk değil.
dışarı çıkıyorum rüzgar ne uzun ne kısa olan saçlarımı çekiştiriyor,saçlarım ile de sınırlı kalmıyor rüzgarın çekiştirdikleri.

Barış abinin betimlediği gibi bir vaziyette:''ellerim ceplerimde,bir türkü tutturmuşum'' biraz yürüyorum.Normalde çekirdeki yiyerek sohbet eden çeşitli uyruklardan öğrencilerin mevcut bulunduğu banklar o anda bomboş durumdalar ve henüz akşam o voleybolu saati gelmediği için bahçede de pek kimse yok.
adeta bilinçli bir pazar atmosferi yaşatılıyor etrafa.
Atatürk heykelinin yanındaki banka oturuyorum,oturunca paçam yukarı çıkıyor bordo renkli çoraplarımın eski beyaz ayakkabılarımın mavimsi çizgileriyle yaşadığı uyuma takılıyor gözüm.

yemek yemeye giden yahut yemek yemekten gelen öğrenciler tek tük ortaya çıkıyorlar öğrencilerin büyük çoğunluğu yavaş yürüyorlar,en fazla koşmadan seri adımlarla ileyleyenleri var ancak koşan yahut koşmaya yeltenen öğrenciler yok,zaten acele de, acele edilecek bir şey de yok.

1930 yılından beri üretildiğini üzerinde 1930 yazmasından anladığım gazozumu yarılıyorum.
canım fena sıkılıyor,
klasiklere saygım sonsuz, her canım sıkıldığında yaptığım şeyi yapıyorum tavana bakıyorum...

çekiştirdikleri sadece saçlarımla sınırlı kalmayan rüzgar,çorabımınkinden oldukça mat bir bordo tonunda olan bulutları iteleyip duruyor.
Günde sadece 2 kere görebileceğimiz bir maviliğe sahip gökyüzü ise rüzgar ve bulutların mücadelesine fon dekoru oluyor.

son ve uzun bir yudumun ardından gazoza ve mat bordo-maviye veda etmeden kütüphaneye doğru yürümeye başlıyorum.
beton parçalarından yapılmış gri bir yolun sağını ve solunu kaplayan baharın gelmesi birlikte kahverengi toprakları yok eden bir yeşillik var.
yeni renklerim beton grisi ve kahverengi döven yeşil ile pek muhatap olmuyorum.

kütüphaneye geliyorum,tam içeri girmeye yeltenirken içeriden de normal tipli bir kız dışarı çıkmaya yelteniyor.
yüzde 80 centilmenlik aroması içerdiğimden ötürü kıza kapıyı tutuyorum.
aklımda bu yazıya yazdığım şeyler var yarı bilinçliyim.
anlamdığım yarı bilincimin oluşturduğu bir refleks ile birden dönüp halen kapı önünde duran kızın ayakkabılarına bakıyorum.
mavimsi çizgilere sahip eski beyaz ayakkabılarımın gri üzerine beyaz çizgileri olan süet ve daha klasik bir modeli var kızın ayağında.
klasiklere saygım sonsuz,bu ayakkabıyı giyen kızları severim,onu da taktir ediyorum.
taktir ile bakmaya devam ederken kıza yakalanıyorum,istifimi biraz bozarak dönüp kütüphaneye gidiyorum,kalem ve kağıt çıkartıp bu yazıyı yazıyorum,
yazı bitiyor,tavana bakıyorum.
bir bok yok.

fotoğraf bana,renkler gökyüzüne aittir.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...