12.09.2011

Be the Bee of the Beer




birasından taparcasına bir yudum aldı ve meraklı bakışlara dönerek bana ''hayatımda halen kapladığın bir yerin var, sana da değer veriyorum dedi '' dedi.
masadaki arkadaşları da onu teselli eden bir takım cümleler kurdular.
sonra da ''sen ona ne dedin'' diye sordular yanıtı sakince bir ''boşverin'' oldu.
bir arkadaşı ''yarın ki doğum gününe gelsene kafan dağılır'' dedi.
kimin ''doğum günü yahu ne işim var ?'' dese de kendisine tanışırken ''facebooktan çok görüyoruz'' diyecek onlarca insanın arasına gitmeye bir şekilde ikna oldu.

yarın oldu akşam da oldu.
sandalyeleri oturma organınızı acıtmayan buna karşılık da genelde 5-6 liradan satılan kötü bir efes pilsen fıçı birayı 7.5 liradan satmayı kendine reva görmüş şık gibi bir bardaydı.
Bu tür barların olmazsa olmazı 22:00'dan sonra başlayan canlı müziklerdir ve içerideki şıklık bir türlü erkekler tuvaletinde olmaz.
ve saat 22:20 itibari ile
sahneye bir adet aynı nağmeyi defalarca yapan solist,
bir adet tüm yatırımını uzun saçlarına yapmış elektrik gitarcı,
bir adet darbukatör karakterli bas gitarcı
ve şişman,keçi sakallı davulcu çıktı.
topluluk tamamlanmıştı
bir kaç artistlik ses denemesinden sonra dünya müzik tarihinin en klişe playlistini ayda yılda bir eğlenmeye gelmiş ve şartlanmış kitlelerine çalmaya başladılar solist başlamadan önce topluluğun çok ingilizce adını mikrofondan o kadar artistlik söyledi ki hiçbir şey anlaşılmadı.
o da ''neyse çıkarken kara tahtadaki tebeşir yazıya bakarım diye düşündü''.
yalnız insanların yaptıkları en iyi doğaçlamaları etrafı gözlemlemektir.
o da öyle yapmaya başladı önce bir kaç ''gece kıyafeti gibi'' giyinmiş, özenmiş kıza baktı aralarında güzel olanları vardı.
sonra o kızların kıyafetlerinin çıkmasını istedikleri için dünya müzik tarihinin en klişe playlisti eşliğinde götleri başları oynayan,hep ince uzun bardaklarda renkli içkiler içen, beyaz gömlek kirli sakal topluluğuna baktı
ardından barın yetkilileri sahnedeki topluluğu yüceltmek için olsa gerek ortam ışığını kararttılar...
kendi kendine ''elveda beyaz gömlek kirli sakal...seni ve vücudundan önde tutabildiğin bacaklarını hatırlamak istemiyoruz...'' dedi.

ışıklar kararınca ortamın aydınlanması her masada mevcut bulunan fotoğraf makinalarına düştü.
bir bir patlayan flaşlar dikkatini çekince oturup saymaya başladı.
dakikada 27 fotoğraf çekilmişti en rezili de kendisini sahnedeki hiç ünsüz topluluk ile aynı kareye almaya çalışan yancı kızdı (muhtemelen elemanlardan birinin arkadaşının kuzeni falandı...)
bir kaç biranın verdiği sarhoşlukla fotoğraf başına düşen kilobaytı hesaplayıp 27 fotoğrafın dünyada kapladığı yeri hesaplamaya kalktı..hesabı bitince ''ben daha az yer kaplıyorum galiba'' dedi.
gözü kapıdaydı ve geldiler,
keriz gibi gene buluşmaya tam saatinde geldiğini farkettirecek kadar geç kalmış kızlı erkekli bir ekip gelmişti devasa eşyalarından da tanıyabileceğimiz bir doğum günü ekibiydi.
Onlar gelince kendinin az önce sahnedeki hiç ünsüz topluluk ile aynı kareye almaya çalışan yancı kız ile aynı durumda olduğunu düşündü ama böyle saçma şeyleri yüzüne yansıtmamak gibi bir yeteneği vardı.
ekipten bir iki tanıdığı vardı.
onlarla yaptığı kısa sohbetin ardından hızla tanışma faslına geçildi bir sürü ''merbaha bilader''in ellerini sıktı.
bir sürü de kızların soğuk parmak ucu ile tokalaştı.
bu esnada arka fonda bir takım kızlar birbirlerine pış pışlı sarılıyorlardı.
isimlerin hiç birisini nasılsa lazım olmayacak diye aklında tutmadı
kendi arkadaşlarının yanında, yeni tanıştıklarının uzağında bir yere oturdu
biralar söylendi,
''dinliyorum'' yüz ifadesiyle birilerinin ortaya anlattığı hikayelere sadece baktı.
kapalı ortamlarda sigara yasağı başladığından beri buna benzer ortamlarda sürekli bir hareketlilik oluyor,
o gece de sigara sever bir güruh ile beraberdi,
kimse ile muhabbeti kuramamıştı, bir kaç duyarlı ''kız sen sıkıldın galiba'' dedi.
''yok canım'' diye geçiştirdi
ama sigara içme ayağına flört edenleri bile farkedebilecek kadar sıkılıyordu üzerine de ''ne gereksiz farkındalık lan bu'' diye düşünebiliyordu.
sigaraya gidip gelmelerin ardından insanlar bulduğu yerlere oturuyordu.
onun yanına da ortamın 'kilosu ile barışık gibi' kızı düşmüştü.
kız ona ben çok yer kaplıyorum galiba diye takıldı,
o da hayır canım ''ben daha az yer kaplıyorum galiba'' diye şaka yaptı.
bir ara sigara trafiğinden oluşan bir boşlukta az kişiyi rahatsız ederek dışarı çıkıp hava alma şansı doğmuştu dışarda havasını alırken kilosu ile barışık gibi kızı gördü ''ayakta o kadar şişman değilmiş'' diye düşündü. kız anlatmaya başladı ve gariptir o da anlattı aylarca birbirlerine bir şeyler anlattılar,
çok duyarlı insanların ''biz çıkıyoruz''a protest bir tavır gibi duran adını koymadıkları bir ilişkileri olmuştu,
1.5 sene olmuştu bir gün kızın aklına nişan, bohçası, düğün, çeyiz gibi kelimeler takıldı (bunda kendinden 2 yaş büyük kuzeninin koca bulmuş olması da etkiliydi.)
bilinç altından ''bu ilişkinin adı ne?, nereye gidiyor?'' temalı baskıyı yaptı.
o da ''birbirimiz için önemliyiz ve bu yeterli'' dedi.
sözlü şiddeti cömertçe savurarak tartıştılar,ayrıldılar bir süre ayrı kaldılar kız bir başkası ile görüşmeye başlamıştı ve bunu hemen ciddiye alıp değer yüklemişti aslında değer yüklemeye çalıştığı şeyin kendisi olduğu bariz belliydi.
o tekrar görüşmek istedi kız da lutuf etti,bir kafede buluştular,
konuşmaya kız bir açıklama yaparak başladı,
kaşlarını yukarı kaldırıp gözlerini kaptarak ona ''hayatımda halen kapladığın bir yerin var, sana da değer veriyorum'' dedi.
''burnumdan kıl aldırmam'' temalı bu içli gibi özlü gibi söylemin ardından,
o, ''kaş göz burun, ne biçim bir durum lan bu ?'' diye düşündü.
ve kıza dönüp ona o an çok mantıklı gelen ancak sonrada saçma olduğunu düşündüğü
''ben daha az yer kaplıyorum galiba'' diye bir şaka yaptı.
hiç gerek yoktu.

_uydurmadır_
imaj üzerindeki yazılar bana aittir.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...